Robert Leighton

Viking Kılıcı


Скачать книгу

kollarıyla bacakları kalın ve güçlüydü, kaba kıyafetleri dışında en az Alpin kadar soylu görünüyordu.

      “Alpin’in oğlu Roderic, itham edildiğin bu ağır suç konusunda kendini nasıl savunacaksın?” diye sordu Sör Oscar Redmain, Alpin öyküsünü bitirdiğinde.

      İki oğlan geri çekildi ve yerlerini Roderic aldı. Güneş ışığının düştüğü uzun, altın saçları pirinçten cilalı miğferinin etrafındaki iyi dövülmüş ejderhadan çok az daha parlaktı. Mavi gözlerinde cüretkâr bir meydan okumayla hâkime baktı.

      “Oğlanın söylediği doğru,” dedi. “Ağabeyim Hamish’i öldürdüm. Onu ocak taşının üzerinde öldürdüm. Ama adil bir dövüşte yaptım ve iki dostum Jura ve Colonsay lordlarını söylediklerimi doğrulamak adına çağırdım.”

      Bu yalanları söylerken kalabalıktan yüksek sesli bir uğultu yükseldi ve kimse bu hislerin taşmasını dizginlemeye çalışmadı.

      “Yalan söylüyorsun!” diye bağırdı Kenric öfkeyle, kardeşini yana itip Earl Roderic’in karşısına çıktı. “Babama ölümcül darbeyi adil bir dövüşte indirdiğini söylüyorsun. Yalancı hain! O halde babamın silahı neredeydi? Senin kullandığın gibi bir bıçağı olsa şu anda bu yalan sözleri söyleyemezdin bence. Senin kendi silahların silahhanede, olmaları gereken yerdeydi ve ne yapacağını gayet iyi bilerek o bıçağı masadan aldın. Roderic MacAlpin, bir daha böyle alçak ve berbat yalanlar söylersen dilin boğazında büzülsün! Bu adaya, babalarının topraklarına ölü bedenlerimizin üzerinden tırmanarak arzu ettiğin krallığa erişmek gibi kötü bir amaçla…”

      Roderic öfkeyle dudaklarını ısırdı, genç Kenric’i yere sermek için ileri çıkarken büyük yumruklarını sıktı. Kenric geri çekildi.

      “Biliyorum,” diye devam etti Kenric, Ascog’un en uzağından bile duyulabilecek tok ve gür bir sesle. “Amacını biliyorum Gighalı Roderic. İki yoldaşınla konuştuğun Norveç dilini hiçbirimizin anlamadığını mı zannettin? Ben o dili biliyorum. Babamın ölü uzandığı o karanlık salondan çıkarken çıkardığınız o namert ıstırap inlemelerini duydum. Dişi tilkiyle yavrularını öldürmek istediğini söylerken seni duydum. Kimdi onlar peki? Annem, Alpin ve ben! Tatlı sözlerle yalakalık ettiğin annem. Hainliğinle asil kalbini kırdığın annem. Tıpkı babamızı öldürdüğün gibi onu da öldürecektin. Tanrı’ya şükrediyorum bu şeytani dileğini yerine getiremediğin için. Seni yaptığın kötülük için hak ettiğin gibi cezalandırır umarım!”

      Bu konuşmayı derin bir sessizlik takip etti, ardından binlerce canlı sesten uzun beddualar çıktı. Ama Gighalı Roderic yalnızca İhtiyar Erland’a döndü ve gülümsedi.

      Kenric hâkimin oturduğu yerin arkasındaki kalabalığa baktığında Ailsa Redmain’in kardeşi Allan’la birlikte orada durduğunu gördü ve Ailsa’nın gözleri Kenric’in sözlerini onaylarcasına ışıldadı ve genç adam cesaretini yeniden kazandı.

      “Bute’un insanları,” dedi Sör Oscar Redmain jüriye dönerek, “olanları duydunuz. İtham edilen adamın hükmünü verme vakti geldi. Ne diyorsunuz?”

      “Earl Roderic suçludur,” dedi sözcüleri Ronald Gray, “ve yasalarımızın önerdiği en yüksek cezayı almalıdır.”

      “O halde,” dedi Alpin, “Gighalı Roderic’in idam edilmesini talep ediyorum.”

      Fakat bilge adamlar başlarını salladılar.

      “Babam Kral Alpin tahttayken,” dedi Roderic, sesinde zaferle, “bildiğiniz üzere elinde silahla yakalanmadığı müddetçe kimse düşmanını öldürdüğü için idam edilmezdi; sinirle insan canı alanlar eriach ücreti ödeyerek serbest bırakılır ya da aklanırdı ki bu ücret kurbanın akrabalarına yüz seksen inek vermeye tekabül eder. Ve Dovenald Dornach’a soruyorum, bu doğru mu?”

      Bunun üzerine Alpin yasa adamı Dovenald’la konuştu ve yüzü hayal kırıklığıyla düştü.

      “Heyhat!” dedi Alpin, Sör Oscar’a. “Earl Roderic’in söylediği gerçekten de doğru. Büyükatam Kral Alpin’in, ayrıca ölen babamın, hainin yaptığı kötülüklerden pişman olması ve kendini Tanrı’ya adaması için şiddet suçlarına böyle afla yaklaştığını biliyorum. Ama bir kralı öldürmenin cezası yüz seksen değil, onun altı katı inek veya üç bin altın paradır. Ve bu ücret bir yıl bir gün içinde ödenmezse hain idam edilir. Ve şimdi, Bute’un insanları, ondan eriach ücretimi ödemesini istiyorum. Hatta hâkim, siz ve Bute’un burada bulunan bilgeleri tam ödemenin garantileridir ve bir yıl bir gün içinde ödenmesi takip edilmelidir.”

      Bu, Roderic’in istediğinden çok farklıydı çünkü özgürlüğünün bedelini ödeyemezse Batı Adaları’ndaki hiç kimsenin onu bağışlamayacağını biliyordu. Ancak ayrıca ne inek ne de taşınabilir mal olarak bu kadar kısa sürede bin büyükbaşın değerini karşılayabilecek gücü olduğunu sanıyordu. O yüzden bunu doğrudan Sör Oscar Redmain’e söyledi.

      “Ücreti ödeyemem,” dedi, “zira ne topraklarım ne de gemilerim bu kadar eder ve tanıdığım hiç kimse dayanağım olmaz ya da kefaletimi ödemez.”

      “O halde,” dedi Sör Oscar, “durum böyleyse seni şu anda Batı Adaları’nın ve İskoçya’nın kanun kaçağı ilan ediyorum, hükümdarımız Kral Alexander derhal cezana onay verecektir. Üç yıl ve üç gün boyunca sürgün edileceksin. Bu üç günde Dunagoil’deki mabette, St. Blane’in başrahibinin korumasında yaşayacaksın. Üçüncü günde ya da daha önce gemiyle kutsal başrahibin gösterdiği yere götürüleceksin.”

      Ardından Sör Oscar kalabalığa döndü.

      “Bute’un insanları,” dedi, “gelecek üç yılda aranızdan biri bu Roderic MacAlpin denen adamı Bute Adası’nda, yasaklandığı Gigha ve Cara topraklarında ya da İskoç Kralı’nın mülkünün diğer yerlerinde görürse onu infaz edip öldürecekseniz.”

      Yüksek sesle kabul edildi ve bu duruma sinirlenen Roderic yanında olmayan kılıcını aradı.

      Bir kere daha planları bozulmuştu. Cezası gereği kilisenin mabedinde geçirdiği üç günde hiç kimse onu rahatsız etmeyecek veya onunla konuşmayacaktı. O halde hırsının yolunu tıkayan Alpin ve Kenric’i nasıl öldürecekti? Gözlerini öfkeli bir garezle önde cesurca duran iki kardeşe çevirdi.

      “Benim bir yolum daha var,” dedi yüksek sesle. “Benim gibi bir kralın böyle bir grup kurt tarafından avlanacağına inanıyor musun? Hayır, hayır. Şimdi tam burada, hepinizin önünde borcum için dövüşle yargılanma talep ediyorum. Aranızdan herhangi biri öne çıkıp adil bir dövüşte benimle karşılaşsın, onunla ölümüne savaşacağım.”

      Sonra uşak Duncan Graham devasa boyuyla öne geldi ve şöyle söyledi:

      “Ben seninle dövüşürüm hain kont çünkü ölmeyi hak ediyorsun!”

      “Sen!” diye haykırdı Roderic, adamın dev gibi boyutundan korkmuştu. “Olmaz. Bir kont ancak kendisine denk biriyle savaşabilir. Senin gibi alt tabakadan bir köylüyle kılıç çarpıştıracak değilim. Bana kılıcımdan daha değerli birini gösterin.”

      “Korkak!” diye bağırdı Duncan. “Benimle savaşmaktan korkuyorsun. Daha ilk seferde seni öldürürüm.”

      “Aranızda benim mertebemde tek bir kişi var,” dedi Roderic, “ve o da şurada duruyor.” Alpin’i işaret etti.

      “Ve ben hazırım,” dedi Alpin. “Seninle ölümüne dövüşeceğim. Tanrı yardımcın olsun!”

      IX

      DÖVÜŞLE YARGILAMA

      Duncan