“Seni duyamıyorum.”
“Mr. Pickwick, büyükanne!” diye bağırdı iki genç hanım tek bir ağızdan.
“Ah!” diye bağırdı yaşlı kadın. “Çok da önemli değil, bence benim gibi yaşlı bir kadın onun umurunda değildir.”
“Sizi temin ederim ki hanımefendi…” dedi Mr. Pickwick, yaşlı hanımın elini tutup, gösterdiği çabadan müşfik yüzü al al olacak kadar yüksek sesle konuşarak: “Sizi temin ederim ki hanımefendi, beni hayatta sizin kadar ilerlemiş yaşta bir hanımın böylesine hoş bir aileye önderlik yaptığını görmek ve sizin de bu kadar genç ve iyi göründüğünüze şahit olmak kadar memnun eden hiçbir şey olamaz.”
“Ah!” dedi yaşlı hanım, kısa bir aradan sonra. “Diyeceğim şu ki her şey iyi güzel ama onu duyamıyorum.”
“Büyükannem biraz yoruldu.” dedi Miss Isabella Wardle alçak sesle. “Ancak sizinle birazdan konuşacaktır.”
Mr. Pickwick yaşlılığın zafiyetlerine karşı anlayışla başını salladı ve ortamdaki diğer kişilerle genel bir sohbete girdi.
“Çok keyifli bir ortam.” dedi Mr. Pickwick.
“Çok keyifli!” diye tekrarladı Snodgrass, Tupman ve Winkle.
“Yani bence de.” dedi Mr. Wardle.
“Bütün Kent’te bundan daha iyi bir yer daha yok, efendim.” dedi elma suratlı, dik başlı adam: “Gerçekten de yok, efendim. Olmadığına eminim, efendim.” Dikbaşlı adam sanki birileri ona karşı gelmiş de sonunda kendini kanıtlamış gibi çevresine zafer dolu bakışlar attı.
“Bütün Kent’te bundan daha iyi bir yer daha yok.” dedi yine dikbaşlı adam, biraz ara verdikten sonra.
“Mullins’in Çayırı haricinde.” diye yorumda bulundu şişman adam, ciddiyetle.
“Mullins’in Çayırı ha!” diye bağırdı diğeri derin bir küçümsemeyle.
“Ah, Mullins’in Çayırı elbet.” diye tekrar etti şişman adam.
“İyi, düzgün bir arazi orası.” diye araya girdi başka bir şişman adam.
“Öyledir sahiden de.” dedi üçüncü şişman adam.
“Bunu herkes bilir.” dedi şişman ev sahibi.
Dikbaşlı adam inanamayarak etrafına baktı ama azınlıkta olduğunu görünce sevecen bir havaya büründü ve başka laf etmedi. “Neden bahsediyorlar?” diye sordu yaşlı hanım torunlarından birine, epey duyulabilir bir sesle; öyle ki pek çok diğer sağır insan gibi söylediklerini başkalarının duyabileceğini akıl edemiyordu.
“Araziyle ilgili, büyükanne.”
“Araziye n’olmuş? Sorun yok, değil mi?”
“Hayır, hayır. Mr. Miller, bizim arazinin Mullins’in Çayırı’ndan daha iyi olduğunu söylüyordu.”
“O ne bilecekmiş?” diye sordu yaşlı kadın öfkeyle. “Miller, kibirli bir züppe ve bunu söylediğimi aynen iletebilirsin.” Lafını tamamlayan yaşlı hanım bir fısıltıdan çok daha yüksek sesle konuştuğunun bilincinde olmayarak yerinden kalktı ve dikbaşlı kabahatliye delici gözlerle baktı.
“Haydi, haydi.” dedi telaşlı ev sahibi, konuyu değiştirmeye yönelik olağan bir tedirginlikle. “Briç oynamaya ne dersiniz, Mr. Pickwick?”
“Çok hoşuma gider.” diye yanıtladı beyefendi. “Ama lütfen sırf benim için oyun kurmayın.”
“Ah sizi temin ederim ki annem de briç oyununu çok sever.” dedi Mr. Wardle. “Öyle değil mi anne?”
Bu konuda diğer konularda olduğundan çok daha az sağır olan yaşlı hanım, olumlu bir yanıt verdi.
“Joe, Joe!” dedi beyefendi. “Joe, lanet olasıca çocuk. Ah, işte orada; kart masalarını hazırla.”
Uyuşuk genç daha fazla teşviğe ihtiyaç duymadan biri Papa Joan biri de iskambil için olmak üzere iki masa kurdu. İskambil oyuncuları Mr. Pickwick ve yaşlı hanım, Mr. Miller ve şişman beyefendiydi. Diğer oyun da grubun geri kalanı içindi.
Kart oyunları bütünüyle hareket ciddiyeti ve davranış ağırbaşlılığıyla sürdürülüyordu ki bu da “iskambil” adındaki bu uğraşa yaraşıyordu. Bize kalırsa “oyun” saygısız ve resmî bir merasime verilmiş aşağılayıcı bir lakaptır. Diğer taraftan, yuvarlak oyun masası maddeten olaya kendini gerektiği kadar verememiş şişman beyefendinin fena hâlde gazabını çekerken aynı oranda da yaşlı hanımın da güler yüzlülüğüne sebep olarak, çeşitli ağır suçları ve kabahatleri işlemeyi tasarlayan Mr. Miller’ın derin düşüncelerini bölemeyecek kadar şamatalı bir neşe içindeydi.
“İşte!” dedi kabahatli Miller, zafer edasıyla bir elin sonunda kozu çıkararak. “Kendim diye söylemiyorum, daha iyi oynanamazdı, bunu da kazanmış olamam!”
“Miller’ın karoyu alması gerekirdi, değil mi efendim?” dedi yaşlı hanım.
Mr. Pickwick başıyla onayladı.
“Gerekir mi?” dedi şanssız adam partnerine şüpheci bir çağrıda bulunarak.
“Gerekir, efendim.” dedi şişman beyefendi, boğuk bir sesle.
“Çok üzgünüm.” dedi yılgın Miller.
“Katılıyorum.” diye homurdandı yaşlı beyefendi.
“İki onör, bize sekiz puan kazandırır.” dedi Mr. Pickwick.
“Başka bir el daha çıkar mı?” diye sordu yaşlı hanım.
“Çıkar.” diye yanıtladı Mr. Pickwick. “Kontur, singleton ve onör puanı.”
“Hiç böyle şanslı olmadım.” dedi Mr. Miller.
“Hiç böyle kartlar denk gelmedi.” dedi şişman beyefendi.
Ciddi bir sessizlik; Mr. Pickwick esprili, yaşlı hanım ciddi, şişman beyefendi titizdi.
“Bir kontur daha.” dedi yaşlı hanım, zafer dolu bir edayla durumu bildirerek. Ardından altı penilik bir bozuklukla, yıpranmış bir yarım peniyi şamdanın altına bıraktı.
“Kontur, efendim.” dedi Mr. Pickwick.
“Oldukça farkındayım, efendim.” dedi şişman beyefendi sertçe.
Benzer sonuçlu başka bir oyun, şanssız Miller’ın geri çekilmesiyle devam etti; şişman beyefendi aynı oyunun sonuna gelene kadar büyük bir kişisel heyecan içindeydi ki sonunda bir köşeye çekildi ve en sonunda sessizliğinden sıyrılıp alınan yaralara karşı Hristiyanlığa yaraşır bir bağışlayıcılık göstermeye karar veren bir adam edasıyla Mr. Pickwick’e enfiye ikram edene kadar tam olarak bir saat yirmi yedi dakika boyunca tek kelime etmedi. Yaşlı hanımefendinin işitmesi epey düzelmiş olduğundan şanssız Miller kendini ancak sudan çıkmış balık kadar rahat hissediyordu.
Bu arada diğer oyun gayet keyifli devam ediyordu. Isabella Wardle ve Mr. Trundle “partner olmuş” ve Emily Wardle ile Mr. Snodgrass da aynını yapmış; hatta Mr. Tupman ve evde kalmış hala, zarf atmak ve iltifat etmekten oluşan anonim bir ortaklık bile kurmuşlardı. Yaşlı Mr. Wardle keyfin doruk noktalarındaydı ve oyunu o kadar komik yönetiyor ve kadınlar kazançlarından sonra o kadar canlanıyorlardı ki bütün masa sürekli olarak cümbüş ve kahkaha içindeydi. Bir tane yaşlı hanım vardı, sürekli olarak elden çıkarması gereken yarım düzine kartı oluyordu. Herkes buna gülüyordu çünkü bu her elde oluyordu ve yaşlı hanım aynı şey olduğu için sinirli göründüğünde herkes daha yüksek sesle gülüyordu. Sonra yaşlı hanımın yüzü yavaş yavaş