Hasan Yılmaz

Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri


Скачать книгу

Hanedanı ile Fas’ta ve Haşimiler Hanedanı ile Ürdün’de Hz. Hasan’ın soyundan gelen aileler etkilidir.

      Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin bütün İslam dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Hz. Muhammed’in torunları sıfatıyla çok sevilip sayılmış, adları çocuklara verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır.

      Şia kültüründe Hz. Hasan’ın ayrı bir yeri vardır. Hz. Ali tarafından tayin edilmiş ikinci imam ve on dört “masum-u pak’’ın dördüncüsü olarak kabul edilip, kendisine birçok keramet atfedilmiştir. Bugün İran ve Irak gibi Şiilerin yaşadığı yerlerde, Hz. Hüseyin için muharrem ayının ilk on bir gününde yapılan taziye ayinleri kadar gösterişli olmamakla beraber, kameri aylara göre 28. Safer günü hem Hz. Muhammed’in hem de Hz. Hasan’ın vefatı münasebetiyle dinî törenler yapılmaktadır

      OSMANLI HALİFELERİ

screen_83_487_89screen_84_103_98

      I. SELİM (YAVUZ SULTAN SELİM) (1512-1520)

      Halifelik unvanını Osmanlı Devleti’ne kazandıran I. Selim, 1470 yılında babası II. Bayezid’in sancakbeyi olarak bulunduğu Amasya’da doğdu. Adı Selim olsa da sert mizacı, cesareti ve ataklığı sebebiyle “Yavuz” lakabıyla anılmıştır. On yaşlarında iken dedesi Fatih Sultan Mehmet tarafından kardeşleri Ahmet, Korkut, Mahmut, Alemşah ve amcası Cem’in oğlu Oğuz Han ile birlikte İstanbul’a çağrıldı ve sünnet ettirildi. Sünnet töreninin ardından babasının yanına dönen Selim bir süre daha Amasya’da kaldı.

      Babası II. Bayezid, tahta çıkmak üzere İstanbul’a gittiğinde o bir süre daha Amasya’da kaldıktan sonra, 1487 yılında şehzade olarak Trabzon sancağına gönderildi. Trabzon’da 24 yıl sancakbeyliği yapan I. Selim, burada devlet yönetimine ilişkin önemli bir deneyim kazandı. Trabzon’da iken özellikle Gürcü prensliklerinin ve Safevî Devleti’nin faaliyetlerini yakından takip etti. Babası II. Bayezid ise Batı’dan gelen tehditleri dikkate alarak doğu sınırlarında sorunla karşılaşmamak için Şah İsmail’in sınır boylarındaki hareketleri karşısında oğlunu fevri hareket etmemesi için uyardı.

      I. Selim, 1508 yılında Gürcistan’a yaptığı bir seferde büyük başarı kazandı. II. Bayezid de oğlunun zaferini takdir etti.

      Gözü Hep Safevîler’in Üzerindeydi

      I. Selim’i doğu seferlerine çıkartan temel neden, uzun süre Trabzon’da şehzadelik yapması oldu. Trabzon’da bulunduğu 24 yıllık sürede bütün dikkatini Şah İsmail üzerinde yoğunlaştırdı. Daha 1501 yılında sınır hattındaki kalelerin tamir edilip sahillerin emniyeti için gemi sağlanmasının gerekliliğini vurgularken Şah İsmail’in hareketleri ve Şirvan’daki durum hakkında devlet merkezine raporlar gönderdi. Babasından aldığı onay doğrultusunda İspir ve Bayburt’a sefer düzenleyip Osmanlı topraklarına katarak Erzurum’a kadar olan yerlerin güvenliğini sağlamaya çalıştı.

      Safevî Devleti Hükümdarı Şah İsmail’in, 1507 yılında Dulkadiroğulları’nın üzerine yürümesi ve bir komutanını Trabzon sınırlarına yollaması üzerine sancağının askerlerini toplayarak Erzincan’a kadar ilerledi ve Şah İsmail’e gözdağı verdi. I. Selim’in meydan okumasına karşılık veren Şah İsmail de 10 bin kişilik bir kuvveti Erzincan’a yollayınca iki ordu Erzincan yakınlarında karşılaştı. Yapılan savaşta Safevî ordusu büyük bir hezimete uğradı.

      I. Selim, Trabzon’daki Türk nüfusun yoğunlaşmasına büyük önem verdi. Bu amaçla, Şah İsmail’in Tebriz ve çevresinde uyguladığı Şiileştirme baskılarından kaçan Türkleri, Trabzon bölgesine yerleştirdi.

      Annesi Ayşe Hatun, vefat ettiği 1506 yılına kadar yanında kaldı. Oğlu Süleyman da onun Trabzon’daki şehzadeliği sırasında dünyaya geldi. Yine burada doğan oğlu Salih ve kızı Kamerşah küçük yaşta vefat etti.

      Oldubittiyi Kabullenmedi

      Babasının sakin kişiliğinin devlete dönük tehditleri artırdığını gözlemleyen I. Selim, Amasya sancağında bulunan abisi Ahmet’in veliaht olarak öne çıkmasından duyduğu rahatsızlık sebebiyle, tahtı ele geçirmek için açıktan mücadele etmeye başladı. Trabzon sancağında kazandığı zaferler nedeniyle halk arasında ünü yayılan I. Selim, gaza isteyen ordunun da ümidi olarak öne çıktı. İktidar mücadelesini Trabzon’dan sürdürmek istemeyen I. Selim, kabul edilebilir gerekçeler öne sürerek İstanbul’a yakın bir sancağa gelmek istediğini bildirdi. Babasının kabul etmemesi üzerine, oğlu Süleyman için sancak beyliği istedi. Eskişehir veya Giresun-Kürtün-Şiran bölgesinin sancak beyliği olarak verilebileceği haberini alınca babasının kendisini tahtın vârisi olarak düşünmediğini anladı. Abisi Ahmet ile ilişkilerinin giderek gerildiği bir dönemde, II. Bayezid, torunu Süleyman’a, oğlu Selim’in isteği doğrultusunda 6 Temmuz 1509’da Kefe sancağını vermeyi kabul etti. Selim için darbe yapmaktan başka çıkar yol görünmüyordu. Babasının hastalığının arttığı haberlerini alınca abisi Ahmet’e karşı inisiyatif ele geçirmek için izinsiz bir şekilde 1510 yılında oğlu Süleyman’ın yanına Kefe’ye gitti. Bu arada kardeşi Korkut Manisa’ya, abisi Ahmet de Ankara’ya geldi.

      Kefe’ye izinsiz gitmesi İstanbul’da büyük yankı uyandırdı. Selim, sancağına dönmesi için nasihat etmek üzere babası tarafından gönderilen ulemadan Sarıgörez Nurettin Efendi’yi dinlemedi ve ona amacının babasını bizzat görmek olduğunu, bu sebeple İstanbul’a gitmek istediğini söyledi. Bu arada kendisine Rumeli yakasında bir sancak verilmesi talebinde de bulunmuştu. Onun buradan ayrılmayacağını anlayan II. Bayezid vezirlerle görüşerek Menteşe sancağını verdiyse de Selim bunu kabul etmeyip Silistre sancağını istedi. Ardından babasının elini öpmek amacıyla hareket ettiğini bildirip Kefe’den Akkirman’a geldi fakat şehre alınmadı; burada durmayarak Haziran 1511’de Kili civarına ulaştı. Kendisiyle birlikte hareket eden kuvvetlerin sayısı 3000’e ulaşınca Edirne’ye doğru yola çıktı. Çukurçayır denilen yerde babasıyla karşı karşıya geldi. Babasından, hayatta bulunduğu müddetçe şehzadelerden herhangi birini saltanat makamına geçirmeyeceğine dair söz aldı. Selim, aldığı söz üzerine Edirne’den ayrılıp Semendire’ye hareket etti.

      Şehzade Ahmet’i, Şahkulu İsyanı Gözden Düşürdü

      Şah İsmail’i kurtarıcı olarak gören Alevi Türkmenler tarafından 1511 yılında Antalya’da Şahkulu liderliğinde başlayan isyan, Kütahya’ya kadar yayılmıştı. Şehzade Ahmet, asiler karşısında başarısız olmuş, I. Selim de Semendire’ye doğru yola çıkmıştı. Eski Zağra’ya geldiğinde abisi Ahmet’in İstanbul’a çağrıldığını haber aldı ve Semendire’ye gitmekten vazgeçip, Edirne’ye döndü. Daha sonra İstanbul’a doğru giden babasını Çorlu’da yakaladı. Burada babasının kuvvetleriyle girdiği mücadeleden sonuç alamayınca 3 Ağustos 1511’de Kefe’ye dönmek zorunda kaldı.

      I. Selim’in Kefe’ye çekilmesi üzerine, İstanbul’da ordu ayaklandı. Yeniçeriler Şehzade Ahmet’i istemediklerini ve I. Selim’i tahtta görmek istediklerini açıkça ilan ettiler. Ordunun yaptığı gösterilerden çekinen Şehzade Ahmet, Üsküdar’da beklemek zorunda kaldı. Bunun üzerine II. Bayezid, Mart 1512 tarihli emirle onu “Asakir-i Mansûre Serdarlığına” getirdiğini belirtip İstanbul’a çağırdı. Bu unvan, I. Selim’e hükümdarlık yolunu açtı. Bunun üzerine, I. Selim, İstanbul’a gelip Yenibahçe’de kendisi için hazırlanan çadıra indi. II. Bayezid, divan üyelerinin ve ordunun da baskısıyla tahtında fazla oturamadı ve oğlu lehine feragat etmek zorunda kaldı. Böylece I. Selim 24 Nisan 1512’de tahta çıktı.