Karçınzade Süleyman Şükrü

Seyahatü'l Kübra


Скачать книгу

kaleye çıkıp kapanarak karşı koyma planı olduğunu anladı. Bunun üzerine kuşatmaya başladığını Abdurrahman Paşa’ya bildirdi. Harekete geçtiğini ve karargâhını Eğirdir tarafına yönlendirdiğini haber alan bu asi, Ermenek köyüne doğru firar etti. Birkaç gün plansız dolandıktan sonra Hadım kasabasına vardı. Zahirî ve bâtıni ilimlerde üstat olan rahmetli Hadım Müftüsü Şeyh Efendi’nin evlatlarına sığındı. Onlar da Vezir Abdurrahman Paşa’dan affını talep etmişlerdi. Merhum Müftü, Vezir Abdurrahman Paşa’nın şeyhi ve ona bağlı olması nedeniyle reddedememesi nedeniyle padişahtan bunun için sürekli affını isteyeceğini bundan sonra Eğirdir kazasına dönmemesi ve Hadım’da ikamet etmesi şartıyla talebi kabul etmiş. Yılanlı Musa affa kavuşmuş. Eğirdir ahalisi de bu emre uymakla mükellef kılınmış ve bu zatın kasabalarına girmesine müsaade ettikleri takdirde dikkatleri üzerlerine çekmelerinin yanında padişahın da gazabını üzerlerine çekeceklerine dair ferman çıkarılmış.

      Eski tarihçilerin padişahımız ve halifemiz hazretlerine verdikleri bilgi ve tarihe bıraktıkları güncel olayları bildiren kayıtlar eğer hep bu şekilde ise geçmişte gerçekleşen olayların hakikatini derin sırlar içinde bırakmaları nedeniyle binlerce kez esef ediyorum.

      Bu şekilde aslı araştırılmadan kötülenen Koca Musa, Eğirdir’in 25 kilometre doğusunda bulunan Yılanlı köyünde yaşamaktadır. Hayvancılık yapan ve arazi sahibi biridir. Misafirperverdir ve kimsesizler ile hastalara elinden geldiğince yardımda bulunur. Kendi hâlinde çobanlıkla uğraşan bir adamdır. Tabi olduğu hükümdarına isyan edebilecek alçaklık ne fıtratında vardır ne de böyle bir gücü mevcuttur. Zavallı adam haşa isyan etmiş değildir. Şevketiyle bizi onurlandıran Osmanlı Devleti’nin namusunu koruma uğrunda çok önemli hizmetleri ve çabaları mevcuttur. Şehir halkının detayları ile hafızalarında bulunan bu olayın aslı şöyle gerçekleşmiştir.

      Kışı Aydın ovasında, yazı Eğirdir’in batısındaki Camiliyayla’da geçiren Serikli aşireti Saruhan Yörüklerindedir. Yaz mevsiminde dünyayı soyarlar kışın ise Aydın tahsildarına yanaşarak ayakbastı adı altında hediyeler verirler. Tilkilikte bir eşi benzerleri yoktur. İfrit yaradılışlı kötü adamlardan gelme şeytani bir kabileydiler. Eşkıyalık dışında başka bir işleri olmayan bu hain aşiret yaylaya çıktıkları zaman güzergâhlarına düşen köylerin koyun ve diğer hayvanlarına el koyup alır giderler. Fukaranın feryadına rağmen merhametsizce sürüp götürdükleri gibi “Ekinlerinizi hayvanlarımızın önünden kaldırın” diye zavallı çiftçilere zalim bir şekilde çıkışırlar. Önlerine çıkan ekinleri tamamını hayvanlarına yedirirler. Yayladan dönüşlerinde ise harmanlara saldırıp çiftçinin hasılatı olan hububatını zorla çuvallara doldurup develerine yükler cehennem olup giderler. Haksız ve ahlaksız bir kabiledir. İmhası zorunlu herkese zarar veren bir çeteydi.

      Devletin savaşta olması ve üç devlet ile karada ve denizde çarpışması hasebiyle son derece meşgul bulunmasından kaynaklı olarak Babıali buna benzer şikâyetleri inceletmeye fırsatı yoktu. Ayrıca Aydın tahsildarlarının aşirete sahip çıkmaları ve kötülemeleri nedeniyle alması gereken cezası geciken bu aşiret şımardıkça şımarmıştı. En sonunda kasabaları dahi basmaya, çarşı ve pazarda her ne görürlerse tamamını ücret ödemeksizin alıp gitmeye başladılar. Şirretlik ve başıboşlukları tahammül sınırlarını üstüne çıktı. Bu rezil âdetleri üzerine Eğirdir çarşısına tekrar baskın yapıp yağma yapmak isterlerken Yılanlı Koca Musa da tesadüfen orada bulunmaktadır. Bu olay üzerine kendisine bir gayret ve Müslümanca bir erdem hissi yükselir. Sadece devletinin ve halkının namusunu ve hukukunu korumak düşüncesiyle halka şöyle seslenir: “Siz benim kumandamı kabul ederseniz bunların uzaklaştırılması ve cezalandırılması kolaydır.” Her hafta yaşamak zorunda kaldıkları talan ve hakaret ile haysiyetlerine zarar verilen ve mallarında olmanın neticesinde ümitsizlik ve mecburiyetin son noktasına gelen pazar halkı da ağız birliğiyle “Emrine tabiyiz!” cevabını verirler.

      Ahalinin bu yeminini alan o gayretli ve Koca Musa, yanında bulunan Yılanlıköy delikanlılarının bir kısmını dağlara yerleştirir. Ardından beraberinde aldığı diğer kısmı ile de bu eşkıyalara saldırı düzenler.

      Halkın huzur bulması ve asayişin yeniden tesis edilmesi için bu savaşa tabiatıyla halk da dâhil olur. Bu aniden ortaya çıkan durum karşısında ne yapacaklarını bilemeyen Serikli aşireti firar etmeye mecbur kalırlar. Aşağı Belen ile Kapılar adı verilen yerlere yaklaştıkları vakit dağ uçurumlarına daha önce yerleştirilen delikanlılar, hazırlamış oldukları kayaları hiç ara vermeden bunların üzerine yuvarlarlar. Bunun üzerine eşkıyaların tamamı ortadan kaldırılır. Yollar kavuk ve cenaze yığınları ile dolup taşar.

      Söz konusu aşiretin bu şekilde ortadan kaldırılması, ayakbastı adı altında her yıl bu aşiretten hediyeler almaya kendini alıştırmış Aydın eşrafı ile tahsildarlarının kişisel çıkarlarına zarar verdi. Bu nedenle iltifat edilmeyi hak eden Koca Mustafa’nın, aksine öldürülmesi emrinin çıkarılması için çaba sarfetmişlerdir.

      Aydın Tahsildarı Darendeli Vezir Halil Paşa, Ahmet Vasıf Efendi’nin vasfı gibi hakşinas ve ilme aşina bir vezir olsaydı Çelik Paşazade’yi Koca Mustafa’yı ortadan kaldırmaya değil, durumu incelemeye gönderirdi. Bölgede yeniden asayişin sağlanması ve devletin onurunun teslim edilmesi uğrunda yapmış olduğu hizmetlere ve faydalara dair ona hediyeler göndermesi gerekmekle beraber mecburiyetindeydi. Şahsi menfaatleri dışında hiçbir amaçları olmayan bir kısım ahmak kimselerin kendisi aleyhinde dile getirdikleri sözlere itimat edilmesi nedeniyle tam tersi felaketlere uğramıştır. Neticesinde memleketine bir daha gelemeyerek Hadım’da vefat etmiştir. Bu mazlum adamı tarihçilerin hain sıfatıyla itham etmeye kalkışmaları merhamet ve adalete uygun düşecek bir husus değildir.

      HAYAT HİKÂYEM

      Dedemin dedesi Veli Ağa oğlu Süleyman oğlu Abdullah oğlu Mehmet oğlu Hamza, Bursa’ya bağlı Eskişehirlidirler. En büyük dedelerim Hamza ve Mehmet ağalar sipahi ortaları emirlerindendirler. Hafız Abdullah dedem ise âlim bir kişiymiş. Çok yaşlı olan babasından gençliğinde yetim kalması nedeniyle öğrenimini tamamlayamadan dedeleri gibi askerliği tercih eden Süleyman Ağa ise Hicri 1137 yılında bütün akrabalarını Eskişehir’den alıp Eğirdir Gölü’nün doğusundaki Sarıidris köyüne yerleştirmiş. Cennetmekân Sultan I. Mahmut hazretlerinin tımar olarak yardımda bulunarak hediye ettikleri eski ismi “Gököz” olan “Mahmatlar” bölgesinin yakınında bulunmak amacıyla Sarıidris köyüne yerleşmişlerdir. Bu köydeki cami ve ilkokul, merhumun hayratıdır.

      Bu gayretli asker, yirmi beş yıl Yaş ve Kalfat bölgelerinde, yedi yıl Suriye’de ve on bir yıl da padişahın emrinde hizmet vermiştir. Nihayetinde emekliye ayrılarak ömrünün sonunu padişaha hayır dua ile geçireceği memleketine refah içerisinde gönderilmiştir. Bir gereklilik üzere göç edip henüz yerleştiği Sarıidris yakınındaki Gököz tımarına, saygı içerisinde bağımlı bulunduğu padişahının mukaddes ismine atfen “Mahmudiye” adını vermiştir. Fakat bu isim zaman içerisinde Mahmutlar’a dönüşmüştür. Merhumun ikinci vatanım dediği bu köyde tarla ve hayvancılık işlerine bakan büyük oğlu Veli Ağa, daha sonra oğulları Hüseyin, Ali ve Mahmut ağaları alarak İstanbul’a gitmiştir. Burada amcası Hamza Ağa’nın kumandasında olan ve Eyüp tepesinde bulunan otuz ikinci ortaya sipahi olarak kaydettirmiştir. Bunların arasında Hüseyin Ağa, askerlikte kazandığı beceri ve yararlılıklara mükâfat olarak Belgrat yakınlarındaki Semendire bölgesinde süvari kumandanlığına kadar yükselir. Ardından babasının kabrini ziyaret etmek ve çok uzun zamandır özlediği vatanını görmek için memleketine döner. Sarıidris’te sonradan ortaya çıkan ve ailelerine düşman kesilen Delibaş oğlu İsmail Ağa’nın çıkarttığı huzursuzluklardan bütün ailesinin rahatsız