Karçınzade Süleyman Şükrü

Seyahatü'l Kübra


Скачать книгу

yer altından ulaştığı eski adamlar tarafından fark edilememiş ve üzerine tuvalet yaptırıldığı görülmüştü.

      Bunlar ile birlikte yarımadanın sonundaki İçkale, Lid Kavmi’nin Sivri Ardı ismini adını verdikleri alana Kelpim Sabah tarafından yaptırılmış makara Romalılardan kalma tarihî eserlerdendir. Taş-medrese ile Ulu Cami, kemer üzerindeki minare, Büyük Hamam, Yazla’daki Hangah, Baba Sultan Veli Türbesi ve Sakahanesi, şehre akan su yolları, mevcut bütün çeşmeler, mahalle mektepleri, kütüphaneler ise Selçuklu sultanları ve Osmanlı ileri gelenlerinin hayratlarıdırlar. Yukarıda harabesinden bahsettiğim Burhan Mektebi bana halk arasında hâlen daha konuşulan garip bir olayı hatırlatmaktadır. Cennetmekân Sultan Abdulaziz Han haretleri zamanında yükselip sonradan başvurduğu hile yoluyla kötü şöhreti her tarafa yayılan Maktül Hüseyin Avni Paşa tahsiline burada başlamıştır. Bununla birlikte kendisi Eğirdirli değildir. Karaağaç kazasına bağlı Afşar nahiyesinin Gelendost köyünden eşekçi Ahmed’in oğludur.11O dönemlerde ilkokuldan dahi mahrum olan ve cehalet içinde yaşayan bir köyde dünyaya ayak bastığı için babası Eğirdir’e getirip ayakkabıcı esnafından merhum Hacı Musa’ya emanet etmiş ve o zat da hayır yapıyorum düşüncesiyle çocuğu bu mektebe teslim etmiştir. Burada ilkokulu tamamladıktan sonra İstanbul’a gittiğini haber alan bazı nüktedan kişiler çok sayıda eşeği önüne katarak pazara gelen babası ile karşılaşınca “Ulan Eşekçi Ahmet, sıpayı İstanbul’a mı gönderdin?” diye söylendiklerinde bu duygusal ağa yapmacık bir tavırla tebessüm ederek “Gönderdim ya! Orada kocaman olur da acı acı zırlar ise hepinizi korkutur.” cevabında bulunduğu herkesçe bilinir.

      Eşekçi Ahmet’in bu şerli halefi hakkında bir önsezi olarak ifade ettiği gibi Hüseyin Avni nankörünün katıksız zırlamasındaki uğursuzluk nihayetinde kendi sonunu getirdi.

      Tren olmayan yerlerde gerçekleştirdiğim yolculukları tabiatıyla kervan vasıtasıyla yaptım. İnsaf, yiğitlik, insanlık ve nezaket denilen güzel İslami davranışlara sahip hiçbir katırcı görmedim ki şu garip rastlantı üzerine eşekçilerin de keramet ehli olabileceğine inanayım.

      ULU CAMİ

      Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından yaptırılan caminin yapımı Hicri 464 tarihinde tamamlanmıştır. Genişliği ve büyüklüğü İstanbul’daki Fatih Camisi ebatlarındadır. Tavanı gayet yüksek ve süslemeleri de güzeldir. Fakat Fatih Camisi gibi yüksek kemerleri ve kubbeleri mevcut değildir. Hicri 1214 yılında şehir halkı üzüm bağlarında iken şehrin büyük kısmında yangın çıkması üzerine yerli eşraftan merhum Yılanoğlu Şeyh Ali Ağa12 tarafından gayet güçlü ve güzel bir şekilde yeniden yapılmıştır. Caminin tavanı İbradılı Mustafa Efendi adından hoppa bir kaymakamın emriyle 1295 senesinde eskisine göre çürük ve sanatsız bir değişikliğe maruz bırakılmıştır. Bu değişiklik esnasında caminin ortasında bulunan harikulade güzellikte nakışlar ile tezyin edilmiş ve genişçe olan müezzin mahfilini de ne yazık ki ortadan kaldırtarak yerine küçük ve basit bir mahfil yaptırılmış. Demirkapı Mahallesi’nde geçerken harabe yığınları görenleri hayrette bırakan Büyük Hamam da Alparslan tarafından yaptırılarak bu caminin vakfına dâhil edilmiştir. Bu gibi bir eserin neden ve hangi tarihte harabeye dönüştüğü konusu bilinmemektedir.

      TAŞMEDRESE

      Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Sadrazamı Tuslu meşhur Nizamülmülk’ün ilim aşkı sayesinde yapımına cami tamamlandıktan sonra Melikşah döneminde başlanmıştır. Fakat tamamlanması halefi Kılıçaslan’ın son dönemine kadar uzayan medresenin Haçlı kargaşasının ortaya çıkması nedeniyle hem tamamlanması mecburen akim kalmış hem de planlanan bazı bölümleri yapılamamıştır. Süslemeleri, genişliği ve yüksekliği ile gökkuşağına benzeyen avlusunun içe bakan kemerlerinin üzerinde ayrı bir süsleme olarak konulan yontma büyük mermerler ne yazık ki şu an binanın etrafında darmadağınık bir hâldedir. Kapıları Ulu Cami ile karşı karşıyadır. İran mimarisi örneği bu harikulade değerli yapı gayet sağlam ve desenlidir. Bir kısmı kıbleye bakan kapısını çevreleyen, bir kısmı büyük bina ile dörtgen şeklindeki çok güzel avlusunun kuzeybatısını süsleyen, bir kısmı da gökkuşağı gibi yüksek kemerin etrafında ve zeminden sol tarafa ve oradan yine zemine hale gibi uzanan son derece sanatlı bir şekilde eski usul sülüs hat ile ve gayet celi bir tarzda yazılmış ve kabartma şeklinde yontulmuş birçok tarihi tafsilat ve Farsça şiirler mevcuttur. Birinci baskısının bir kısmını Hindistan’ın Dekan Haydarabad şehrinde, diğer üçte birini Çin’in Tianjin eyaleti merkezinde ve kalanını da Rusya’nın Petersburg şehrinde yazdığım bu seyahatnameye bunları ekleme imkânım olmadı. Tarih bilimi için gerekli ve kıymetli açıklamaların ve harika eselerden biri olan bu yapının fotoğraflarını inşallah bu eserin ikinci baskısında ekleme imkânı yakalarım.

      ULU CAMİ’NİN MİNARESİ

      Tek şerefeli ve gayet zarif ve yüksek olan bu özgün minare Selçuklu sancak beylerinden Hızır Bey hayret ettiren eserlerindedir. Mimari usulü ile taş süslemeciliğinin son noktasını gösteren hayret verici bir tarzda yapılan Ulu Cami ile medresenin karşılıklı olarak yapılmış kapıları arasında ortaya çıkan meydandadır. Bu beyaz minare, kuzey tarafından çevrili yüksek duvarın ortasında bulunan büyük kapı üzerine kurulmuştur. Güzel sanatların en seçkin örneklerindendir.

      Kale bedeni demekten başka hiçbir tabiri kabul etmeyen bu duvarın içinde camiden minareye geçilen bir yol vardır. Ayrıca bu yolu aydınlatmak ve gerektiğinde korumak amacıyla yolun iki tarafında birçok mazgal bulunmaktadır. Dâhilindeki bu boşlukla beraber üzerine bir de minare yapılmış olması eskilerin mimaride ettikleri gelişmeyi göstermektedir. Bununla birlikte bu onların estetik kabiliyetlerinin idrak ve fazilet bakımından büyüklüğünü, matematikteki kapsamlı bilgilerini ve mimarlıklarının kendi dönemlerinde ulaştığı olgunluğu anlatmakta ve ispat etmektedir.

      BÜYÜK HAMAM

      Yapıya, üç tarafına çevrilen yüksek kemerlerin ortaya çıkardığı yarım kubbelerin altında kalan üç adet boşluk ile bu boşlukların birleştiği noktalara yapılan kapılardan girilen geniş kapalı alanlarda beşer musluk mevcuttur. Ayrıca bu kemerlere dayalı her bir kubbenin altından da yuvarlak büyük göbek taşları bulunur. Neredeyse bir hama büyüklüğünde olan soğukluğun kapısı dışında uzunlamasına bir meydan vardır. Onun dış tarafında da binanın iki katı büyüklüğünde ve ortasında bir şadırvan bulunan düzenli bir dinlenme yeri bulunmaktadır. Buranın önünde de ayrıca bir boşluk daha bulunmaktadır. Bu hamam, Ulu Cami vakfına dâhildir. Selçuklu döneminin övgüye layık eserlerindendir.

      DİĞER ESERLER

      İç kale içerisinde Orta Çağ tarzında farklı şekillerde süslemeler ile yapılmış eski bir cami ile iki kısımlı küçük bir hamam vardır. Bunların dışında diğerleri şunlardır: Sonradan tamir gören Ferahiye ve Kubbeli mescitleri; kurucularının nesli yok olduğu takdirde Mekke ve Medine’ye mahsus vakıflara dâhil edilmesi kaydıyla yapılmış kâgir yapıdaki Pamuk Hanı; Mevlevi dergâhı ve vakfına dâhil olan Yukarı Hamam; Nis Adası’ndaki minare ve hamamlar; Selçuklular zamanından yaptırılmış kıymetli yapılardan olan ve hâlen kullanılan okullar; Yılanlıoğlu Medresesi ve kütüphanesi; Ağa Mahallesi’ndeki Ulu Cami ve minaresi; Yazla’da bulunan Hangâh ve civarındaki cami, minare ve görkemli türbeler ile Baba Sultan dergâhı, türbesi ve mescit. Sakahane ve şehirde bulunan bütün çeşmeler Osmanlı sancak beyleri ile bölgedeki varlıklı kişiler tarafından yaptırılmış kalıcı eserlerdir.

      BABA SULTAN DERGÂHI’NIN SAKAHANESİ

      Eğirdir’in