Чарльз Диккенс

Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt


Скачать книгу

olan Mr. Winkle’a birer tane sözü geçen kullanışlı gereçlerden temin edildi.

      “Tabaklar, Joe, tabaklar.” Tabakların dağıtımında da aynı yöntem izlendi.

      “Şimdi de Joe, güvercinler. Lanet olasıca çocuk, yine uyudu. Joe! Joe! (kafaya değnekle birtakım vuruşlar ve şişman oğlanın rehavetinden güçlükle kurtuluşu) “Hadi getir yemekleri.”

      Son kelimedeki bir şey yaltakçı çocuğu uyandırmıştı. Zıpladı ve sepetten çıkarırken, kurşuni gözlerini, iri yanaklarının üstünden korkutucu bir parıltıyla yemeğe dikti.

      “Hadi acele et.” dedi Mr. Wardle çünkü oğlan ayrılmakta güçlük çekiyor gibi göründüğü horoza sevgiyle bakıyordu. Oğlan derin bir iç çekti ve kuşun tombulluğuna ateşli bir bakış atıp istemeye istemeye efendisine teslim etti.

      “Oldu işte, dikkatini topla. Şimdi dil, şimdi domuz turtası. O dana ve domuz etlerine dikkat et, ıstakozlara dikkat et. Salatanın üstündeki bezi sıyır, sosu bana ver.” Tarif edilen çeşitli malları alırken ve herkesin ellerine, dizlerine sayısız tabak verirken ağzından çıkan kelimeler bunlardı. “Şimdi bu, harika değil de ne?” diye sordu o neşeli şahsiyet, tüketim işi başladığı sırada.

      “Harika!” dedi kutuda oturmuş Mr. Winkle, kuşu keserken.

      “Şarap?”

      “Büyük keyifle.”

      “Size özel bir şişe şarap lazım, değil mi?”

      “Çok naziksiniz.”

      “Joe!”

      “Evet, efendim.” (Az önce bir dana köfte götürmeyi başardığı için henüz uyumuyordu.)

      “Kutudaki beyefendiye bir şişe şarap. Sizi gördüğüme memnunum efendim.”

      “Sağ olun.” Mr. Winkle kadehini boşalttı ve şişeyi yanındaki arabacı bölmesine yerleştirdi.

      “Bu keyfe nail olmama izin verir misiniz efendim?” diye sordu Mr. Trundle, Mr. Winkle’a.

      “Büyük keyifle.” diye yanıtladı Mr. Winkle, Mr. Trundle’ın sorusunu. İki beyefendi şarap içtiler ve daha sonra şarabı hanımlar da dâhil olmak üzere paylaştılar.

      “Sevgili Emily, yabancı beyefendiyle nasıl da flört ediyor.” diye fısıldadı abisi Mr. Wardle’a, evde kalmış hala; evde kalmış hala kıskançlığıyla.

      “Ah, bilmiyorum.” dedi neşeli yaşlı beyefendi. “Tümü oldukça doğal, bana kalırsa sıra dışı bir şey yok. Mr. Pickwick şarap ister misiniz, efendim?” Domuz turtasının içini incelemekte olan Mr. Pickwick memnuniyetle kabul etti.

      “Emily, canım.” dedi evde kalmış teyze, patronluk taslayan bir havayla. “O kadar yüksek sesle konuşma, canım.”

      “Aman hala!”

      “Halam ve ufak yaşlı beyefendi her şeyi kendilerine saklamak istiyorlar bana kalırsa.” diye fısıldadı Miss Isabella Wardle, kız kardeşi Emily’ye. Genç hanımlar içtenlikle güldüler ve yaşlı olan sevimli görünmeye çalıştı ama başaramadı.

      “Genç kızların ruhları neşe dolu.” dedi Miss Wardle, Mr. Tupman’a. Sanki biraz acısını paylaşır gibi, sanki taşkın ruhlu olmak yasakmış ve izinsiz böyle bir ruh barındırmak büyük suç ve kabahatmiş gibi.

      “Ah, öyle.” dedi Mr. Tupman, tam olarak ondan beklenmeyecek bir türden cevap vererek. “Oldukça keyifli.”

      “Demek öyle!” dedi Miss Wardle, inanamayarak.

      “İzin verir misiniz?” dedi Mr. Tupman, oldukça mülayim bir tavırla, büyüleyici Rachael’ın bileğini bir eliyle kavrayıp diğeriyle de şişeyi kaldırarak. “İzin verir misiniz?”

      “Ah, efendim!” Mr. Tupman çok etkileyici görünüyordu. Rachael daha fazla silahın patlayacağına dair duyduğu korkuyu ifade etti ve eğer böyle bir durum olursa daha fazla desteğe ihtiyacı olacaktı.

      “Sizce canım yeğenlerim güzel mi?” diye fısıldadı sevgi dolu halaları Mr. Tupman’a.

      “Eğer halaları burada olmasaydı güzel olduklarını düşünürdüm.” diye cevapladı tetikteki Pickwickçi, arzulu bir bakış eşliğinde.

      “Ah, sizi yaramaz adam… Ama gerçekten, eğer ten renkleri biraz daha iyi olsaydı sizce hoş görünümlü kızlar olurlar mıydı mum ışığında?”

      “Evet, bence olurlardı.” dedi Mr. Tupman, umursamaz bir tavırla.

      “Ah sizi çakal… Böyle diyeceğinizi biliyordum.”

      “Nasıl?” diye sordu Tupman. Aslında aklında tam olarak bir şey söylemek olmayan Mr. Tupman.

      “Diyecektiniz ki Isabel kambur duruyor. Biliyorum böyle diyeceğinizi. Siz erkekler çok gözlemcisiniz. Yani, evet kambur duruyor; bu inkâr edilemez ve eğer bir kızı çirkin gösteren bir şey varsa o da kambur durmaktır. Ona hep söylüyorum biraz daha yaşlanınca oldukça korkunç görünecek. Yani siz tam bir çakalsınız!”

      Mr. Tupman bu kadar kolay bir unvan kazanmaya itiraz edecek değildi: Epey bilgiç bir tavır takınarak gizemli biçimde gülümsedi.

      “Nasıl da kinayeli bir gülümseme.” dedi hayranlık dolu Rachael. “Sizden epey ürktüğümü bildirmem gerek.”

      “Benden ürkmek mi?”

      “Ah, benden hiçbir şey saklayamazsınız. O gülümsemenin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum ben.”

      “Ne?” dedi en ufak fikri olmayan Mr. Tupman.

      “Demek istiyorsunuz ki…” dedi sevimli hala, sesini daha da alçaltarak. “Isabella’nın kambur durmasının Emily’nin kelliği kadar kötü bir durum olduğunu düşünmüyorsunuz. Yani, evet, o kel! Bazen bu beni o kadar perişan ediyor ki aklınız almaz. Bazen saatlerce bu meseleye ağlıyorum. Benim canım abim o kadar iyi, o kadar saf ki bunu hiç görmüyor; eğer görseydi eminim kalbi kırılırdı. Keşke sorun yalnızca terbiye olsaydı, öyle olmasını isterdim.” (Burada sevgi dolu akraba derin bir iç çekti ve başını ümitsizce salladı).

      “Eminim ki halam bizim hakkımızda konuşuyor.” diye fısıldadı Miss Emily Wardle, kız kardeşine. “Bundan oldukça eminim, şeytani görünüyor.”

      “Öyle mi?” diye yanıtladı Isabella. “Aman! Halacım!”

      “Evet, canımın içi!”

      “Hasta olursun diye çok korkuyorum, hala. Yaşlıcık boynuna bir ipek mendil bağlayıver. Gerçekten kendine bakmalısın, yaşın düşünülürse!”

      Bu misilleme her ne kadar hak edilmiş olsa da bir insanın başvurabileceği en kindar misillemeydi. Eğer Mr. Wardle farkında olmadan keskin bir şekilde Joe’ya seslenmiş olmasaydı halanın öfkesi ne yollarla ifade edilecekti tahmin etmek güçtü.

      “Lanet olasıca çocuk.” dedi yaşlı beyefendi. “Yine uyumuş.”

      “Çok olağan dışı bir çocuk, bu.” dedi Mr. Pickwick. “Hep böyle uyur mu?”

      “Uyumak mı?” dedi yaşlı beyefendi. “O hep uyku hâlinde. Derin uykudayken ayak işlerine koşar ve sipariş beklerken horlar.”

      “Ne kadar da tuhaf.” dedi Mr. Pickwick.

      “Ah! Gerçekten de tuhaf.” diye yanıtladı yaşlı beyefendi. “O oğlanla gurur duyuyorum. Ondan hiçbir şekilde ayrılmam. O bir doğa harikası! Al Joe. Joe, bunları kaldır ve yeni bir şişe aç. Duydun mu?”

      Şişman çocuk kalktı, gözlerini açtı, uyuyakalmadan önce çiğnemekte olduğu koca dilim turtayı yuttuktan sonra yavaşça efendisinin