Goldwin Smith

Jane Austen'ın Hayatı


Скачать книгу

kasırganın rüzgârsız merkezinde yer alıyormuşçasına, Avrupa’yı sarsan fırtınanın ortasında kendi halinde sakinliğin tadını çıkarıyordu. Sör Thomas Bertram, devrim ateşinin kendi ülkesine sıçrama ihtimali üzerine ciddiyetle kafa yormamıştı. Dr. Grant’in tek korkusu, Akıl Tanrıçası’nın kilisenin yerini alması ya da sahip olduğu yaşamı elinden alması değil, akşam yemeğinde masada yeşil kaz servis edilmemesiydi.

      İki kardeşi bahriyeli olan Jane, donanmaya karşı büyük ilgi göstermiştir; mesleği iyi tanımış, Mansfield Park ve İkna’da donanmaya dair bilgilerinden büyük ölçüde yararlanmıştır; mesleğin koşulları, işleyişi, dedikoduları ve argosu hakkında bilgi sahibiydi; kayırma ve mesleği kötüye kullanımın yaygın olduğu dönemin donanmasındaki sorunlardan bahsetmiştir. Bu konuda biraz radikaldir. İkna’da Yüzbaşı Wentworth’ün ağzından, “Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, birkaç yüz adamı, kullanılamayacak durumdaki bir gemiyle denize açılmaya göndererek kendini eğlendiriyor; ancak bakımlarını üstlenmesi gereken çok daha fazlası var ve en bariz rüzgârın yönünü saptayamadığı için dibi boylayabilecek binlercesi bulunuyor,” demiştir. İkna’nın bu soğuk sayfalarında denizcinin karakteri ve onu kötüleyenlere karşı kendini savunması üzerine yazılan övgüden daha sıcak bir bölüm yoktur. Ancak Mansfield Park’ta Yüzbaşı Price ve ailesinin tasvirine bakacak olursak Jane’in taraflılığının deniz piyadelerini kapsadığını söyleyemeyiz. Southampton’da yaşarken Portsmouth’a gidip denizcilerin karadaki hayatını gözlemlediği şüphe götürmez.

      Genel eğilimlerine bakacak olursak Jane açıkça muhafazakârdı. Eskiyle yeniyi her mukayese edişinde eskiye daha sıcak baktığını görebilirsiniz. Kelime kullanımındaki yeniliklere titizlikle karşı çıkmıştır. Emma’daki Bayan Goddard’ın okuluyla tipik bir örneği verilen eski usul kadın eğitim sistemini seviyordu.

      Bayan Goddard bir okul müdiresiydi; ancak uzun cümleler ya da rafine saçmalıklar dile getiren, yeni sistemler ve ilkeleri temele alarak liberal kazanımlarla zarif ahlak kurallarını birleştiren; genç hanımların sağlık ve güzelliğini kaybetme pahasına inanılmaz miktarlar ödediği dini bir okul veya kuruluşun değil, gerçek, dürüst, eski sistemde, makul bir başarı seviyesinin makul bir fiyatla verildiği bir yatılı okulun müdiresiydi. Genç kızlar buraya ayak altında durmamaları için gönderilebilir, bir dahi olarak geri dönme tehlikesine düşmeden hafif bir eğitimden geçebilirlerdi. Bayan Goddard’ın okulu haklı olarak iyi bir üne sahipti, High-bury sağlıklı bir yer olarak görülüyordu; Bayan Goddard’ın geniş bir evi ve bahçesi vardı, çocuklara bol bol sağlıklı yemekler veriyordu, yazları doyasıya koşmalarına izin verip kışları soğuktan kızaran ellerini kendi elleriyle ısıtıyordu. Şimdilerde kiliseye giderken onu takip eden, yirmi genç çiftten oluşan bir kafilenin bulunuyor olmasına şaşırmamalı.6

      Belki de Jane’in ablasıyla birlikte Reading’te gittiği okul da böyle bir okuldu. Jane, okula gitmek için çok küçük olsa da ablasından ayrılamadığı için onunla gitmişti.

      Diğer yandan, Emma’da baskı gören mürebbiyelere duyulan içten sempatiyi seziyoruz. Emma’da mürebbiyelerin reklamını yapan ofisler “insanın bedeni yerine, zekâsını satışa çıkaran ofisler” olarak damgalanmıştır. Bu ticaret, kurbanlarının çektiği acılardan ziyade bunun sürdürülmesini sağlayanların acı-nasılığı yönünden köle ticaretine benzetilmiştir. Belki de aynı hikâyedeki Bayan Taylor karakteri, mürebbiye sınıfına daha iyi muamele edilmesi ve değer verilmesi yönünde bir çağrı olarak yorumlanabilir. Jane Austen’ın yazılarında “kadınların ayaklanması”na dair başka bir gönderme yoktur. Mary Godwin’in öğretileri, babasının Steventon papaz evi veya Chawton Çiftliği’ne vaaz ettiği öğretilerinden daha etkili olamamıştır.

      Jane Austen kendi dönemine, ya da en azından kendi döneminin belli bir zümresine ayna tutmuştur; bu dönem, içinde yaşadığımız dönemin birkaç nesil öncesine denk düşmektedir. Yazılarındaki yüzyılın başlarındaki gelenekler ile alışkanlıkları anlatan küçük dokunuşlardan, yüzyılın getirdiği keşif ve gelişim heyecanının başlangıcından bunu hissediyoruz. Bu yazılarda tren yolları ve Lucifer kibritleri7 yok. Somersetshire’den Londra’ya gitmek, aşkın veya acının kanatlarında uçuyor olsanız bile iki gün sürüyor. Mumunu üfleyen genç bir kadın, yatağına karanlıkta gitmek zorunda. Gecenin saatlerini nöbetçiler bildiriyor. Nüfuzlu kimseler uşaklarıyla birlikte, arabacıları peruk takan dört atlı faytonlarıyla seyahat ediyor. İnsanlar saat beşte akşam yemeği yiyor ve bizim gibi akşamı zekâ dolu sohbetlerle geçirmektense entelektüellikten uzak eşli ya da eşsiz iskambil oyunlarıyla geçiriyor. Hayat coşkulu ya da hareketli değil; daha sessiz bir biçimde evlerde geçiriliyor. Sakinlikten ya da en azından arada sırada günümüzün stresi ve karmaşasının tezatını görmekten keyif alıyorsanız, yüzyıl öncesinin İngiltere taşrasında yer alan küçük bir kasabanın ya da kırsal mahallelerin sakinliğini bu hikâyelerde bulabilirsiniz.

      Kronolojik açıdan, Jane Austen’ın döneminden bir yazar, bizimle Fielding neslinin tam ortasında kalmaktadır. Gelgelelim bir rahibin kızı ve bir kadın olmasına karşın Bayan Aphra Behn veya Bayan Manley gibi erken dönem kadın romancılardan çok daha farklı bir karaktere sahip olan Jane ve onun çağdaşları, biraz Wesley ve ilk Protestanlar gibi dini reformcuların, biraz saray eşrafının değişen karakterinin, büyük oranda da Fransız Devrimi’nin İngiltere toplumunda yarattığı ahlaki ve dini tepkinin etkisi altında yazmaktaydılar. Jane’in döneminde Tristram Shandy hoş görülemez, böyle bir eserin yazarının piskoposluk yapma şansı çok daha az olurdu. Trist-ram Shandy’nin yazarı döneminin en büyük yazarlarından biri olarak, geniş bir hayat tecrübesine sahip olmasına karşın bir İskoç viskisinin verdiği yanma hissi kadar saftı. Jane Austen’ın yazılarında dönemin yavanlığının silik bir izi mevcuttur. Jack Thorpe ve Yüzbaşı Price’ın ağzından bir dizi yemin yazmıştır. Jane iki karakterin de yavan ve nefret uyandırıcı olmasını amaçlamıştır; ancak bizim dönemimizde Jane Austen’ın dengi yazarlar pek de yemin kaleme almazlar. Ayrıca düello yapmanın da eskimediğini görüyoruz. “Elinor bu düellonun gerekli olduğunun düşünülmesi üzerine iç geçirdi, ancak bir erkeği ve askeri bu yüzden eleştirmemeye karar verdi.” Bu, bir papaz evinde yazılmıştı.

      Jane Austen, kadın erkek ilişkileri ve özellikle kadınların evliliğe bakış açılarıyla ilgili konuşurken incelik arayışında bulunmakla itham edildiğinde onun kendi dönemine ayna tuttuğu hatırlanmalıdır. Bu dönemde kadınlar, mutlu bir evliliğin kaderlerinde olabilecek en iyi şey olduğunu düşünüyordu. Mutlu bir evliliği hem kendileri hem de kızları için istiyorlardı. Henüz farklı anlayışlarla tanışmamışlardı; bir meslek sahibi olmayı ya da sosyal bir yaşam sürdürmeyi düşünmüyorlardı. Anneliğin, kadınlığın zirvesi ve en önemli görevi olmadığının da henüz farkında değillerdi. Hedeflerini kendilerine ve birbirlerine bugün uygunsuz kaçacak derecede dürüstlükle itiraf ettikleri açıktır. Daha dünyevi hırsları olan kadınlar evlilikte nüfuz ve servet hedefler, bunu başardıklarında ise herkese ilan ederlerdi; bugünse kimse böyle bir şeyi uluorta beyan etmez. Bu konular üzerine dedikodu yapmak, duyumlar aktarmak daha yaygın ve bugüne kıyasla daha kabaydı. Doğal olarak da bunlar Jane Austen’ın karakterlerinin ait olduğu, varlıklı ve işsiz zümrenin eğlencesinin büyük bölümünü oluşturuyordu. Jane Austen yalnızca dramatik gerçekliği gözetmiştir. Aynı zamanda sıklıkla ironik yaklaşımlar sergilemiştir; ironiye duyduğu sevgi zihninin bir özelliğidir, bu yüzden müsamaha gösterilmelidir. Jane, görücü usulünü veya koca avına çıkmayı onaylamıyordu. Akıl ve Tutku’daki Bayan Jennings muazzam bir çöpçatandır ve aynı zamanda tam bir bayağılık timsalidir. Mansfield Park’ta Bayan Morris’in