Karçınzade Süleyman Şükrü

Seyahatü'l Kübra


Скачать книгу

dereceye gelir. Ne bu suyu birkaç saniye nefes almaksızın yudumlayarak içmek ne de zemheri bir soğukluk içerisinde bulunan bu mekânda ince bir kıyafet ile beş dakika durmak mümkündür. Temmuz ayında dahi bu hâldedir. Kış mevsiminde ise soba ile ısıtılan odadan dahi daha sıcaktır. Bu ilginç durumun sebebi şudur: Oluklacı Dağı’nın İnekdenizi’ne uzanan köşesinin tepesinde bulunan ve Yelli Belen tabirinden de anlaşılacağı üzere esintili bir noktada olan doğu ve kuzeyinin, gölün doğusundan kıbleye doğru devasa büyüklüğü ile uzanan Toroslar’a kadar olabildiğine açık kaya yarıklarından aşağı doğru dökülen damla ve sızıntıların ortaya çıkardığı sürekli rutubetin, Hızır İlyas Mağarası’ndan sakahane içerisine kadar, yani yarım saat diklemesine yer altından yukarı doğru boşluktan sanki bir makine gücü ile çekilircesine cereyan yapmasına imkân tanımasıdır.

      KASABA’YA EĞİRDİR İSMİNİN VERİLMESİNİN SEBEBİ İLE İÇ KALENİN KURUCUSU

      Lid Kavmi Saruhan Sancağı’ndan Erzurum sınırına kadar Anadolu’yu boydan boya kaplamıştı. Güçleri ve cesaretleri arttığı dönemde daha önce bahsi geçen Eski Sardis denilen şehri13 kurup başkenti Eğirdir’den buraya taşıdıkları tarihten dört asır sonra yani MÖ 550’de Lidya kralı Kresüz yarımadanın ucunda bulunan iç kaleyi yaptırmıştır. Bu kral kendi döneminin en zenginlerinden biridir. Bazı gözü doymazların ağzından “Filan adam Karun kadar zengindir.” sözünü nasıl duyuyorsak filan adam Krezüs kadar zengindir anlamına gelen “Filanun ğaniyyun Ke-Krizus” atasözü de avam insanlar tarafından kullanılmaktadır. Zenginliği bütün dünyansın dilindeydi. Servetinin sınırlarını yaptırmış olduğu kalenin büyüklüğü ve gücünden anlaşılmaktadır. Şehir bu üçüncü kurucusunun ismine nispet edilerek “Grizus” ismini almış olsa da bu isim zamanla “Eğirus”, ardından “Eğridur” ve en son olarak da “Eğirdir” hâlini almıştır.

      EĞİRDİR’DE KABRİ BULUNAN DİN BÜYÜKLERİ İSİMLERİ

      İlginç durumunu yukarıda bahsettiğimiz sakahane civarında kabri bulunan Zortî Baba (Sûretî Baba/Sorî Baba)14, Yazla tarafında yatan zahitlerin eskilerindedir. Bu veli zatın türbesi yakınındaki yüksek bir kubbenin altında yatan Baba Sultan Veli hazretleri de bu mübarek şahsiyetin türbedarlığını yapmış ve vefatı sonrası buraya defnedilmiştir. Baba tabirinden de anlaşılacağı üzere bu zatlar Bektaşi tarikatı ileri gelenlerindedirler. Zortî Baba hazretleri züht anlayışındaki derinliğinden ve takvasından kaynaklı olarak kimsenin yardımını talep etmediğinden değirmen taşı yaparak geçimini sağlar, elinin emeği alnının teriyle geçinirmiş. Kendisi dost meşrep bir kişiliğe sahipmiş. Mübarek elleriyle düzleştirdikleri taşlardan birkaç tanesi türbelerinde hâlen mevcuttur.

      Bu mübarek zata Zortî lafzı verilmesinin sebebi şudur: Lanetli Timur bir gün liderlik ettiği haşeratıyla sakahane önünden geçmektedir. Baba o an ayağa kalkıp selam durmuş olsa da Timur bu zata bir taş parçasıymış gibi kibirli davranarak yüzüne bakmadan gitmeye yeltenir. Bu esnada Baba, Timur’a “zort” diye hakaret edip onu küçük düşürür. Timur da bunu üzerine hiddetlenip Baba’nın kafasını deldiği taşın ortasından geçirterek onu göle attırır. Zalimliğinde köpekleşen değersiz Timur, Köprübaşı adı verilen yere geldiğinde merhum Velî, taş boğasında suyun üstünden uçarak önüne çıkar. Bunu üzerine Timur af dileyerek yalvarmaya başladığı esnada Veli ”Köprüyü yaptır da öyle geç!” der. Bu tarihten itibaren o aksak adama karşı ilk defa sarf ettiği sözle şöhret kazandığı rivayet edilmektedir.

      Göldeki İri balıkların ilkbahar mevsiminde ırmağa doğu sürü hâlinde gelmesi bu zatın kerameti olarak anlatılır. Her yıl Hıdrellez günü Veli namına bu köprüde kurban kesmek, kanını ırmağa akıtmak ve türbedarına ağırlığınca balık göndermek ve bunun sabahında tutulan balıkları fukaraya ücretsiz olarak dağıtmak avcıların üzerinde hassasiyet ile durdukları eski bir âdetidir. Ağızdan ağıza rivayet olarak aktarılan aksak Timur hikâyesi tarihî kayıtlar ile örtüşmemektedir. Zira Timur akını merhum Veli’nin vefatından çok zaman sonra gerçekleşmiştir. Bununla birlikte bu haydut Eğirdir’i fethedemedi. Meymenetsiz topal ayağı bu memlekete giremedi ki Yazla yolunu geçip de Köprübaşı’na geçebilsin.

      Bu rivayetteki yanılma şudur: Buradan geçenin aslında kötü karakterli Timurlenk değildir. Bu bölgeye kadar vakit ve fırsat bularak kale içine bir türlü giremeyen Osmanlı düşmanı Karamanoğlu zevzeklerine benzer bir zalimdir. Bu kişinin adı zamanla unutulmuştur. Bahsi geçin olay kötü şöhretinden kaynaklı olarak Topal Timur’a atfedilmektedir. Hayat hikâyesine dair elde ettiğim kolay anlaşılır bilgileri aktararak okuyuculara ulaştırdığım Dindar Beyzade İshak Bey de Zortî Baba hazretlerinin türbesi yakınında bulunan mescit ile sakahanenin arasındaki avlu kapısının sol tarafında yatmaktadır. Bir çukur alan içinde kalan kabri unutulup gitmiştir. Mezar taşlarından bir parçası hâlen mevcut olmasına ve üzerinde tafsilatlı bir açıklama bulunmasına rağmen gafletten gözünü açamamış şehir halkı hâlen daha bu zatın kim olduğunu fark edebilmiş değildir. Merhum İshak Bey’in babası Dindar Bey ise Eskihisar kabristanında Veli diye ziyaret edilen etrafı çevrili mezarda yatmaktadır.

      DİĞERLERİ

      Yukarı Yazla’da yatan Mehmet Çelebi hazretleri, kıymetli babaları ve dedeleridir. Eğirdir’de doğmuş olan bu veli şahsın babası Azerbaycan taraflarında bulunan Hovi kasabasındandır. Bir bakımdan allame olan dedeleri Horasan’dan gelerek Taşmedrese’de ilim yaymakla meşgul olmuşlardır. Zahirî ve bâtıni ilimlerde yüksek bir mertebe elde etmiştir.

      Kendisi Nakşibendî şeyhidir. Kalenin topal Timur’a teslim edilmemesinde ve özellikle saltanat kesintisi esnasında Çelebi Sultan Mehmet Han hazretlerine itaatin gerekli ve zorunluluk olduğuna dair her tarafa yazı göndermiştir. Sahipsiz kalmaları nedeniyle ne yapacaklarını şaşıran halkı bu devlet adamına yönlendirip itaat etmelerini sağlayan bu âlimin son derece yararlılıkları görüldüğü için Sultan Mehmet tarafından kendisine genişçe arazi ve yardımlar verilmiştir. Öyle ki, bu zata tebrik olarak kale kumandanlarına özel verilen tuğ dahi verilmiştir. Kendisi muhafızlıkla da görevlendirildiği için bu tuğ şu an dahi kabirlerinde bulunmaktadır. Fakirlerin ve zavallıların hâlen daha karınlarının doyurulduğu dergâhlarının vakfı dâhilinde olan ve Burdur’da bulunan küçük hamamda hastalıklı bir şekilde girip yıkandıktan sonra şifa bulunduğu bizzat tecrübeyle sabittir. Çok işlek olması nedeniyle diğer hamamlara göre birkaç kat yüksek ücret ile kiralanmaktadır.

      Aşağı Yazla’da kabri bulunan Tizmirat hazretleri ve etrafındaki diğer ziyaretler bu zatın talebeleridir. Tizmirat hazretlerinin türbesine bitişik büyük hangâh, Mevlevi tarzında eni yarım metre boyu 1 metre ebatlarında kesme taşlar ile yapılmış büyük bir camiye benzemektedir. Bu devasa hangâhın geniş semahanesi karşısında neyzenler özel yüksek bir mahfil vardır bunun etrafında ise çilekeşlere özel birçok oda mevcuttur. Çok geniş olan meydanının ortasında oval bir şadırvan bulunmaktadır. Yükseldikçe derece derece darlaşan kubbesi yaklaşık olarak 50 metre yüksekliğindedir. Hava ve ışık almak için şişe ağzı gibi açık bırakılan tepesindeki delik 10 metrekaredir. Bunlardan başka Beltaşı’nda yatan Karadede ile şehir içindeki Seyfi ve Bereket dedeler de Mevlevi tarikatının önde gelenleridir.

      Yarımada üzerindeki iç kalenin Enderun kıyısında yatan Arap Dede hakkında yeterli bir bilgi bulunmamaktadır. İsminden dolayı Mevlevi dedelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Diğer memleketlerdeki kale kapısında yatan ve yalnız Kesikbaş Dede namıyla bilinen şehitlerden olduğu kanaati vardır. Anadolu’da yaşayan büyük din önde gelenlerinin tamamına ayırmaksızın evliya anlamına gelen dede