Samed Behrengi

Samed Behrengi Bütün Öyküleri


Скачать книгу

Küçük Kara Balık’ın uyandığını görünce, tek ağızdan, “Günaydın!” diyerek selamladılar onu.

      Küçük Kara Balık onları hemen tanıdı:

      “Günaydın. Sonunda siz de peşimden yola düştünüz!”

      Ufak balıklardan biri:

      “Evet, ama korkumuz henüz geçmedi.”

      Bir başkası:

      “Pelikan kuşunu düşünmek rahatımızı kaçırıyor.”

      Küçük Kara Balık:

      “Siz çok fazla kafaya takıyorsunuz. Sürekli bunu düşünmek doğru değil. Yola çıktığımızda, korkunuz tamamen geçer.”

      Ama tam yola koyulacakları sırada, çevrelerindeki suyun yükseldiğini ve üstlerini kapadığını fark ettiler. Her yer kararmıştı ve kaçıp kurtulabilecek bir yer de görünmüyordu. Küçük Kara Balık, pelikanın kesesinin içine düştüklerini anladı hemen.

      Küçük Kara Balık:

      “Arkadaşlar! Pelikanın kesesinin içine düştük, ama kurtuluş yolumuz da tamamen kapanmış sayılmaz.”

      Ufak balıklar ağlayıp inlemeye başladılar. İçlerinden biri:

      “Buradan kaçış yolu yok artık. Bu senin suçun, bizi aldattın ve yoldan çıkardın!”

      Bir başkası:

      “Şimdi hepimizi yutacak, işimiz bitti artık!”

      Bir anda korkunç bir kahkaha sesi etrafı kapladı, gülen pelikan kuşuydu:

      “Ne de ufak balıklar yakalamışım! Hah hah hah… Sizin için gerçekten üzülüyorum! Hiç içim elvermiyor sizi yutmaya! Hah hah hah…”

      Ufak balıklar yalvarıp yakarmaya başladılar:

      “Çok sayın pelikan bey hazretleri! Biz sizin methinizi epey zamandır duyuyorduk. Lütfeder de mübarek gaganızı biraz aralayabilirseniz, biz de dışarı çıkarız ve sonsuza kadar sağlığınız için duacı oluruz.”

      Pelikan:

      “Ben sizi hemen yutup mideme indirmeyeceğim, birikmiş balığım var zaten şimdi, aşağıya doğru bir bakın…”

      Kesenin içinde birkaç tane irili ufaklı balık daha vardı. Ufak balıklar:

      “Saygıdeğer pelikan hazretleri! Biz bir şey yapmadık, suçsuzuz biz. Bu Küçük Kara Balık bizi yoldan çıkarıp kandırdı…”

      Küçük Kara Balık:

      “Korkaklar! Bu hileci kuşun yalvarıp yakarmanıza bakıp, sizi serbest bırakacağını mı sanıyorsunuz?”

      Ufak balıklar:

      “Sen de ne dediğini hiç bilmiyorsun! Şimdi görürsün pelikan bey hazretlerinin bizi nasıl affedeceğini ve seni de midesine indireceğini.”

      Pelikan:

      “Evet, sizi affediyorum, ama bir şartla.”

      Ufak balıklar:

      “Şartınız nedir, efendim?”

      Pelikan:

      “Tekrar özgürlüğe kavuşabilmek için bu lüzumsuz balığı boğun!”

      Küçük Kara Balık bir kenara çekildi ve ufak balıklara:

      “Kabul etmeyin! Bu hileci kuş bizi birbirimize düşürüp birbirimize öldürtmek istiyor. Benim bir planım var…”

      Ama ufak balıkların kafası, kendi dertleriyle o kadar yoğundu ki başka bir şey düşünmediler bile ve Küçük Kara Balık’ın başına üşüştüler. Küçük Kara Balık, kesenin arka tarafına çekildi ve kısık bir sesle:

      “Korkaklar! Her hâlükârda kapana kısıldınız ve kaçabilecek yeriniz de yok. Gücünüz de bana yetmez hem.”

      Ufak balıklar:

      “Seni boğmak zorundayız, özgürlüğe kavuşmak istiyoruz.”

      Küçük Kara Balık:

      “Aklınız başınızdan uçup gitmiş sizin! Beni boğacak olsanız bile yine de buradan kurtulamayacaksınız ki! Aldanmayın ona!”

      Ufak balıklar:

      “Sen bu tür laflarla kendi canını kurtarmaya çalışıyorsun. Yoksa bizi hiç düşündüğün yok.”

      Küçük Kara Balık:

      “Peki, o zaman size nasıl kurtulabileceğinizi göstereyim; ben şu ölmüş balıkların arasına karışıp kendimi de ölü gibi göstereceğim. O zaman bakalım pelikan sizi bırakacak mı? Eğer dediklerimi kabul etmezseniz şu hançerimle sizi parça parça edeceğim veya pelikanın kesesini yırtıp dışarı çıkacağım, siz de…”

      Ufak balıklardan biri sözlerini yarıda keserek bağırdı:

      “Yeter artık! Katlanamıyorum bu sözlere! Ühü… ühü… ühü…” diye ağlamaya başladı.

      Küçük Kara Balık onun ağlamasını duyunca:

      “Şu muhallebi çocuğunu niye getirdiniz yanınızda?”

      Sonra da minik hançerini çıkardı ve ufak balıkların karşısına geçti. Ufak balıklar Küçük Kara Balık’ın tavsiyesini kabul etmek zorunda kaldılar. Yalandan birbirleriyle kavga ediyormuş gibi yaptılar. Küçük Kara Balık ölü taklidi yaptı ve diğerleri de kesenin üstüne doğru çıkarak:

      “Sayın pelikan hazretleri! Şu lüzumsuz Kara Balığı boğup öldürdük…”

      Pelikan güldü:

      “Çok iyi ettiniz. Şimdi bu yaptığınızın ödülü olarak, midemde güzel bir gezinti yapabilmeniz için sizi canlı canlı yutacağım!”

      Ufak balıklar neye uğradıklarını şaşırdılar, bir şey demeye fırsat bile bulamadan pelikanın boğazından mermi gibi süratle aşağı doğru kaydılar ve işleri bitti.

      Ama Kara Balık, hemen o anda hançerini çekip, bir hamlede kesenin yan zarını yırttı ve dışarı çıktı. Pelikan acı içinde feryat edip başını suya soktu, ama Kara Balık’ı takip etmeyi başaramadı.

      Kara Balık yüzdü, yüzdü, yüzdü, sonunda öğle vakti oldu. Şimdi artık dağlar, dereler geride kalmış, nehir düz bir ovadan geçmekteydi. Sağdan ve soldan başka ırmak kolları da gelip birleşiyor ve nehrin suyunu birkaç kat artırıyordu. Küçük Kara Balık, suyun bu denli artmış olmasından mutluluk duyuyordu. Bir anda kendine geliverdi ve suyun dibinin görünmediğini fark etti. Bir o tarafa bir bu tarafa yüzüp dolandı, suyun kıyısı da görünmüyordu artık. O kadar fazla su vardı ki, Küçük Kara Balık içinde kaybolmuştu iyice. Ne tarafa doğru yüzse bir türlü sonu gelmiyordu suyun. Birdenbire, uzun ve irice bir hayvanın kendisine doğru şimşek hızıyla hücum ettiğini gördü. İki yanlı bir testeresi vardı burnunun ucunda. Küçük Kara Balık, bu testere balığının kendisini hemen şimdi parça parça edeceğini düşündü. Hemen irkilip kendine geldi, birden suyun yüzeyine çıktı, ardından hızla suya daldı dibi görebilmek için. Dibe doğru inerken büyük bir balık sürüsüyle karşılaştı, binlerce balık vardı, binler kere binlerce balık… Onlardan birine sordu:

      “Yoldaş! Ben yabancıyım, çok uzak yerlerden geldim. Burası neresi?”

      Balık, sürüdeki arkadaşlarına seslendi:

      “Hey, bakın! Bir tane daha!”

      Sonra da Küçük Kara Balık’a döndü:

      “Denize hoş geldin yoldaş!”

      Balıklardan bir diğeri:

      “Bütün