Çünkü bana, kendisinin “mumyalamanın görece geç gelişmiş bir gelenek” olduğunu düşündüğünü hissettirmiştir. Karakteristik olarak Mısır inançlarının Çin’deki mevcudiyeti, heykellerin canlandırılmasıyla alakalıdır (de Groot, a.g.e. s. 339-356). Oysa mumyalama uygulaması tam olarak olmasa da belirgin olmaması bazı bilim insanları tarafından, heykel yapma geleneğinin mumyalama uygulamasından bağımsız olarak geliştirildiğini gösteren bir delil olarak yorumlanabilir. Ancak bu çıkarım çürüktür. Birincisi, dünyanın pek çok yerinde heykel yapma ve ölü mumyalama uygulamaları birbirleriyle bağlantılı olarak görülür. İkincisi, Çin’de ölümle ilgili asıl inançlar, cesedin tam olarak korunduğu varsayımı üzerine kuruludur (bkz. de Groot, 15. bölüm). Çin geleneklerinin doğrudan ya da dolaylı bir şekilde, düzenli olarak ölülerini mumyalayan insanlardan geldiği çok açıktır. Böyle şeyler yapmak için esas esin kaynaklarının Mısır olduğuna hiç şüphe yoktur. Bunu açıkça gösteren pek çok benzerliğin bir tanesinden bahsetmeliyim. De Groot “Çin muhayyilesinin iç organların ruhlarını hayvan şeklinde bağımsız bireyler olarak tasvir edildiğini görmenin garipliğinden” söz eder (s. 71). Aynı gelenek ruhların veya koruyucu ilahların ilk defa hayvan şeklinde tasvir edildiği IXX. Hanedan dönemi Mısır’ında da hüküm sürmektedir (Riesner).
35
Ev, kazılar sayesinde açığa çıkarıldığı için bu Arapça kelime “yeraltında gizlenmiş” anlamına dönüştü.
36
Bkz. Alan H. Gardiner, “Life and Death (Egyptian)”, Hasting’s
37
Quibell’in benim ifademden yaptığı alıntı için bkz.
38
“The Significance of Incense and Libations in Funerary and Temple Ritual”,
39
Burada Blackman hiyerogliflerden bir kelimeyi alıntılayıp “tanrıların sıvısı” olarak tercüme etmektedir. Daha sonra dipnotta şu açıklamayı yapar: “Nil Nehri’nin, Osiris’in doğduğu su olduğu varsayılırdı. Su dökme ritüelinde kullanılan su Nil’e ait olduğundan, Piramit Metinleri’ndeki ifadede bu inanca, ‘ölen kişi genellikle Osiris ile özdeşleştirilirdi’ şeklinde gönderme yapılabilir.” (Piramitlerinde yazıtlar bulunan ölü kral demiş olsaydı, Piramitler Çağı için daha doğru bir ifade olurdu.)
40
Sör James Frazer’ın
Göstermeye çalıştığım üzere, (bkz. s. 195) insan davranışlarına ilham veren ve onları yönlendiren nedenlerin karmaşıklığı bu yorumlara göre tamamen ölümcüldür. Ancak bu genel ihtar haricinde, Sir James Frazer’ın teorilerine başka itirazlar da söz konusudur. Dr. Alan Gardiner, Osiris ve Horus üzerine aydınlatıcı makalesinde (In a criticism of Sir James Frazer’s “The Golden Bough: Adonis, Attis, Osiris; Studies in the History of Oriental Religion,”
Daha başka şunları yazar: “Mısır bilimcilerin Osiris hakkında her şeyden çok bilmedikleri şey, onun bitkisel hayat süreci ile nasıl ve hangi yolla ilişkilendirilmeye başlandığıdır.” Osiris ve diğer ülkelerdeki benzer pek çok ilahlara ilişkin bir literatür incelemesinde, sistematik sulama uygulamasını ilk defa başlatan kralın bu yolla hayırsever bir reformcu olarak şöhretinin temelini attığı fikri ileri sürülmektedir. Daha sonra ele alacağım sebeplerden dolayı (bkz. s. 220), ölü kral tanrısallaştırılınca, suyun hâkimi ve yeryüzünün bereketi olarak şöhreti de ilahlaştırıldı. Bu iddiayı savunacak kadar ileri gidiyorum, çünkü ilk olarak ileri sürülen alternatif varsayımlardan hiçbiri Osiris’le ilgili bilinen gerçeklerin hiçbirisiyle örtüşmüyor. İkincisi, bu varsayımlar Osiris hakkında doyurucu bir izah sunmuyor. Profesör J. H. Breasted’ın Piramit Metinleri üzerine kendi çalışmasına ve bir depo dolusu paha biçilemez bilgiye dayanan “Antık Mısır’da Dinin ve Düşüncenin Gelişimi” adlı konferansında, Sir James Frazer’ın görüşlerini kabul etmesi gerektiğini söylemesi dikkat çekici bir durumdur. Bunların hepsi bana, gerçek Mısır metinlerinin tercümeleri ile çelişiyormuş ve bunların yorumlanmasında kafa karışıklığı varmış gibi geliyor.
41
Dr. Alan Gardiner, benim şu eserimden alıntı yapar
42
Bkz. J. Wilfrid Jackson,
43
Baldwin Spencer ve Gillen, “The Northern Tribes of Central Australia”: “Across Australia” ve Spencer’ın “Native Tribes of the Northern Territory of Australia” adlı çalışması. Yeni Gine’ye özellikle değinerek meseleye bütüncül bir yaklaşımla yaklaşan çok önemli bir çalışma için bkz. B. Malinowski, “Baloma: the Spirits of the Dead” ve diğerleri,
44
Toprağın anaç işlevlere sahip olduğu fikri dünyanın pek çok bölgesine yayıldı.
45
İnsanın üremesi ile toprağı sulama fikirlerinin benzerliği ve erkeğin antik dönemde yaygın bir şekilde “toprağı sulayan” olarak görülmesi fikrine ilişkin olarak Canon van Hoonacker, M. Louis Siret’ye şu şekilde cevap verir:
“Asur çivi yazısında suyu temsil eden sembol ayrıca, yaratma fikrini (
“İbranicede cinsel birleşmeye gönderme yapan
46
Quibell,
47
İnsanın, hayatın nihayete ereceğinin bilincinde olmadığı özgün durumdaki kültür safhası ile, gerçek varlığının ebedi kalacağı gerçeğine rağmen, insanın ölümün kaçınılmaz bir son olduğunu tamamıyla idrak ettiği daha aydınlanmış bir aşama arasında açık bir ayrım yapmak istediğim için bu ifadeyi kullanıyorum.
İnsanlık tarihinin oldukça erken bir aşamasında, insanın bir hayvanı veya hemcinsini öldürebildiği gerçeğini anlamış olduğu açıktır. İnsan, bir hayvanı veya hemcinsini öldürebildiği mekanik yıkım sürecinden hiç etkilenmeseydi, kendisinin var olmaya devam edemeyeceğinin farkına varamazdı. Beden muhafaza edildiği sürece pek çok insan ölünün