Namık Kemal

İNTİBAH


Скачать книгу

dolayı şeytanca bir tedbir olduğunu Ali Bey’in anlayabilmesi şöyle dursun, birdenbire karşılaştığı ümitsizlik acısıyla zihnine hücum eden perişanlık nedeniyle, beklemediği bu ret cevabının sebebini bile düşünemediği için sevgilisini kızdırma korkusunu bile unutarak istemeden; fakat tereddüt ederek soru sormaya kalkıştı.

      “Demin gördüğüm lütuflar neydi? Şimdi, en haklı teklifime gösterdiğiniz karşı çıkış nedir? Sizi dünyada benden ayıracak felaket uçurumu neymiş?” diyecek oldu.

      Mehpeyker, soğukkanlılığını alaycı bir şakacılığa çevirerek: “Zaptiyede sorgu memuru olduğunuzu bilseydim elbette sizden korkar, yakınlaşmaya cesaret edemezdim,” şeklinde belli belirsiz gülerek eğlenmeye başladı.

      Ali Bey’in zihni ise bin türlü zıt düşüncenin ıstırap keşmekeşindeyken, o kadar zeki olduğu halde şakayı gerektiği gibi anlayamadığı için hayran hayran: “Ben zaptiyede sorgu memuru değilim, Bâbıâli’de kâtibim,” demek istedi.

      Mehpeyker, alayla karışık tebessümlerini bir kat daha artırarak: “Babıâli’de herkesin sırrını araştırmak adet midir? Leyla’nın öğrencilerinden kibar nazlısı bir hanımla görüştüm (zavallı kadıncağız ne iyilikseverdi, benim gibi kalın kafalı deli kızla uğraşa uğraşa ders de okuturdu), ondan işitmiştim: Babıâli kâtipleri arasında, duyduğu sırrı saklamak, bir de kimsenin sırrını öğrenmeye çalışmamak edepten sayılırmış. Acaba yanlış mı biliyorum?” sözleriyle derdini açıkladı.

      Bey, Mehpeyker’in sözlerindeki imaları anlayınca bir taraftan bu yaşında bir kadından edep dersi almak gibi bir hakarete uğradığı için tarif olunmaz derecede mahcup olduğundan, diğer taraftan da sevgilisinde bu kadar zekâ, bu kadar bilgi gördüğünden dolayı sevda şevkinin dakika dakika artmasına yenilerek tamamen şaşırdığından değil konuşmaya, itiraza bile gücü yetmeksizin: “İrade sizin! Nasıl emrederseniz öyle olsun,” demekten ve dört beş kelimeyi ağzından döke döke tekrar etmekten başka bir şey söyleyemedi.

      Mehpeyker ise çocuğu öyle bir ümitsizlik halinde bırakmak istemediği için gene o masumca hafifliği ele alarak ve konuşmasını bütün bütün değiştirerek: “Niçin öyle mahzun durdunuz? Ben neyim ki irade benim olacak? Bir kadın, özellikle aşka mağlup olan bir kadın, bir erkeği kendine nasıl boyun eğdirebilir? Yalnız, deminki teklifinizi tekrar etmeyiniz. Başka ne isterseniz emrinize uyarım,” dedi ve gayet arzulu ve sevdalı bir bakışla beyin yüzüne bakarak sözlerine bir de: “Her ne isterseniz…” ilave etti ki – son sözünün her kelimesi isteklerinin baskısı altından çıkar gibi – gayet ağır bir şekilde söyleyerek hoşgörüyü ne derecelere kadar götüreceğini beye anlatmak istedi; fakat beyin o yollarda tecrübesi hiç olmadığı gibi kendilerini kalpleri aldatmaya vekil bilmiş insan kıyafetindeki nice şeytanın yakıştırmalarının özeti olan zevk ve eğlence düşkünlüğünün incelikleri zekâyla anlaşılır şeylerden olmadığından çocuk, Mehpeyker’in son sözlerini yalnızca gönül almadan doğan bir nezakete yordu ve cevabında: “Sizden istediğim, gezinti günleri olsun buraya gelmenizdir. Beni, sohbetinizden mahrum etmeyiniz ki o kadar ihsana da razıyım,” diyerek kalbinin saflığını ve güzel ahlakını Mehpeyker’in gözünde tamamen ortaya çıkardı.

      Kız, bu saf tavırlar üzerine gene küçümsemeyle karışık şakalarını ele alarak: “Çok şey istediniz; fakat ne çare ki uymaktan başka elimden bir şey gelmez. Gezintiye gelmek alışkanlık olmuş, yakınlaşıp konuşmamıza kimse başka bir şey de söyleyemez. İnşallah uzun uzadıya kardeş gibi görüşürüz, eğleniriz,” diyerek ve saate baktıktan sonra vaktin geçtiğinden söz ederek gayet âşıkane bir vedayla arabasına döndü.

      Mehpeyker arabasına girince beş, on dakika beyin saflığından dolayı arzusunu anlatabilmekte düşeceği zorlukları aklından geçirdiyse de sevgilisinin, güzelliğine gösterdiği hayranlıktan, entrika ve tecrübelerine karşı mağlubiyetinden emin olduğu için, başlayan yakınlaşmanın gücüyle isteklerine ilk fırsatta ulaşacağına kesinlikle inanarak yalısına yüzü gülerek ve gönül rahatlığıyla gitti.

      Ali Bey, tam aksine geçen ömrüne üzüntüyle bakmış bir hâkim gibi hüzün ve şaşkınlıkla Mehpeyker’in gittiği tarafa gözlerini dikti. Araba gözünden kaybolunca kızın evlilik teklifinden o derece kaçması hakkındaki bin bir türlü düşünce beynine hücum etti.

      Mehpeyker’in kendisine ilgisiz olduğunu varsaydı. Onun etkisiyle uğradığı perişan düşünceler arasında biraz önce gördüğü davranışları düşünerek varsayımının doğru olmasına bir türlü ihtimal vermedi. Gerçi, aşktan mahrum olan bir kız, bir kere kendine işaret etmiş ve bir kere de arabasının arkasına düşmüş bir delikanlıya niçin defalarca nazlasın, yalvarsın.

      Kızın başka birine âşık olabilme ihtimalini düşündü. O kırgınlıkla kalbine musallat olan rakipçe öfkeler, âşıkane kıskançlıklar içinde gene Mehpeyker’den gördüğü yakınlığı hatırlayarak bunun da mümkün olmadığını gördü. Gerçek durumda, gönül iki sevdaya nasıl tahammül edebilir ki, birinin aşkına mağlup olan bir zavallı, gezinti yerlerinde kendine bir âşık daha arasın.

      Kısacası bey, zihnini ne tarafa yönelttiyse şaşkınlıktan, bir durumdan başka duruma geçmekten, tereddütten başka bir şey görmedi. Nihayet vardığı sonuç; Mehpeyker’in hareketini, âşıkça konuşmalardaki hafifliğini gizlemek için utanma duygusuyla tercih edilmiş bir sakınmaya yorarak, o da amacının bir fırsat anında gerçekleşeceğinden ümitli bir şekilde evine döndü.

      Babasının vefatından beri yüzünden tamamen yok olan sevinçle, şefkatli annesinin sevgili kucağına atıldı.

      Tarak, eğer kakülünün bir teline verse zarar

      Şimşir ağacı11 biten yerleri yakarım

      Gariptir ki insan ne kadar genç, ne kadar tecrübesiz, ne kadar utangaç olursa olsun kendine özgü bir sırrı olduğunda ya da bir girişimde bulunduğunda derhal çocukluktan erkekliğe geçer; kendisinde hemen her şey için bir yeterlilik, bir kuvvet görür. Her işe karışmak ister, herhangi bir tavrı göstermekten çekinmez.

      Bu genel kuralın sonucu olarak Ali Bey de Mehpeyker’le yakınlaşmaya başladıktan sonra masum uğraşlardan tamamen uzaklaşarak gerek evinin gerek kaleminin işlerinde büyümüş de küçülmüş, dünyayı görmüş bir ihtiyar gözüyle ileri görüşlülük ve gayretle çalışıyordu. Gezinti günleri ise gönlünün her türlü heyecanını ve etkisini, sevgilisinin gönül aldatan salınışının önünde çiğneyip yıktıktan sonra geceleri onun hayalinin şimşeğinin aydınlığıyla düşüncelerini sakinleştiriyor ve gündüzleri aşkın bereketini artırmak için gerçekten yiğitçe bir gayretle çabalıyordu.

      Kendince mevki ve gelecek kaygılarından kurtulmuşken rütbeler, maaşlar, itibarlar, onurlar ayağına gelmeye başladı. Hayatının ciğerköşesinin güler yüzüne muhtaç olan ve dünyadaki büyüklüğü, devletçe büyüklüğe eş sayan annesi, beyi bu kadar neşeli ve işinde gayretli bir şekilde ve özellikle talihinin yükseldiğini gördükçe gerçek ömrü ve bağlı olduğu ruh hükmünde olan kocası hayattaymış kadar mutlulukla doluyordu.

      Ali Bey’in Mehpeyker’le aşk işleri ise her konuşmada bir kat daha arttığı, nazlanmalar ve yalvarmalar bazı kere ikisine de kendini kaybettirdiği için yakınlıkları sabahtan akşamlara kadar uzayıp gidiyordu. Kız, daima safça hoppalık, arzulu işvelerle beyi isteklendirmeye çalışıyor; bey ise her zaman bu tavırları samimiyetin sıcaklığı, masumiyet ve gurur işaretleri sayarak sevgilisine sahip olma ümidinin ileride gerçekleşmesini imkânsız görüyordu.

      Bir