Чарльз Диккенс

Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt


Скачать книгу

Onu kendine getiren ses oldu.

      Sağına baktı ama kimseyi göremedi; gözleri sola kaydı ve her yeri inceledi; gökyüzüne baktı, orasıyla işi yoktu ve sıradan bir zihnin ilk anda yapacağı şeyi yaptı, bahçeye baktı ve bakmasıyla orada Mr. Wardle’ı buldu. “Nasılsınız?” dedi iyi niyetle kendi keyif verici düşünceleriyle nefes nefese kalmış adam. “Çok güzel bir sabah, değil mi? Sizi bu kadar erkenden gördüğüme sevindim. Hemen aşağı inin ve dışarı çıkın. Sizi burada bekleyeceğim.” Mr. Pickwick’in bu daveti ikiletmesine gerek yoktu. On dakika hazırlanması için yeterliydi ve bu süre dolduğu anda beyefendinin yanında buldu kendini.

      “Merhaba!” dedi Mr. Pickwick aşağı inince. Arkadaşının elinde bir silah olduğunu ve bir diğerinin de çimende hazır beklediğini görünce, “Neler oluyor?” diye sordu.

      “Arkadaşınız ve ben.” diye yanıtladı ev sahibi. “Kahvaltıdan önce ekin kargası vurmaya gideceğiz. İyi nişancıdır, değil mi?”

      “Çok iyi bir nişancı olduğunu söylediğini işittim.” diye yanıtladı Mr. Pickwick. “Ancak onu hiçbir zaman bir şeye nişan almış hâlde görmedim.”

      “Peki madem.” dedi ev sahibi. “Gelmesini çok isterim. Joe! Joe!”

      Şişman çocuk, sabahın heyecan verici etkisiyle çok da uykulu görünmeyerek evden fırladı.

      “Yukarı çık ve beyefendiyi çağır ve ona, ben ve Mr. Pickwick’in kendisini karga yuvalarının orada bekleyeceğimizi söyle. Beyefendiye yolu göster, anladın mı?”

      Çocuk görevini yerine getirmek için fırladı ve efendisi de bir tür Robinson Crusoe gibi iki silahı taşıyarak bahçede ilerlemeye başladı.

      “Dediğim yer burası.” dedi yaşlı beyefendi, birkaç dakikalık bir yürüyüşün ardından ağaçlık bir alanda duraksayarak. Bu bilgilendirme gereksizdi çünkü olanlardan habersiz aralıksız biçimde gaklayan ekin kargalarının sesi nerede olduklarını açık ediyordu.

      Yaşlı beyefendi silahlardan birini yere bıraktı ve diğerini doldurdu.

      “İşte buradalar.” dedi Mr. Pickwick ve konuştuğu anda Mr. Tupman, Mr. Snodgrass ve Mr. Winkle’ın silüetleri uzaktan göründü. Şişman çocuk, tam olarak hangi beyefendiyi çağırması gerektiğinden emin olamayarak herhangi bir hata ihtimalini ortadan kaldırmak için tuhaf bir bilgelik göstermiş, hepsini çağırmıştı.

      “Gelin.” diye bağırdı yaşlı beyefendi, Mr. Winkle’a hitaben. “Sizinki gibi keskin bir el, böylesi basit bir iş için bile hazır olmalıdır, diye tahmin ediyorum.”

      Mr. Winkle zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi. Müneccim bir karganın, vahşet dolu ölümünün yaklaşmakta olduğunu hissetmesiyle birlikte çıkardığı gaklamanın sonucunda, takınması gayet anlaşılabilir bir yüz ifadesi eşliğinde yedek silahı aldı. Bu heves olabilirdi ama kesinlikle perişanlık gibi görünüyordu. Yaşlı beyefendi başıyla ve ufak Lambert’ın4 olduğu yönde dikilmekte olan iki perişan görünümlü oğlanın hemen o anda ağaçlara tırmanmaya başladıkları yeri işaret etti. “Bu çocuklar da ne için?” diye sordu Mr. Pickwick aniden. Epey endişelenmişti; çok emin olmasa da hakkında epey hikâye duyduğu tarım kıtlığı, toprağa bağlı bir yaşam süren ufak çocukların kendilerini deneyimsiz avcılar için hedef hâline getirerek belirsiz ve tehlikeli geçim yönetime benimsemeye itmiş olabilirdi. “Yalnızca avı başlatmak için.” diye yanıtladı Mr. Wardle gülerek.

      “Ne için?” diye sordu Mr. Pickwick.

      “İngilizce konuşmuyor muyum ben, kargaları ürkütmek için.”

      “Ah, hepsi bu mu?”

      “Tatmin oldunuz mu?”

      “Epey.”

      “İyi, o hâlde. Başlayayım mı?”

      “İsterseniz.” dedi herhangi bir ertelemeden memnun olan Mr. Winkle.

      “Kenara çekilin o zaman da başlayayım.”

      Oğlan çığlık attı ve üstünde yuva olan bir dalı salladı. Deli gibi çığlık atan yarım düzine genç karga, sorunun ne olduğunu anlamak için uçuştular. Yaşlı beyefendi onlara cevap niteliğinde bir ateş etti. Bir kuş düştü ve bir diğeri uçtu.

      “Al onu, Joe.” dedi yaşlı beyefendi.

      Öne atılan gencin yüzünde bir gülümseme vardı. Hayalinde belli belirsiz bir karga turtası görüyordu. Kuşla birlikte uzaklaşınca güldü, epey iri bir kuştu.

      “Şimdi Mr. Winkle.” dedi ev sahibi, kendi silahını doldururken. “Ateşleyin.”

      Mr. Winkle öne adım attı ve silahını kaldırdı. Mr. Pickwick ve dostları, arkadaşlarının yıkıcı namlusunun sebep olacağına emin oldukları ağır karga yağmurunun vereceği zarardan kaçınmak için istemsizce sindiler. Önemli bir duraksama oldu; bir bağırış, kanatların çırpılışı, belli belirsiz bir çıtırtı.

      “A ha!” dedi yaşlı beyefendi.

      “Olmadı mı?” diye sordu Mr. Pickwick.

      “Boş attı.” dedi, muhtemelen hayal kırıklığından olacak, epey solgun görünen Mr. Winkle.

      “Tuhaf.” dedi yaşlı beyefendi, silahı alarak. “Daha önce bunların boş kurşun atabileceğini bilmezdim. Ama nedense kurşun da ortalarda yok.

      “Üstüme iyilik sağlık!” dedi Mr. Winkle. “Kurşun koymayı unuttuğumu bildiriyorum!”

      Önemsiz unutkanlık düzeltilmişti. Mr. Pickwick yeniden çömeldi. Mr. Winkle kararlılık ve azim havasıyla öne bir adım attı ve Mr. Tupman bir ağacın arkasından baktı. Çocuk bağırdı, üç kuş uçtu. Mr. Winkle ateş etti. Bedensel ızdırap içindeki birinin çığlığı duyuldu, karga değildi bu. Mr. Tupman, ateşin bir kısmını sol koluyla karşılayarak sayısız zararsız kuşun hayatını kurtarmıştı.

      Bundan sonra gerçekleşen karmaşayı tarif etmek imkânsız olurdu. Mr. Pickwick’in ilk şok anında Mr. Winkle’a nasıl “Rezil!” dediği, Mr. Tupman’ın nasıl yerde sere serpe yattığı ve Mr. Winkle’ın nasıl da dehşet içinde onun yanında diz çöktüğü; Mr. Tupman’ın nasıl telaş içinde Hristiyan bir kadın ismi sayıkladığını ve ardından da önce bir gözünü, sonra da diğerini açtıktan sonra başını geri atıp ikisini de yumduğunu… Tüm bunları detaylı biçimde anlatmak güç olurdu, aynen şanssız kişinin yavaş yavaş kendine gelişini, kolunun cep mendilleriyle bağlanışını ve endişeli arkadaşlarının kollarıyla desteklenerek geri götürüldüğünü anlatmanın güç olacağı gibi.

      Eve yaklaştılar. Hanımlar misafirlerin dönüşü ve kahvaltı için bahçe kapısında bekliyorlardı. Evde kalmış hala ortaya çıktı; gülümsedi ve onları daha hızlı yürümeye davet etti. Belli ki felaketten haberi yoktu. Zavallı şey! Gerçekten de bazen cehaletin mutluluk olduğu anlar oluyor.

      Daha da yakınlaştılar.

      “N’oluyor, yaşlı beyefendinin nesi var?” diye sordu Isabella Wardle. Evde kalmış hala soruyu ciddiye almadı, Mr. Pickwick’e hitaben sorulduğunu düşündü. Onun gözünde Tracy Tupman gençti, onun yaşına tersten bakıyordu âdeta.

      “Korkmayın.” diye seslendi yaşlı ev sahibi, kızlarını endişelendirmekten korkarak.

      Ufak grup Mr. Tupman’ın etrafını öyle bir kaplamıştı ki kadınlar henüz olanların doğasını tam olarak anlayamamışlardı.

      “Korkmayın.” dedi ev sahibi.

      “Sorun nedir?” diye çığlık attı