Мемдух Шевкет Эсендал

Ayaşlı ile Kiracıları


Скачать книгу

yandan da kadın kendi kıyafetini düzeltiyor. Buraya geldiği zaman uzun saçları vardı, bir gün Faika ile birlikte gittiler saçlarını kestiler. Biraz zaman sonra, bazı moda gazetelerindeki kadın başlarına döndü. Saçlar yapıldı! Korsa giydi. Göğsü yukarı kalkar gibi oldu. Eskiden yüzüne hiçbir şey sürmezken pudralamaya başladı. Dudaklar, tırnaklar yoluna girdi. Az zamanda Faika, Üsküdar’ın yoksul mahalle kızından, kendi cinsinde bir salon kadını çıkardı. Bu arada İffet Hanım, cigara içmeyi de öğrendi.

      Bu işler yolunda giderken yolunda gitmeyen yalnız çocuktu. Gün geçtikte bu oğlan iyileşeceğine daha densiz, yaramaz oluyor, her gece, gece yarılarına kadar ağlıyor, bütün gece anasına babasına rahat vermiyordu. Ben az zamanda evde Ayaşlının kömür kokusuna, gece yarısı bir çocuk ağlamasına alıştım ve rahatsız olmadım. Çocuğa bakan hizmetçi kadın, onu götürmüş bir hocaya okutmuş; tespihten geçirmiş, “Kırk güne kadar bir şeyi kalmaz.” demişler. Altmış gün de geçti gene o!

      Bir gün babası Faika’nın odasına getirmişti. İffet kocasına dedi ki:

      “Sen onu buraya getirdin ama rahat durmaz ki bizi de konuşturmaz.”

      “Hizmetçiyi yemek getirmeye yolladım, gelinceye kadar ben bakarım.”

      “Bari sen onu içeride avut!”

      “Zarar yok, bir şey yapmaz.”

      Oğlan ilkin babasının ayakları arasında dururken birdenbire tütün tablalarına saldırdı. “Dur!” deyinceye kadar içinde ne varsa döktü. Babası hemen atıldı, yakaladı, yerdekileri topladılar. Oğlan, küçük masanın üstünde duran ufak resimlere gitti. Oradan da çektiler. Kartpostal albümüne saldırdı. Faika:

      “Bırakın baksın, resimdir.” diyordu.

      İffet Hanım:

      “Şimdi yırtar.” dedi.

      Babası albümü almak istedi, albümün bir sayfası yırtıldı.

      İffet Hanım kızdı:

      “E canım, ben sana söyledim. Kendi çocuğunun ne mal olduğunu bilmiyor musun?”

      Faika ses çıkarmadı, olduğu yerden de kalkamadı ama canı sıkıldı. Babası elinden alır korkusuyla oğlan albümün üstüne yattı. Babasına kalsa bırakacak. Ne değeri var! İffet Hanım kocasına bağırdı:

      “Al şunun elinden şu albümü! Görmüyor musun büsbütün yırtılıyor!”

      Abdülkerim çocuğa eğildi:

      “Ver onu, bak sana cigara ağızlığımı vereyim… Hah dur, bak, saati vereyim ha? Olur mu? Bak ama teyzen darılacak.”

      Anası kendi kendine:

      “Aman ya Rabbi! Gene ağlamaya başlayacak. Nedir bu benim başımın çilesi…” diye mırıldandı.

      Babası almak istedikçe oğlan üstüne yatıyor, içinde yapraklar iki kat oluyor. Faika dayanamadı, kalktı çikolata buldu:

      “Turhan canım, al bak çikolata, ver onu bana da resimler bozulmasın. Ya bak şimdi Fuat amcan gelecek, seni otomobille gezdirecek, hani geçen gün nasıl gitmiştik!”

      Oğlan kül yutmuyor, aldırmadı. Resimlerin üstünden de kalkmadı. Babası yalvarmaya başladı:

      “Gel seni arkama alayım, ha? Olur mu? Gel. Ama bak kuyu anası gelecek seni yiyecek.”

      Çocuk kahve şekerini severmiş, anası oturduğu yerden seslendi:

      “Turhan, baban sana şeker versin. Hadi kendin git söyle Halide’ye, sana şeker versin!”

      Olmadı, başka yapacak da kalmadı.

      “Hadi baban seni arkasına alsın, biner misin?”

      Abdülkerim ne diyeceğini bilemedi, sırıttı.

      “Bu çocuk sizin elinizde ziyan olur.” dedim.

      Faika:

      “Onu ben de söyledim.” dedi.

      Biz böyle konuşurken albümü vermemek için üstüne yatan çocuk yerden kalktı, albümü de unuttu. Yatağın yanında gece masası üstünde duran ufak elektrik lambasına saldırdı.

      “Dur! Aman kırılır, düşer!” diye Faika yerinden kalkmak istediyse de yetişemedi. Lamba yere düştü, ampul kırıldı. Oğlan bundan korktu, uzun bir uluma sesiyle ağlamaya başladı. İffet Hanım kızdı, kocasına bağırdı:

      “Sana demedim mi? Sen oğlundan daha kalın kafalısın. Götür şunu içeri! Hadi ne bakıyorsun?”

      Abdülkerim uluyan, bağıran, tepinen çocuğu kucakladı, içeri götürdü. Ohhh! Dünya varmış. Oğlan diş ağrısı gibi!

      İffet Hanım utanmasa ağlayacaktı. Demin söylediğim sözün, onda bir yara bırakmasını istemedim, dedim ki:

      “Ben çocuğa babasının yüz verdiğini biliyorum, onun için söyledim.”

      İffet Hanım dert yandı:

      “A kardeşim…” dedi. “Ben ona şimdiye kadar neler söyledim, hiç eser etmez ki…”

      Faika da:

      “Hep kabahat babasında…” dedi.

      “Allah’ın bildiğini kuldan ne saklayayım; kocamı, çocuğum olup da bir kere sevmek içimden gelmedi ki! Koca mı? Koca! İşte görüyorsunuz, kendisine söylemesem. Şimdi akşama kadar ağlar. O bırakır gider. Allah duygu vermemiş. Doğrusu sevmek de içimden gelmiyor. Başkalarının çocuklarını daha çok seviyorum. Ne olurdu Allah’ım bir güzel çocuk doğursaydım!”

      Faika’nın kaynanası lakırdıya karıştı:

      “Ne yapacaksın?” dedi. “Onda senin kabahatin yok ki. Babasına baksana!”

      “A, büyük hanım, ne çirkin kocası olan kadınlar var da ne güzel çocuklar doğuruyorlar.”

      “Doğururlar bilirim… O sana yaramaz. Babasını değiştirir, istediklerini doğururlar!”

      “Hiç değil. Bizim komşumuz vardı, ne gudubet kocası vardı, nur topu gibi bir kız doğurdu.”

      “O benim külahıma dinletsin!”

      İffet Hanım boynunu büktü:

      “Bilmem…” dedi.

      8

      Altı numaralı oda boştu. Burada bir Yahudi kadın terzisi oturuyormuş, kızmış. Birkaç kişi geldi gezdi, tutan olmadı. Ben banka arkadaşlarından biri tutsun diye istedim. Bir arkadaş tutacaktı, sonradan caydı. Karısı geleceğini yazmış, bir oda içinde olamayacaklarını düşündü, tutmadı. Bu arada Ayaşlının eski bildiklerinden biri gelmiş, onu buldu getirdi odaya yerleştirdi. Ona biraz eşya da aldı.

      Ayaşlı otel tuttuğu zamandan bu genci de tanırmış, çok zaman Ayaşlının müşterisi olmuş.

      Halide bu yeni gelen komşuyu beğeniyor, “genç, temiz, kibar” bir adam olduğunu söylüyor.

      “Neci bu adam?” diye sordum.

      “Tüccar.” dedi.

      “Adı nedir?” dedim.

      Adını bilmiyor. Gitti, kapısındaki kartı çıkarmış, getirdi. Kartın üstünde her satırı ayrı ve güç okunacak kadar süslü yazılarla:

İSKENDER BEYHemşinli ZadeFabrikatör

      yazılı. Bizde fabrikatör çok olmadığı için gözümün önüne bir örnek, bir tip getiremedim. O gün, bu yeni komşumuz benim odama da bir kart bırakmış. Ertesi sabah da Ayaşlı ile birlikte beni görmeye geldiler. Otuz yaşlarında, temiz giyinmiş,