Сюэцинь Цао

Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt


Скачать книгу

siyah saçları bulut kümesine benziyor.

      Aralık dudakları âdeta kiraz gibi,

      Nar tanesi dişleri tatlı soluğunu gizliyor.

      Bakılası güzelim ince beli

      Rüzgârda sürüklenen kara benziyor.

      İnci ve zümrüt saç süslemeleri,

      Altın rengi alnını gölgede bırakıyor.

      Çiçeklerin arasından bir görünüp bir kayboluyor,

      Kâh sinirli kâh neşe saçıyor,

      Sanki kanatlı gibi gölün üzerinde süzülüyor.

      Hilale benzer çatılı kaşları gülüşünü saklıyor;

      Konuşuyor ama sanki hiç ses çıkarmıyor;

      Lotusa benzer ayakları süzülüyor;

      Duruyor ama sanki uçmaya hazırlanıyor.

      Yeşim gibi lekesiz teni âdeta buzla rekabet ediyor;

      İhtişam içindeki görkemli kıyafeti ışıltılar saçıyor.

      Tatlı yüzü kokulu bir maddeden sanki,

      Ya da değerli bir taştan oyulmuş gibi.

      Havalanan bir Anka kuşuna mı yoksa dragona mı benziyor?

      Ya iffeti? Karın içinden görünüveren erik çiçeği gibi,

      Ya saflığı? Tıpkı sonbahar orkidesi, çiylerle bezeli.

      Issız bir vadideki çam ağacına benziyor sükûneti.

      Peki güzelliği? Durgun suya yansıyan bulut, kızıl kahverengi.

      Hele zarafeti, bir derede kıpır kıpır dragon gibi;

      Nezaketi serin bir nehre düşen ay ışığı sanki.

      Xi Shi’yi utandırır, Wang Qiang’ın kızarır yüzü;

      Nerede doğmuş, hangi soydan gelir bu güzeller güzeli?

      Kuşkusuz periler diyarında yok eşi benzeri,

      Cennetin mor bahçelerinde var mı bir dengi?

      Kim olabilir bu güzel sahi?

      Bu perinin ortaya çıkmasına çok sevinen Baoyu, onu selamlamaya gitti büyük bir hevesle.

      “Söylesene sevgili peri, nereden gelip nereye gidiyorsun?” dedi gülerek. “Ben yolumu kaybettim. Rica etsem bana rehberlik eder misin?”

      “Benim evim Hüzün Denizi’ndeki Ayrılık Acısı Diyarı’nda.” diye cevap verdi peri, gülümseyerek. “Büyük Boşluk Hayalî Diyarı’ndaki İlkbahar Uyanışı Dağı’nda bulunan Yayılan Koku Mağarası’ndan Uyarıcı Görüntü Perisi’yim. Tozlu dünyadaki aşk maceraları, karşılıksız sevgiler, kızların kalp kırıklıkları ve erkeklerin arzuları üzerinde çalışıyorum. Son zamanlarda buralarda eski devir âşıklarının yeniden canlandıklarını duydum, onlardan aşk ve özlem alıp uygun yüreklere dağıtma fırsatı bulabilirim belki diye geldim. Seninle burada karşılaşmamız tesadüf değil! Benim evim çok uzak sayılmaz. Bir fincan kendi ellerimle topladığım narin tomurcuk çayı ve bir testi kendi yaptığım lezzetli şaraptan, birkaç yetenekli şarkıcı ve dansçıdan, Kızıl Odanın Rüyası adında on iki yepyeni peri şarkısından başka sana verebileceğim hiçbir şey yok. Benimle gezintiye gelmez misin?”

      Bu teklife çok sevinen Baoyu, Keqing’i unutup perinin peşine düştü. Büyük bir taş kemere geldiler. Üzerinde büyük harflerle “Büyük Boşluk Hayalî Diyarı” yazıyordu. Kenarlardaki iki sütunun üzerinde şu sözler vardı:

      Yalan gerçeğin yerine geçtiğinde, gerçek de yalan olur;

      Hiçlik bir varlığa dönüşürse, varlık da hiçlik olur.

      Bu kemerin ilerisinde bir saray girişi vardı, üzerinde büyük harflerle “Hüzün Denizi ve Sevgi Cenneti” yazıyordu. Yine kapının iki yanında şu dizeler vardı:

      Yeryüzü kadar sağlam, gökyüzü kadar azametli tutku,

      Ezelden ebede kadar sürüp gider;

      Yazık! Şehvet düşkünü gençler ve hüzünlü kızlar,

      Aşkın karşılığını vermekte zorlanırlar!

      Baoyu biraz düşündükten sonra kendi kendine, “Öyle mi, gerçekten? Acaba ‘ezelden ebede kadar’ ve ‘aşkın karşılığı’ ne anlama geliyor? Bundan sonra bunları anlamak için çaba göstermeliyim.” dedi.

      Baoyu bu şekilde düşünerek kötü ruhları yüreğine davet ettiğinin farkında bile değildi.

      Hızlı adımlarla perinin peşinden, ikinci kapıdan geçip her iki tarafta bir dizi salon gördü. Hepsinde levhalar ve dizeler asılıydı. Tümünü okuyacak zamanı yoktu ama bazılarının isimleri dikkatini çekti: Tutkulu Sevda Salonu, Kıskançlık Salonu, Sabah Gözyaşları Salonu, Gece Hıçkırıkları Salonu, İlkbahar Ateşi Salonu, Sonbahar Hüznü Salonu.

      Okuduklarıyla ilgisi uyanan Baoyu periye dönüp, “Acaba zahmet olmazsa bu salonların içlerini bana gösterir misin, sevgili peri?” dedi.

      “Bu salonların içinde, dünyanın her yerinden, hem ölüp gitmiş hem de henüz doğmamış kadınların kayıtları var.” diye açıklama yaptı peri. “İnsan gözlerin ve fâni bedeninle olacakları önceden görmene izin verilemez.”

      Ama Baoyu hayır cevabını kabul eder miydi hiç? İzin vermesi için tekrar tekrar ısrar edince peri sonunda pes etti.

      “Peki o zaman!” dedi, önünde durdukları salonun tabelasına baktı. “Bu salona girip bakabilirsin.”

      Baoyu anlatılmaz derecede sevindi ve başını kaldırıp bakınca “Talihsiz Hayatlar Salonu” yazısını gördü. Her iki yanında da şu dizeler vardı:

      Baharın kederini, sonbaharın hüznünü başlarına kendileri açıyor.

      Çiçek gibi, ay gibi güzellikleri boşa harcanıyor.

      Bu dizelerin anlamını kavrayan Baoyu tuhaf bir şekilde ürperdi. Kapıdan geçip içeriye girince, üzerlerindeki etiketlerde farklı vilayetlerin isimlerinin yazılı olduğu on kadar büyük dolap gördü. Diğerlerini bir tarafa bırakıp kendi vilayetini bulmaya çalıştı ve kısa süre içinde Jinling’in On İki Genç Kızı’nın İlk Kaydı yazılı dolap gözüne ilişti.

      Bunun ne demek olduğunu sorunca peri, “Senin şerefli vilayetindeki en mükemmel ve seçkin on iki güzel kızın kaydı bu. Onun için adı İlk Kayıt.” dedi.

      “Jinling’in çok büyük bir yer olduğunu söylerler.” dedi Baoyu. “Nasıl sadece on iki kız olabilir? Sadece bizim ailede bile, hizmetçileri de sayacak olursak, yüzlerce genç kız var.”

      “Doğru!” dedi peri, hafifçe gülümseyerek. “Şerefli vilayetinde kızların sayısı çok ama bu kayıtlar için sadece en önemliler seçildi. Sonraki iki dolapta ikinci ve üçüncü derecedekilerin kayıtları var. Geri kalanların hayatları ise kaydedilmeye değmeyecek kadar vasat olduğundan burada yok.”

      Baoyu sonraki iki dolaba bakınca, Jinling’in On İki Genç Kızı’nın İkinci Kaydı ve Jinling’in On İki Genç Kızı’nın Üçüncü Kaydı etiketlerini gördü. Sonuncu dolabın kapağını açtı, bir kaydı çıkarıp ilk sayfasını çevirdi. İncelediğinde, herhangi bir insan ya da manzara resmi değil, sadece mürekkep lekesi olduğunu gördü. Bütün sayfa sadece kara bulutlar ve karartılarla doluydu. Arkasındaki sayfada şu satırlar yazıyordu:

      Bulutsuz