Виктор Мари Гюго

Sefiller II. Cilt


Скачать книгу

atıldığında, Thénardier bir sandalye aldı ve ihtiyar adamın tam karşısına oturdu. Thénardier artık kendisine benzemiyordu; birkaç dakika içinde yüzü dizginsiz bir şiddetten sakin ve kurnaz bir tatlılığa dönüştü. Marius, resmî hayattaki bir adamın o cilalı gülümsemesinde, bir an önce köpüren, neredeyse vahşi olan ağzını tanımakta güçlük çekti; bu fantastik ve ürkütücü metamorfoza hayretle baktı ve bir kaplanın, bir tilkiye dönüşümünü izledi.

      “Mösyö…” dedi Thénardier. Elleriyle hâlâ adamları kendinden uzak tutmaya çalışan ihtiyar adamı durdurmaya çalışarak. “Biraz uzak durun ve beyefendiyle konuşmama izin verin.” dedi diğerlerine.

      Hepsi kapıya doğru çekildi.

      Devam etti:

      “Mösyö, pencereden atlamaya çalışmakla yanlış yaptınız. Bacağınızı kırabilirdiniz. Şimdi, izin verirseniz, sessizce konuşacağız. Her şeyden önce, bütün bu süreç boyunca çığlık atmamanızdan dolayı teşekkür ederim.” Thénardier haklıydı, bu ayrıntı doğruydu. Marius de bu süre zarfında rahatlamıştı. İhtiyar adam sesini yükseltmeden birkaç kelimeyi zar zor telaffuz etmişti ve pencerenin yanındaki altı kabadayı ile mücadelesi sırasında bile en derin ve tekil sessizliğini korumuştu.

      Thénardier devam etti:

      “Tanrı’m! Hırsız var diye bağırmış olabilirdiniz ya da adam öldürüyorlar diye haykırabilirdiniz. Kendisine kötülük etmek isteyenleri gören birinin biraz yaygara koparmasından olağan ne olabilir? Ağzınızı bile bağlamamıştık. Gerekçesini anlatayım. Çünkü bu odada ne kadar ses yaparsanız yapın dışarı çıkmayacağını biliyorsunuz, burası bizim inimiz. Burada bomba patlasa bile dışarıdan zor duyulur. Fakat siz çıt çıkarmadınız. Bu cesaretiniz için sizi kutlarım fakat kafama takılan başka bir şey var. Neden imdat istenir? Kendisine yardıma gelinsin diye. Yardıma kim koşar? Polis. Fakat siz polisin gelmesini istemediğinizden ses çıkarmadınız. Demek polisle aranız iyi değil, tıpkı bizler gibi. Bu da saklamak istediğiniz bir şeylerin varlığı yüzünden. Bize gelince, aynı hâlde olduğumuz için sizinle çok iyi anlaşabiliriz.”

      Thénardier bu sözleri söylerken sanki adamın düşüncelerini okumak istermiş gibi doğrudan ona bakıyordu. Bu arada konuşma tarzı da oldukça değişmişti, sanki az önceki hırsızın yerini rahiplik eğitimi alan sinsi bir patron almıştı. Marius de adamın bu olağan olmayan sessizliğinden kuşku duymuştu aslında ve Thénardier’nin sözleri de onu fazlasıyla şaşırtmıştı. Courfeyrac’ın ihtiyar olarak adlandırdığı, asıl ismini bile bilmediği bu ihtiyarın geçmişinde nasıl bir sır olabilirdi? Bununla birlikte ihtiyar adam iplerle sıkıca bağlı olmasına karşın hâlâ sakinliğini korumayı başarıyordu. Marius onun kederli ve gururlu yüzündeki ifadesine büyük saygı duyuyordu. Muhtemelen çelik gibi bir iradeye sahip biri olmalıydı. Thénardier sandalyesinden kalktı ve ocağa yürüdü. Ocağın önündeki o eski bölmeyi çekerek, kömürlerin üzerindeki mangalı çıkardı. Ateşte kor olmuş makas kıpkırmızı kesilmişti. Thénardier ihtiyar adamın karşısına geçip oturdu:

      “Devam ediyorum o zaman.” dedi. “Bir anlaşmaya varabiliriz. Bu konuyu dostane bir şekilde düzenleyelim. Az önce sinirlenmekle yanılmışım, ne düşündüğümü bilmiyorum, çok ileri gittim, abartılı şeyler söyledim. Mesela milyoner olduğun için sana para, çok para, epey para istediğimi söyledim. Bu mantıklı olmaz. Tanrı’m, zenginliğine rağmen sizin de harcamalarınız vardır, kimin yok ki? Sizi mahvetmek istemiyorum, sonuçta açgözlü biri değilim. Ben, konum avantajına sahip oldukları için kendilerini gülünç duruma düşürmekten yararlanan insanlardan değilim. Neden, çünkü bazı şeyleri göz önünde bulundurabiliyorum ve kendimden bir fedakârlık yapıyorum. Ben sadece iki yüz bin frank istiyorum.”

      Mösyö Leblanc tek kelime etmedi.

      Thénardier devam etti:

      “Şarabıma az su koymadığımı görüyorsun; çok ılımlıyımdır aslında. Servetinizin ne durumda olduğunu bilmiyorum ama paraya ihtiyacınız olmadığını biliyorum ve sizin gibi hayırsever bir adam bahtsız bir ailenin babasına kesinlikle iki yüz bin frank verebilir. Bu arada sizin zeki biri olduğunuz da belli. Bu akşam, bu kadar hazırlık yaptığınıza göre bu paradan daha azıyla yetinmeyeceğimi sezmişsinizdir. İki yüz bin frank, kesinlikle tüm bunlara değer. Bu önemsiz şey cebinizden çıkarsa, meselenin bittiğini ve artık korkmanıza gerek olmadığını garanti ederim. Bana şimdi diyeceksiniz ki: ‘Ama benim yanımda iki yüz bin frangım yok.’ Ah! Ben kesinlikle size zarar vermek istemiyorum. Sizden tek bir şey rica ediyorum. Size dikte edeceğim şeyi yazma nezaketini gösterin.”

      Burada Thénardier biraz sustu ve sonrasında kelimelerin üstüne basa basa ve mangalın içindeki makasa bakarak sırıtıp devam etti: “Şimdi bana sakın yazı yazmayı bilmediğinizi söylemeyin, çünkü buna inanmam.” Yüzünde korkunç bir sırıtma vardı ve ihtiyarın bağlı olduğu yere masayı itti, kalemi hokkaya batırdı; yarı aralı duran ve içinde bir bıçağın parladığı çekmeceden bir kâğıt çıkardı. Kâğıdı adamın önüne bıraktı: “Yazın bakalım!” dedi.

      Bağlı olan ihtiyar adam nihayet konuştu: “Bu şekilde nasıl yazabilirim? Bağlıyım.”

      “Haklısınız, özür dilerim!” dedi Thénardier yine yüzünde o pis sırıtışla, “Sağ elinizi kullanıyorsunuz.”

      Bigrenaille’e dönerek: “Beyefendinin sağ elini açın!” dedi.

      Tutsağın sağ eli boş kalır kalmaz, Thénardier mürekkebe batırdığı kalemi ona verdi ve konuşmaya devam etti: “İyice anlayın, efendim, bizim elimizde, takdirimize bağlı olarak, hiçbir insan gücünün sizi bundan kurtaramayacağını ve nahoş aşırılıklara gitmek zorunda kalırsak gerçekten üzüleceğimizi anlayın. Ne adınızı ne de adresinizi biliyorum ama sizi uyarıyorum, yazacağınız mektubu taşımakla görevli kişi dönene kadar bağlı kalacaksınız. Şimdi yazmaya başlayın!” dedi.

      “Ne?” dedi tutsak olan ihtiyar adam.

      “Söyleyeceğim!”

      İhtiyar, kalemi eline aldı. Thénardier ne yazılması gerektiğini söylemeye başladı:

      “Kızım…”

      Adam bir anda titredi ve bakışlarını Thénardier’ye yöneltti.

      “Dilerseniz sevgili kızım da diyebilirsiniz.” dedi Thénardier. İhtiyar adam ses çıkarmadı. Thénardier devam etti: “Hemen gel…” Yine bir süreliğine sustu: “Ona nasıl hitap ediyorsan, öyle de yazabilirsin.” dedi.

      “Kim?” diye sordu Mösyö Leblanc.

      “Yani isterseniz küçük Tarla Kuşu da diyebilirsiniz.”

      İhtiyar adam yine herhangi bir duygu belirtisi göstermeden cevap verdi: “Ne demek istediğinizi anlamıyorum.”

      “Her neyse, devam et.” diye aksi bir tavırla karşılık verdi Thénardier ve dikte etmeye devam etti:

      “Hemen buraya gel, sana acilen ihtiyacım var. Bu notu sana teslim edecek kişiye, seni bana getirmesi talimatı verildi, seni bekliyorum. Ona güvenebilirsin!” İhtiyar söylenenlerin hepsini yazmıştı. Thénardier hemen fikir değiştirerek: “Ah! Ona güvenebilirsin cümlesini silebilirsin, bu onu rahatsız edebilir. Hemen gel, yeterli olacaktır.” dedi. İhtiyar adam söylenileni yaptı ve o kelimeyi sildi.

      “Şimdi de imzanızı atın!” dedi Thénardier. “Bu arada isminiz neydi?”

      İhtiyar adam elindeki kalemi bıraktı ve Thénardier’ye şöyle bir soru yöneltti: “Kime yazıldı bu mektup?”

      “Siz bunu çok iyi biliyorsunuz.” diye karşılık verdi Thénardier. “Daha önce de söylediğim üzere, sizin küçük