bittiğinde şaşırtacak şeyler göreceksiniz. Elveda Erland ve sen, sevgili Sweyn! İkiniz de hızla Kral Hakon’a gidin. Bu bizim en üst oyunumuz, o yüzden gücün ektiğini biçmek için ona korkmadan, iyi hizmet etmeliyiz.
“Tanrı’nın isteğiyle olur!” dedi Erland. “Norveç Kralı, İskoçya’yı fethetmeyi başaramazsa hepimiz adam kaybederiz. O halde elveda!”
Sör Oscar Redmain adalet koltuğundayken kızı Ailsa mahkemede Kenric’i buldu.
“Buraya gelirken,” dedi, “Elspeth Blackfell’i gördüm ve sana söylediği şeyin gerçekleşip gerçekleşmediğini sormamı istedi Kenric.”
“Ah,” dedi Kenric, “söyledikleri tam anlamıyla gerçekleşti. Alisa, senin karatavuk yuvana olanlar Rothesay Kalesi’nin başına geldi. Bu Roderic denen adam, yuvaya saldıran kakımla aynı değil mi?”
“Doğru,” dedi Ailsa. “Ama kakım anne ve baba kuşların yanında yavruları da öldürmüştü. Elspeth, Earl Hamish’in acımasızca öldürüldüğünü duyduğunda çok kötü hissetti ve ‘Aceleyle Rothesay’in oğullarına gidip onlara bu adam konusunda dikkatli olmalarını söyle Ailsa. O ölene dek tehlike bitmeyecek,’ dedi. Bunları söyledi Kenric ve belki doğruluk payı vardır diye hemen yanına geldim. Alpin ölümcül bir dövüşe girmek üzere. Ona dikkatli olmasını, iyi silah kuşanmasını söyle çünkü çobanlardan biri Roderic’in demir ağlı bir gömlek giydiğini ve o olmasa Alpin’in bıçakla durduğu yerde onu öldürebileceğini söyledi.”
“Ailsa,” dedi Kenric, “bu uyarıya duyduğumuz ihtiyaçtan korkuyorum. Yalvarırım bana yardım et. Kaleye koş ve Duncan’a mutlaka kardeşimin zırhını getirmesini söyle.”
Sonra Ailsa ortadan kayboldu ve kızkuşu misali kırlara koştu.
O gittikten kısa süre sonra Duncan elinde iki büyük iki ağızlı kılıçla geldi. Ancak zırhı getirmemişti; Kenric de bunu görünce kardeşini yanına çekip Ailsa dönene kadar dikkatli olmasını, bu düşmanla denk olabilmek için vücudunu korumasını söyledi.
Bute’un insanları Ascog’un yanındaki daha engin alanda büyük bir kalabalık oluşturdular, kutsal çemberin içinde dökülecek her kanın yasaların idaresinde olması eski bir gelenekti. Aşağıda, Earl Roderic’in iki elli kılıcıyla, güneş miğferine yansırken gururla başını kaldırarak tek başına durduğu yerin etrafında büyük bir yuvarlak oluşturdular.
Ve bağırışlar başladı.
“Alpin! Alpin nerede? Korkuyor mu?”
Fakat biraz sonra çemberde bir aralık oluştu ve Alpin cesurca ve hafif adımlarla öne çıktı.
Ailsa’yı yollayan Kenric, kızı hiçbir yerde göremeyince Sör Oscar ve Allan Redmain’in yanında durdu ve onlara Ailsa’nın Alpin’in zırhını getireceğini anlattı.
“O halde rahatladım,” dedi Sör Oscar. “Yine de Sör Piers de Currie dışında ağabeyin gibi kılıç kullanan yoktur ve bana göre Earl Roderic ona kolayca dayanamayacak. İkisine baksana. Alpin dinç ve genç bir geyik kadar kıvrak. Ah, Roderic, bence vaktin kesinlikle doldu!”
Alpin ekosesinin ucunu sol koluna geçirip kılıcını çekti. Düşmanından beş adım ileride durdu. Ardından ikisi de başlarını öne eğerek başka tarafa yöneldiler. Ayrı kalmaya devam ederek ve birbirlerine bakarak etraflarında döndüler. Sonra Alpin sırtını güneş ışığına verdi, kendini hazırladı ve kılıcını geriye doğru savurdu. Vahşi bir çığlıkla birbirlerine hücum ettiler ve kılıçları güçlü darbelerle çarpıştı. Sonrasında ikisi de dinlenmek için iki uzun adım geriye çıktı. Aynı şeyi tekrarlayıp asil adamların dövüşte sıklıkla yaptığı gibi zikzak çizdiler ve nefesleri kesilene dek ara vermediler; nefes nefese bir süre durdular, silahları yeniden başlamaya hazır ellerindeydi.
Dinlendikten sonra bir kere daha savaşa, birbirlerini takip etmeye, kılıçlarını savurmaya, birlikte kuvvetle atılmaya giriştiler, böylece onları izleyen kimse kimin kazanmaya yakın olduğunu anlayamadı. Kıyafetleri, zincir zırhlarının görüleceği kadar parçalanmıştı. Alpin’in dizi kesilmiş, Roderic’in kolu kanıyordu.
Roderic savaşta hilekâr bir adamdı ve hilekârlığı Alpin’e akıllı olup çıplak başını iyi kullanmayı öğretti zira Roderic sürekli orayı hedef alıyordu. Sık sık Alpin’i sendeleten ve dizlerinin üzerine çökerten darbeler yapıyordu ancak genç adam hemen ayağa kalkıp Roderic’in kolları ve yüzü kanla kırmızıya boyanana kadar düşmanına saldırıyordu.
Kalabalık Alpin’in usta dövüşünü takdir eden bağırışlarla selamladı ve hiç kimse yakında kendini beğenmiş hasmının sonunu getireceğinden şüphe duymadı. Fakat henüz ikisi de üstünlük kazanmış değildi.
Bu şekilde yarım saat boyunca, Alpin nihayet Roderic’in omzunu fena halde yaralayana dek dövüştüler. Bunun üzerine Roderic haddinden fazla öfkelenerek Alpin’e atıldı, güçlü darbelerini ikiye çıkardı. Kılıçları çarpıştı, çınladı ve havada parlak halkalar oluşturarak parladı. Ama en sonunda Roderic şans eseri Alpin’in kılıcını elinden düşürdü ve Alpin kesinlikle öldürüleceğini düşünerek onu almaya tenezzül etmedi.
Bir süre kıpırtısız durdu ve silahına acı dolu kalbiyle baktı. Kalabalıktan derin bir ıstırap iniltisi yükseldi ve kardeşinin durumunun vahametini gören Kenric, Duncan Graham onun da Earl Roderic’in gücünün karşısında kalmasından korkarak onu tutmamış olsa Alpin’in yardımına koşacaktı. Sonra Allan Redmain, Alpin’e yardım etmek istese de babası kolunu yakalayıp yerinde kalmasını emretti.
“Ne haber?” diye bağırdı Roderic. “Dün gece sende olan avantaj şimdi bende. Ama Gighalı Roderic’in silahsız bir adamı öldürdüğünü asla söyletmem. O yüzden kılıcını al Earl Alpin ve bu savaşı bitirelim.”
Ardından Alpin kılıcını alsın diye geri çekildi. Sonra Roderic’in gözlerinde sabit bir öfke oluştu ve Alpin o bakışta sonunu gördü.
Bir kere daha yerlerini aldılar ve bu kez ikisi de birbirine hücum etmekte sabırsız davranmıyordu. Ama sonunda genç Alpin, kılıcını iki elinin arasında kaldırarak vahşice düşmanına atıldı. Silahı güçle savurarak indirdi ve herkes bu darbenin Roderic’in sonu olacağını sandı. Ancak Roderic hafifçe yana koştu, böylece genç adamın aldığı hedef yumuşak zemine isabet etti. Roderic’in kılıcı tepeli miğferine daireler halinde yansıdı. Donuk bir çıtırtı, sonra da derin bir inleme çıktı.
Kenric hemen kardeşinin yanına koşarak onu yerden kaldırmaya çalıştı. Fakat Gighalı Roderic’in kılıcı görevini yapmıştı. Earl Alpin ölmüştü.
Genç krallarının düşüşünü gören Bute’un insanları, güneşli havayı yaran bir ağıt tutturdular ve ölen liderlerinin etrafında safları sıklaştırdılar.
Earl Roderic, bir an Alpin’e bakıp ardından kalabalığın arasından geçerken kan lekeli kılıcını sağa sola salladı.
Müzakere toplantısından yeni ayrılan adalıların hiçbirinde silah yoktu. O yüzden Roderic ortalarından giderken sallanan kılıcının alanından uzaklaştılar.
Dövüşün yapıldığı yerden birkaç adım uzaktaki gölün kıyısına doğru gittiğini gördüler. Çoğu ellerine büyük taşlar alarak ona fırlattı ve sırtına tutturdu.
“Geber hain!” diye bağırdılar.
Ama o ne attıklarına ne de tehditkâr bağırışlarına aldırış etti. Göle ayaklarını bilek seviyesinde sokana dek hızla ilerledi. Sonra da bir an dönüp ağabeyinin kılıcını almış genç Kenric’i gördü; yanında Sör Oscar Redmain, Allan, Duncan Graham ve daha nicesi vardı.
Kılıcını