Dr. Ecz. Metin Uyar

Mutluluk Doktoru


Скачать книгу

kurulanlardır. Haksız mıyım?

      Romantik ilişkilere bakalım bir de. İlişkilerdeki bağımlı hal, bir insana duyulan bağımlılık da hayatın kontrolünü ve mutluluğu elimizden koparıp alabilir. Anlamamız gereken ilk şey, bağlılığın bağımlılık demek olmadığı. Bir insana bağlı hissetmek, sevip değer vermekle asla onsuz olamayacağını, o olmazsa bir hiç olduğunu düşünmek çok farklı şeyler. Bir insana duyulan bağımlılık önemsenmeyip, “Ne olacak canım” diye kenara atılabilecek bir şey değil. Özellikle fiziksel/psikolojik zarar veren biriyle kurulan bağımlı bir ilişki insanın hayatına bile mal olabiliyor. “Öyle olmasını istemedi, niyeti o değildi”, “Ben böyle yaptığım için öyle davrandı”, “Şöyle yaparsam o zaman öyle olmayacak bir daha” gibi cümleleri çok sık kuruyorsanız, sağlıksız bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız, konuyu tekrar gözden geçirmenizin zamanı olabilir.

      Eskiye Takılma, Geleceği Kurma

      Hepimizin mustarip olduğu, mutlulukla aramıza giren yaygın bir düşünce tarzı var: Geçmişe takılıp kalmak veya yaşanmamış geleceğe odaklanmak ve hangisi olursa olsun, sonucunda yaşadığımız anı kaçırmak.

      Henüz icat edilmemiş olsa da, zihnimizdeki zaman makinesini kullanırken çoğumuz hiç çekinmiyoruz. Hooop aylar önceye, yıllar önceye ışınlanıyoruz. Zaman makinesinden iniş noktamız, genelde ya bir daha yaşanmayacağını düşündüğümüz güzel anılar ya da “Ah nasıl da yaptım” diye evirip çevirip kafamızda tekrar oynattığımız bir pişmanlık ânı oluyor. İşte kafamızdan atamadığımız, sürekli geri döndüğümüz anılar ve fikirler şu andaki bizi yavaşlatıyor, yönümüzü bulmamıza engel oluyor. Çok dik bir yokuşu çıkıyoruz, yanımızda da ağır bir valizi sürüklüyoruz adeta. Oysa valizdekileri gözden geçirip gereksiz olanları bir noktada bıraksak, yokuşu kan ter içinde yürümemize gerek kalmayacak. Bu demek değil ki geçmişte yaptıklarımızı, yaşananları objektif olarak değerlendirmeyeceğiz, gerekli dersleri çıkarmayacağız. Yapmaya çalıştığımız, sonlanmış olan bir şeyin üzerimizdeki etkisini sorgulamak ve ona gerektiğinden fazla gücü kendi ellerimizle teslim etmemek.

      Diğer bir tarafta da geleceğe gitmeye hevesli olanlarımız var. Zaman makinesiyle gidilen yön bu kez henüz yaşanmamış olan gelecek. Pek çoğumuz senaryolar yazıp –ister olumlu ister olumsuz olsun– farkında olmadan şu ânımızı kaçırıyoruz. “Kendi kafamızda kurduğumuz fantezi bir geleceğe fazlasıyla kapılıp gerçek geleceğimizi ne kadar etkiliyoruz acaba”, bunu bir düşünelim. “Sınavdan düşük alırsam sınıfta kalırım. Yazın da yaz okuluna gitmem gerekir…” diye birbirini takip eden düşüncelerle stresini katlayıp sınavdan gerçekten de düşük not alma ihtimalini artırmaz mı bir öğrenci? Geleceğe yönelik planlarımız, olası risklere dair fikirlerimiz olacak tabii, hatta olmalı. Kritik nokta, çizgiyi nerede çekmemiz gerektiğini kendimize hatırlatmak. Zihnimizdeki zaman makinesinin düğmesine bastığımızı fark ettiğimizde bir nefes alıp kendimize şimdiki zamana dönmeyi hatırlatabiliriz. Arada tatlı tatlı nostaljiler yapalım, geleceğimize dair senaryolar yazalım elbette ama sonumuz bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz, gittiği zamana kendini fazla kaptırıp orada mahkûm kalan zaman yolcuları gibi olmasın. Şimdiki zaman, biz farkına varmayıp göz ardı ettiğimiz sırada geçmişe dönüşüverecek. Bu kez de ellerimizden kaydı gitti diye onun yasını mı tutacağız? Buna izin vermeyelim, olur mu?

      Şükret ve Barış

      Şükretmeyi, sahip olduklarımızın farkına varıp bize kattıkları için müteşekkir hissetmek olarak tanımlamak mümkün. Kendimize var olan güzellikleri hatırlatmak, özellikle de eğer buna daha çok ihtiyaç duyduğumuz zorlu bir dönemden geçiyorsak, boğulduğundan şüphelenilen birine can simidi fırlatmak gibi aslında. Küçücük bir destekle, sizi boğacağını sandığınız denizde rahat bir nefes aldırıyor insana.

      Çoğu zaman eksiklikler o kadar büyüyor ki gözümüzde, var olanları görecek bir alan bırakmıyor. Birileri hatırlatıncaya ya da talihsiz bir durum elimizdekileri kaybetmekle yüzleştirinceye kadar da kıymetlerini fark etmiyoruz. Peki ne duruyoruz? Bilim adamlarının minnet, şükür duygularının mutluluğu artırıcı ve depresyonu azaltıcı etkisini ortaya koyan çalışmaları var. Hal böyleyken bir başkasını beklemeden neden yaşamımızı değerli kılan şeyleri kendimize hatırlatan kişi biz olmuyoruz…19

      Şükretmeyi tamamlayan bir şey daha var, o da barışmak. Kendimizle ve dünyayla barışmak için adımlar atmak. Küs olduğumuz bir arkadaşla barışmak için her zaman o kişiyi affetmiş olmak gerekmez. Kin tutmayı bırakıp “Peki” diyebilmek de barış için yeterli olabilir. Arkadaşlığımız hiçbir şey olmamışçasına kaldığı yerden devam edemeyecek de olsa, farklılıklarımızı kabul edip geleceğe bakabilmek bizi daha özgür kılar. Kabul edemediğimizi düşündüğümüz, bizi kızdıran, kıran şeyleri bir de bu açıdan değerlendirdiğimizde onlarla da ‘barışmanın’ faydalarını görebiliriz. Barışmanız gereken neler var hayatınızda? Bugün yanıtını arayacağınız soru bu olsun…

ŞÜKRETMEK VE BARIŞMAK ADINA MINI EGZERSIZ

      • Hayatınızda olduğu için mutlu olduğunuz, “İyi ki var” dediğiniz sevdiklerinizi ve “Şu anda sahip olduğum için hayatım daha güzel” dediğiniz şeyleri düşünün ve bir liste çıkarın. Listenin uzunluğu bile sizi şaşırtmaya yetecek.

      • Şu ana dek başarı olarak gördüğünüz tüm kazanımlarınızı gözünüzün önüne getirin. Bütün bunları başarmak için harcadığınız çabayı ve bu süreçte size verilen destekleri tekrar hatırlayın. Hem kendinize hem de bu süreçte yanınızda olan insanlara bir teşekkür olsun bu yaptığınız.

      • İçinden çıkamadığınızı, çözümsüz kaldığınızı hissettiğiniz her olayda kendinize soracağınız soruların başında, “Bu durum üzerinde ne kadar kontrolüm var?” gelsin. Eğer durumu değiştirmek için yapabileceğiniz hiçbir şey yoksa, o zaman sorulacak doğru soru “Kabullenmek ve bu durumla barışmak için neler yapabilirim?” olacak.

      • İçinizde biriktirdiğiniz dargınlıklar, kin ve öfke gibi negatif duygular olabilir. Kendinizi hazır hissettiğinizde, kapanmamış yaralarınız kabuk bağlamış mı yoksa daha hâlâ tazeler mi diye kontrol ederek bu konuda bir adım atabilirsiniz. Eskisi kadar canınızı acıtmayanları seçerek, kendinizi ya da söz konusu başka biriyse o kişiyi affedip affedemeyeceğinizi gözden geçirin. Ardınızda bıraktığınızda sizi özgürleştirecek pek çok negatiflik bulabilirsiniz bu çalışmayla.

      Derin Derin Nefes Al

      Tüm insanların üzerinde hiç düşünmeden ve sürekli yaptıkları şey nedir diye sorsalar, herhalde yanıt “Nefes almak” olur. Özellikle nefesini tutmaya çalışmayan sağlıklı bir insan söz konusuysa, otomatik bir şekilde alıp vermeye devam ediyoruz. Peki oksijen alıp karbondioksit soluyor olmamızın ruh halimizle nasıl bir ilişkisi var? Nefesin ruh haline etkisi üzerine yapılan bilimsel çalışmalar var. Örneğin 2017 yılında Stanford ve Kaliforniya üniversitelerinden bilim adamları derin nefes almanın beyinde bulunan ve vücuda rahatlamasını söyleyen nöronları etkilediği, dolayısıyla sakinleştirici etkisi olduğu sonucuna ulaştı ve tespit ettikleri 175 nöronun nefesi gözetleyerek kişinin ruh halini değiştirdiğini ortaya koydu. Bu da şöyle bir olasılıkla karşılaştırıyor bizi: Nefesimizi değiştirerek ruh halimizi değiştirebiliriz.20

      Kısa, yüzeysel nefesler yerine daha derin ve farkında olarak aldığımız nefesler bedenimizin yanında ruh halimizi de etkiliyorsa, neler değişebilir? Örneğin öfke gibi, panik gibi yoğun hisler içinde kontrolümüzü kaybetme