açısından, kendince çekiciydi.
Ayrıca, Baochai yüce gönüllü, ince düşünceli ve iyiliksever tarzıyla, mağrur, güvenli ve kendisinden aşağıda olanlara karşı mesafeli olan Daiyu’den öyle farklıydı ki kısa süre içinde bütün hizmetkârların gönlünü kazandı. Neredeyse hepsi onunla sohbet edip oyun oynamaya bayılırdı. Bu yüzden Daiyu onu içten içe kıskanıyordu ama Baochai bunun farkında bile değildi.
Baoyu henüz bir çocuktu ve mizacı göz önünde bulundurulduğunda her bakımdan uyumsuz ve aksiydi. Yakın ya da uzak ilişki derecelerine hiç aldırmadan kız ya da erkek bütün kuzenlerine aynı davranırdı. Şimdi Büyük Hanımefendi Jia’nın dairesinde Daiyu ile aynı çatı altında kaldığı için doğal olarak onunla diğer kuzenlerine oranla daha çok yakınlaşmış, bu yakınlık daha fazla samimiyet getirmişti ve bu samimiyet de zaman zaman umulmadık bahanelerle kırgınlıklara ve yanlış anlamalara neden oluyordu.
Bugün ikisi bilinmeyen bir nedenle bozuşunca, Daiyu kendi odasında yapayalnız gözyaşı dökmeye başladı. Kaba sözleri yüzünden içten içe çok üzülen Baoyu onunla barışmak için yanına sokuldu ve yavaş yavaş onu yatıştırmayı başardı.
Ning Konağı’nın bahçesinin doğu tarafındaki erik ağaçları çiçek açtığından, Jia Zhen’in karısı You Shi, Büyük Hanımefendi Jia, Xing Hanım, Wang Hanım ve ailenin diğer üyelerini çiçeklerin keyfini çıkarmak için çağırmak niyetiyle hazırlık yaptı. Oğlu Jia Rong ve onun genç karısını da yanına alıp misafirlerini bizzat davet etti.
Büyük Hanımefendi Jia ve diğerleri kahvaltıdan hemen sonra geldiler. Yoğun Koku Bahçesi’nde biraz gezindiler ve önce çay, sonra şarap servisi yapıldı. Ama bu, Ning ve Rong Konaklarının kadınlarını bir araya getiren basit bir yeme içme partisi olduğundan kayda geçirmeye değer ilginç bir şey olmadı.
Kısa bir süre sonra yorgun düşen Baoyu şekerleme yapmak istedi. Büyük Hanımefendi Jia hizmetçilerine, onunla beraber eve dönmelerini ve iyice dinlenip kalkana kadar yanında kalmalarını, sonra beraber geri gelmelerini emretti. Bunun üzerine Jia Rong’un karısı Qin Keqing gülerek, “Biz Baoyu için burada bir oda hazırladık. Saygıdeğer hanımefendi siz hiç merak etmeyin, onu güvenle bana emanet edebilirsiniz.” dedi. Baoyu’nün dadılarına ve hizmetçilerine genç efendileriyle birlikte kendisini takip etmelerini söyledi.
Büyük Hanımefendi Jia bu sevgi dolu, narin Qin Keqing’i her bakımdan çok güvenilir bulur, zarif ve cana yakın tavırlarıyla Rong ve Ning ailelerindeki tüm torunlarının eşleri arasında en çok onu severdi. Bu yüzden de Baoyu’nün kesinlikle emin ellerde olacağını düşünüyordu.
Keqing grubu iç odaya götürdü. Baoyu başını kaldırınca karşı duvarda asılı bir tablo gördü. Meşale Işığında Çalışan Âlim tablosu bir insan figürünü mükemmel bir şekilde sergiliyordu. Tablodan hiç hoşlanmadı, sonra kenarında yazan dizeleri okudu:
Dünyevi meselelerin kavranması gerçek bilgiden gelir,
İnsan doğasının algılanması ise gerçek kültürden.
Bu iki satırı okuyunca, odanın bütün şatafatına ve güzelliğine rağmen orada kalmak istemedi ve “Hemen buradan çıkalım, hemen!” dedi.
Onun bu itirazlarını duyan Keqing, “Burayı bile beğenmiyorsan, seni nereye götürebiliriz?” dedi gülerek. “Peki, benim odama gel o zaman.”
Baoyu sırıtarak başını salladı ama dadılarından biri itiraz etti.
“Bir amcanın, yeğeninin karısının odasında uyuması duyulmuş şey midir?”
“Hayret doğrusu!” diyerek güldü Keqing. “Kızmasına hiç aldırmadan söylüyorum, o daha bir çocuk. Böyle tabular bu yaşta geçerli değildir. Geçen ay buraya gelen erkek kardeşimi görmediniz mi? O da Baoyu amcayla aynı yaşta; hatta yan yana dursalar eminim çok daha uzundur.”
“Ben neden onu hiç görmedim?” diye sordu Baoyu. “Buraya getir de bir göreyim.”
Kadınlar bir kahkaha kopardılar.
“Kilometrelerce uzağa gitti, nasıl getireyim? Bir gün nasıl olsa görürsün.”
Genç kadının odasına geldiklerinde, daha eşikte tatlı bir parfüm kokusu burunlarını doldurdu. Gözleri buğulanan Baoyu’nün kemikleri yumuşadı.
“Ne güzel bir koku!” diye bağırdı birkaç kez, arka arkaya.
İçeri girince, duvarda Tang Yin’in İlkbahar Uykusu adlı tablosunu gördü. İlkbaharda henüz tomurcukları açmamış yaban elması ağaçlarının altında bir kadın uzanmış yatıyordu. İki kenarında, Song Hanedanlığı döneminden şair Qin Guan’ın dizeleri yazılıydı:
Bahar soğuğu hüzünlü bir uykudaki tomurcukları sarmalar;
Erkeklerin burnuna dolan koku şarabın parfümüdür!
Masanın üzerinde, bir zamanlar Wu Zetian’in18 Aynalı Salonu’nu süsleyen eski bir ayna duruyordu. Yanında duran ve eskiden Uçan Kırlangıç Zhao Feiyan’in19 üzerinde dans ettiği altın tepside, hain An Luşhan’ın20 şaka olsun diye güzeller güzeli Yang Guifei’ye21 fırlatıp dolgun, beyaz göğsünü morarttığı ayva vardı. Odanın bir ucunda Hanzhang Sarayı’nda Prenses Shouyang’ın uyuduğu, taşlarla süslü bir sedir duruyor, üzerinden Prenses Tongchang tarafından inci iplerden yaptırılmış bir perde sarkıyordu.
“Burası çok güzel!” diye bağırdı Baoyu, birkaç kez, memnuniyet içinde.
“Benim odam, tanrıçalara layıktır!” dedi Keqing gururla gülümseyerek.
Bu sözlerden sonra efsanevi Xi Shi tarafından yıkanan bürümcük bir örtüyü kendi elleriyle yaydı ve Hongniang’ın22 tutkulu hanımı için taşıdığı gelin yastığını düzeltti. Sonra dadılar ve hizmetçiler Baoyu’yü yatırdılar ve yanında sadece dört hizmetçi, Xiren, Meiren, Qingwen ve Sheyue’yi bırakıp çıktılar. Keqing onlara, dışarıda verandada bekleyip kedilerin birbirleriyle dalaşmalarına izin vermemelerini söyledi.
Baoyu gözlerini kapatır kapatmaz uykuya daldı. Rüyasında Keqing önünde süzülüp gidiyordu. Kendisi de uyuşuk ve kararsız adımlarla onu izliyordu; uzun bir yoldan sonra yeşil ağaçların ve berrak derelerin arasında, kırmızı tırabzanları olan mermer bir taraçaya geldiler. Burası o kadar temiz ve pürüzsüz bir yerdi ki sanki hiç ayak basılmamış, rüzgârda sürüklenen toz zerresi bile düşmemişti.
Rüyasında hâlinden çok hoşnuttu.
“Burası ne kadar güzel!” diye düşündü. “Keşke bütün hayatımı burada geçirebilsem! Evimden uzak kalmam gerekse de bu fedakârlığa razıyım; burada olmak babamın, annemin ve öğretmenimin baskıları altında yaşamaktan çok daha iyi.”
Bu düşünceler içindeyken birden birisinin, bir tepenin arkasında şarkı söylediğini duydu.
Bahar rüyası bulutlarla uçup gitti;
Çiçekler derelerde sürüklendi;
Genç âşıklar beni dinleyin,
Boşuna aşk acısı çekmeyin.
Baoyu bunun bir kız sesi olduğunu anladı ve daha şarkı bitmeden çok güzel bir kızın, sesin geldiği taraftan süzülür gibi yaklaştığını gördü. Sıradan bir ölümlüye hiç benzemiyordu. Onu gayet güzel anlatan bir şiir vardır:
Söğüt