ve Mısır’ın mimari yöntemleri erken Babil ve Mısır’la çok yakından ilişkili olan tarımın ve sulamanın çok farklı bir şekliyle birlikte tarih sahnesindeki yerlerini aldılar.23
Mısır’ın ilk inanç sisteminin şekillenmesinde tarımın da çok büyük etkisi vardır.
Şimdi öncelikle, ilk mumyaların bazı özelliklerinden bahsedeceğim. Daha sonra, ölü mumyalama sanatının icrasıyla ortaya konan fikirlerin ilk tarım teorileri tarafından nasıl şekillendirildiğini ve bunların birbirlerini nasıl etkilediğini ele alacağım.
Mumyalamanın Kökeni
Cesedin varlığının güvence altına alınması fikrinin, abartılı mezarların yapılmasına yol açmasına zaten değinmiştim. Ölüyü korumak için özel tedbirler alınmış, bu durum tabutların icadına ve ölüler için hazırlanan, adak olarak sunulan yiyecek ve erzak miktarlarının gittikçe artmasıyla ebatları büyüyen belirli mezarların yapılmasına neden olmuştu. Ölüyü çok daha etkin bir şekilde korumak ve onun bakımını üstlenmek için alınan bu tedbirler bütün bu özenin esas amacını aştı. Çünkü böyle özenli bir mezara gömülünce, ceset artık kurumuyor ve doğal olaylardan korunuyordu. Ceset, sıcak ve kuru bir toprakta açılan basit bir mezara tabutsuz yerleştirilince bozulmalara karşı daha dayanıksız oluyordu.
Bu uygulamaların İlk Hanedan zamanından önce yapılıyor olması, öne sürmekte olduğum görüş açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bu sayede ilk Mısırlılar hem tahta tabut ve taş lahdi icat edip taştan binalar yapmaya başladılar hem de cesedi yapay bir şekilde koruyacak teknikler geliştirdiler.
Bu uygulamalar, ilk gerçek mimarinin ve mumyalama sanatının gelişimini tetiklemesinin yanı sıra, düşünce ve inanç dünyasında buna denk olan önemli sonuçların da doğmasını sağladı. Mumyalama uygulaması, en başından beri iki amaçla yapılmaktaydı. Birinci amaç, ölünün görünüşünde en az hasarla cesedin asıl dokusunu korumaktı. İkincisi ise sanki hayattaymış gibi ölünün suretini saklamaktı. İlk başta eğer mümkünse, cesedin kendisinin bir taklidini yapmaya çalışmak veya bu mümkün değilse bunun yerine cesedi sargılama veya büstünü yapma fikri çok doğaldı. Kısa süre içinde ilk mumyalamaların, insanın canlı olduğu haliyle farkına varılır bir şekilde benzerliğini korumadaki başarısından öte bir gücü olduğu kısa bir sürede fark edildi. Yine de zaman zaman böyle denemeler XXI. Hanedan zamanında sıklıkla yapıldı. Bu dönemde cerrahlar, seleflerinin belki de 2500 yıldır boşuna uğraştıkları şeye, nihayetinde kendilerinin ulaştığına ikna oldular.24
İlk Mumyalar
Mısırlıların mumyalama teşebbüslerinin bilinen ilk örneğinde (İkinci Haneden) ceset bedenin şeklini temsil edecek şekilde çok sayıda bandajla sarılır. 1892’de Profesör Flinders Petrie tarafından Medûm’da bulunan muhtemelen Beşinci Hanedan dönemine ait mumya, reçine zamkı sürülmüş üstünkörü bir bandajla sarılıdır; vücudun şekli, plastikle kalıba dökülmüştür. Yüzün modellenmesine,25 organların yeniden üretilmesine, kimliğin ve cinsiyetin anlaşılmasına hiçbir kuşku bırakmayacak kadar itina gösterilmiştir. Profesör Junker, bu uygulamanın ilginç çeşitlerini tasvir etmektedir.26 İki mezarda da vücutlar, alçıyla sıva yapılarak kaplanmıştır. Öncelikle ceset iyi bir keten kumaşla sarılıp üstüne sıva yapılmış ve en son bedenin şeklinde kalıba dökülmüştür (s. 252). Ancak diğer iki örnekte vücudun tamamı kaplanmamış, yalnızca başları alçıyla kaplanmıştır.
2. şekil: Cecil Firth tarafından yapılan suluboya tasvir. Medum’da bulunan ilk mumyalardan birinin Prof. Flinders Petrie tarafından yapılan tamirini gösteriyor. Mumya şu anda Londra’da Museum of the Royal College of Surgeons’da saklanıyor.
3. şekil: Teta Piramidi’nde bulunan bir yüz kalıbından alınan suret.
Profesör Junker, “Görünüşe bakılırsa baş; tatma, görme, koklama ve duyma aracı olduğu için vücudun en önemli kısmı olarak kabul ediliyordu,” diyerek bunun böyle yapıldığını öne sürmektedir. Ancak buna ilaveten, yüzün kişinin kimliğini göstermesi gibi çok bariz bir sebep de söz konusudur. Çünkü bu parçaların modellenmesindeki başlıca amaç, eğer yok edilmediyse, değişim geçiren bedenin şeklinin onarımıdır. Parçaların reçine ve alçı gibi sağlam maddelerle onarılmadığı diğer durumlarda baş, çarşafa sarılı bir şekilde modellenir ve yüzün canlıymış gibi görünmesi için gözler bunun üzerinden boyanırdı.
Bu olgular, ölünün parçalarını yeniden üretmek ve benzerliğini korumak için girişilen bu ilk çabaların sarılı mumyanın oluşmasını sağladığını açık bir şekilde göstermektedir. Böylelikle mumya, bedensel olarak ölüden artakalanları temsil eden bir tasvir oluşturma aracıydı. Cenaze merasimlerinin asıl manasına ilişkin kesin fikir ayrılıkları göz önüne alındığında bu gerçekleri hatırda tutmakta fayda vardır.
J. Quibell’in Sakkara’daki27 kazılar esnasında yapmış olduğu keşif, bu uygulamaların bir sonucu olarak Piramit Çağı’nda yeni bir yöntemin geliştirilmiş olabileceğini göstermektedir: Ölüden maske yapımı. Çünkü Quinbell, maskenin doğrudan Firavun Teta’nın yüzünden yapılmış olabileceğini bulmuştu.
Ayrıca bu sıralarda, ölen kişinin kafasının gerçek boyutlarıyla yeniden üretilmesi ve bunu mezar odasındaki gerçek bedenin yanına koyma uygulaması başladı. Adlandırıldıkları şekliyle bu “yedek kafalar” genellikle saf kireçtaşından yapılırdı. Ancak Junker, Nil Nehri’nin çamurundan yapılmış bir tanesine de denk gelmiştir.28
Junker, alçı kaplı kafalar ile yedek kafaların arasında yakın bir ilişki olduğuna inanmaktadır. İkisi de aynı fikrin dışavurumudur. Bu fikir, gerçek vücut tüm tanınabilir özelliklerini kaybettiğinde ölünün gerçek haline benzerliğini koruma fikridir. Uygulanan yöntemlerden bir tanesinin amacı gerçek vücut ve kopyayı bir nesnede birleştirmekken, diğer bir amaç ise cesetten ayrı olarak çürüdüğünde cesedin yerini alabilecek gerçeğine daha uygun tasvirler yapmaktır.
Junker daha başka şunları söyler: “Yedek kafaların (…) heykel odası ve muhtemelen hiç heykeli olmayan mezarlarda bulunma şansı ya hiç yoktur ya da çok azdır. Bütün vücudun heykeli tamamen, hiç olmadı kısmen, fikir daha sonra değişikliğe uğrasa da çürüyen vücudun yerini alması amacıyla yapılmıştır. Ölünün suretinin tümü gösterilmeye başlandığında (günümüzde genellikle serdab olarak adlandırılan özel gizli odalarda) yedek kafayı mastaba’ya koymak gereksizleşti.” Antik Mısırlılar serdab için pr-twt veya “heykel evi” diyorlardı. Bunlar, Mısırlılar tarafından ka-evi29 olarak bilinen mastaba içinde mezar mabedini şekillendiren bir grup odaydı.
Ölünün heykelini yapma geleneği tam olarak yerleştiğinde bile mumyanın şeklini onarma veya onu sarma fikrinden hiçbir zaman vazgeçilmediğini unutmamak gerekir. XVIII, XXI ve XXII. hanedanlar döneminde mumyanın bedeninin koruyucu bir şekilde sarılması ve yapay gereçlerle mumyaya gerçeğe uygun bir görüntü verme çabaları bunun kanıtıdır. Yeni İmparatorluk ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde sarılı mumya kimi zaman heykelleştirilirdi. Ancak Mısır tarihi boyunca sarılı mumya için boyalı maske yapmak veya Hıristiyanlığın ilk zamanlarında ölünün basit bir tasvirini yapmak için bu uygulama pek yaygın