Мемдух Шевкет Эсендал

Ayaşlı ile Kiracıları


Скачать книгу

ne olur sevabına beni kurtarsın!”

      “Ben yapamam kızım, can pazarı bu.”

      “E, ben şimdi her gün ölüyorum ya! Acıyorsanız bugün de acıyınız.”

      Ses çıkarmadım. Gene o dedi ki:

      “Beni kucağımda çocukla kim çalıştırır? Açlıktan ben de ölürüm, çocuk da…”

      “Sen onu, çocuğu yaparken babasına anlatmalıydın.”

      “Söylemedim mi? Kaç kere söyledim. Benim çocuğum oluyor, dedim. Bana, ‘Olsun, olsun.’ dedi. Cemile ne iyi!.. Eskiden hastalık almış, şimdi hiç çocuğu olmuyor. Ben kırk yılda bir halt edecek olsam yüzüme gözüme bulaşıyor.”

      Biraz sustuktan sonra:

      “Gelsin, cevabı dikeceğim! Ya bana baksın yahut otuz beş lirayı verip çocuğu aldırsın. Ben çocukla kimin kapısına sığarım? Eğer dinlemezse ben de müdürüne kadar çıkarım.”

      “Müdür ne yapacak? Sen başına geleceği, gebe kalmadan düşünmeliydin.”

      “Gebe kalmadan düşünmedim mi? Söyledim diyorum ya! Kadın kısmının elinde ne var?”

      “Seni zorla dağa kaldırmadılar ya, olmaz diyeydin.”

      “Söylemek kolay! Hasta oldum, bana bir kış baktılar. Tek başına yaşamak kolay mı?”

      “Ha, çocuğun babası o maliyedeki adam mı?”

      “O ya, olmaz olaydı!”

      Maliyedeki efendi ona bir kış bakmış ama bedava değil! Bana onun için bu adamı soruyormuş! Meğer bu hanım, o hayırsever adamın çocuğunu karnında taşıdığı için onu düşünüyormuş. Kim bilir daha evvelki hastalığı da nedendi?

      “Eh!” dedim. “Adamakıllı bir koca bulup otursaydın!”

      “Koca nereden bulunur?” dedi. “Alıyorlar mı? ‘Halide Hanım metres oturalım, sonra nikâh ederiz.’ diyorlar. İşte bir odacı var; Erzincanlı imiş, peşim sıra dolaşıp duruyor. Metres gideyim mi?”

      “İşte gitmişsin ya, buna da git!”

      “A a, ne zaman gitmişim?”

      “Karnındaki çocuğun babası nikâhlın mıydı?”

      “Olmasın. Başıma bir kaza geldi. Metres oturmadım ya.”

      “Ne farkı var?”

      Halide yüzüme baktı, alay edip etmediğimi anlamak istedi. Anlıyorum ki birinin kapatması olmak, birinden nikâhsız bir çocuk almaktan daha ağır, daha çok ağır. Halide böyle düşünüyor. Ama bunun niçin olduğunu anlayamıyorum…

      “Ne farkı var olur mu? Ben açlıktan geberirim de gene elin kötü karıları gibi metres oturmam. Elin itlerinin eğlencesi miyim?”

      Biraz durduktan sonra:

      “Kocaya varmadımsa kabahat benim mi? Sen bunları çıkaranlara söyle.”

      “Neleri çıkaranlar kız?”

      “İşte boşanma kalktı ya!”

      “E, boşanma kalktıysa kötü mü oldu?”

      “Kötü oldu ya, herifler şimdi almıyorlar işte!”

      “Almıyorlar mı? Ortalık az evleniyor sanıyorsun!”

      “Canım, hanım olanlara, anası babası olanlara göre ne var? Bu zaten onlara yaradı. Benim gibi kimsesizleri alan var mı?”

      “Eskiden alsalardı bile usanınca bırakıyorlardı. Onu da söylesene!”

      “Bıraksın, alıyordu ya! Hiç olmazsa çocuğun babası olurdu.”

      “Sana da şimdi bu çocuğun babasını belli et diyen mi var? İstediğinizi yapıyorsunuz, istediğiniz yerden çocuğu alıyorsunuz; karışan, görüşen yok. Sonra da kabahat başkalarının oluyor.”

      “Olur ya, bu serbestliği kim istedi?”

      “Kim istedi?”

      “Siz, beyler istediniz. Gene de sizlere yaradı. Sizin hanımlar bir çocuk aldırmak istese hekimler, birbirini çiğnerler. Ben yalvarıyorum da kimse aldırmıyor. Bunun babası benden sıska, bu çocuk doğacak da çok düğün, bayram olacak. Bana, çocuğu düşüremezsin, diyorlar. Bakalım, doğurabilir miyim? Yarın lohusa olunca bir tas çorba getirecek var mı?”

      “Olsa gerek…”

      “Kim? Babası mı? Allah onun canını alsın. O, beni düşünseydi bugüne kadar kor muydu?”

      Biraz durdu, sonra:

      “Adamın kısmeti olmalı…” dedi. “Bak Cemile’ye!”

      “Ama Cemile metres oturuyor.” dedim.

      “Korkma, nikâhları var.” dedi. “Eğer bıraksalar herif onu, karısının üstüne alacak. Bırakmıyorlar, onlar da imam nikâhı yaptılar.”

      Söyleyeyim ki: Ben Halide’den, bizim bankada Cemile adında bir kız ile bunun Feyyaz Bey adında bir “amanı” olduğunu öğrenince bunların kimler olduklarını görmek istedim.

      Cemile güzelce, körpece bir kız. Halide’den çok güzel, çok oynak… Bu, Feyyaz Bey’den daha iyisini bulduğu gün hemen yeni dostuna kaçacak bir çiçek!

      Feyyaz Bey’e gelince salonun büyük kapısı önünde durup gösterdiler:

      “Bakınız, o köşede çıplak kafa görünüyor ya, işte o!”

      Baktım iri bir deftere gömülmüş; saçsız, kocaman bir kafa! Görseniz hiç ummazsınız. Nasıl da güzel yolunu bulmuş; kızı bankaya hizmetçi, kendine de metres!.. Banka şerefine oooh! Allah sağlık versin. Neler dönüyor da bizim haberimiz yok.

      Cemile’nin her zaman yüzü gülüyor belli ki yaşayışında eksiği yok. Halide’ye söyledim:

      “Cemile’yi gördüm.” dedim. “Sen onun gibi birini niye bulmadın?”

      “Ah…” dedi. “Nerede bende o talih!”

      “Seninki kaç para aylık alıyor?”

      “Bilmem, kendi söylediğine bakılırsa elli lira alıyormuş.”

      “Evinde kaç kişi var?”

      “Bir kız kardeşi, bir kendi. Başka kimseleri yok. Kız kardeşi de beni tanır eğer istese onların yanında ben de olurum.”

      “E, güzel ya! Git söyle seni yanına alsın.”

      “Nikâh etmezse ben gitmem. O da nikâh etmiyor, ‘Ben kız alacağım.’ diyor.”

      “Seni sevmiyor mu?”

      “Adam sen de! Öylesinin sevmesinden ne olacak. Daha çocuk desen çocuk! Sizden genç. Genç adamın sevgisine inan olur mu?”

      “Ya, demek gençlerin sevgisine inanılmaz ha?”

      “Olmaz ya, hem bu öyle adam değil canım, mektep çocuğunun biri.”

      “Sen de turnayı gözünden vurmuşsun!”

      “Ne yapayım, bana çok iyiliği vardır. Benim yüzüm tutmaz.”

      “Kız alacağım demesi kötü!”

      “Aman alsın. Kimi isterse alsın, beni bu piçten kurtarsın da…”

      Halide’nin gözdesi olan bu çocuk, birkaç gün için İzmir’e gitmiş. Gelince Halide ona anlatacak, diyecek ki: “Ya doğuncaya kadar bana bakarsın, sonra da çocuğu alır, ne yaparsan yaparsın yahut otuz beş lirayı verir, çocuğu aldırırsın. Olmazsa müdüre kadar, büyüklerin kim varsa çıkıp söylerim.” Dairesine