Italo Svevo

Zeno'nun Bilinci


Скачать книгу

kopacaktı. O durumda zaman istediği gibi ilerleyebilecekti çünkü artık zamanla derdim kalmazdı: Duracağım noktaya varmış olacaktım.

      Sonra Giovanni’nin başka bir aksiyomunu daha hatırladım ve ona sarıldım çünkü bana umut veriyordu. Tutkumu hastalığa dönüştüren o beş gün boyunca ona bağlı kalmayı başardım. Giovanni derdi ki bir tasfiyeden hiçbir fayda beklenmediğinde, tasfiyeye ulaşmak için acele etmeyin: Er ya da geç her iş kendi kendine tasfiye edilir, dünya tarihinin çok uzun olması ve çok az işin beklemede kalması bunun kanıtıdır. Tasfiye edilmediği sürece, her işin yine de yararlı bir yönde gelişebileceği umudu da yok olmaz.

      Giovanni’nin bunun aksini söyleyen başka aksiyomları olduğunu da biliyordum ama ben buna sarıldım. Zaten mutlaka bir şeye tutunmam gerekiyordu. İşleri benim lehime çevirecek yeni bir gelişme olmadan hareket etmemeye karar verdim. Ve bunun yüzünden öylesine bir hasara uğradım ki belki de bu nedenle sonradan hiçbir kararıma uzun süre bağlı kalamadım.

      Kararımı verdikten sonra Bayan Malfenti’den bir not aldım. Zarfın üzerindeki el yazısını tanımıştım, açmadan önce bana kötü davrandığı için pişman olduğunu, sarsılmaz kararlılığımın onu peşimden koşturmaya yettiğini düşünüp gururlandım. Oysa notta sadece gönderdiğim çiçekler için teşekkür anlamına gelen t. e. harflerini bulduğumda çaresizliğe kapıldım, kendimi yatağa attım, kararımdan vazgeçmemi önlemek için bedenimi çivilerle yatağıma sabitlemek istiyor, dişlerimi yastığıma geçiriyordum.

      Bu baş harfler nasıl da dalga geçer gibiydi! Benim kartvizitim üzerine yazdığım, bir kararımı dahası sitemimi ifade eden tarihten çok daha büyük bir anlam taşıyordu. I. Charles boynu vurulmadan önce remember9 demişti, Bayan Malfenti o günün tarihini düşünmüş olmalıydı! Düşmanımı hatırlamaya ve korkmaya teşvik etmiştim!

      Korkunç bir beş gün ve beş gece geçirdim, son ve başlangıç anlamına gelen gün doğumunu ve gün batımını seyrettim; her biri özgürlük vaktine, aşkım için yeniden çarpışma özgürlüğünün vaktine yaklaştırıyorlardı beni.

      Kendimi bu mücadele için hazırlıyordum. Artık Ada’nın benim nasıl hareket etmemi istediğini biliyordum. O zamanlar aldığım kararları çok kolay hatırlıyorum. Kolay çünkü daha yakın zamanlarda özdeş kararları almış durumdaydım, hem kararlarımı bir kâğıda yazmıştım, bugün hâlâ saklıyorum. Daha ağırbaşlı olacaktım. Bu da herkesi güldüren ve beni küçülten, çirkin Augusta’nın beni sevmesine Ada’nın ise beni aşağılamasına neden olan hikâyeleri anlatmayacağım anlamına geliyordu. Sonra her sabah sekizde uzun zamandır görmediğim ofisimde olma kararı vardı, Olivi ile haklarımı tartışmak için değil, onunla çalışmak ve zamanı geldiğinde haklarımı ondan devralmak için. Bunun o günden daha sakin bir zamanda gerçekleşmesi gerekiyordu, sigarayı da daha sonra bırakacaktım yani özgürlüğümü yeniden kazandığım zaman çünkü bu korkunç bekleme süresini daha da beter hâle getirmeye gerek yoktu. Ada mükemmel bir kocayı hak ediyordu. Bu yüzden kendimi ciddi okumalara adamak, her gün yarım saatimi jimnastik salonunda geçirmek ve haftada birkaç kez ata binmek gibi çeşitli kararlar da alacaktım. Günün yirmi dört saati bunlara ancak yeterdi.

      Ayrı kaldığımız günler boyunca acı bir kıskançlık, geçirdiğim tüm saatlere eşlik ediyordu. Birkaç hafta sonra Ada’nın kalbini kazanmak niyetiyle her kusurumu düzeltmeye girişmek, kahramanca bir amaçtı. Ama bu esnada olanlar?.. Ben kendimi zorlayıcı bir değişime mecbur bırakırken şehrin diğer erkekleri sessiz sedasız durur ve kadınımı benden almaya çalışmazlar mıydı? Bunların arasında benim gibi takdir görmek için çok fazla çabaya ihtiyacı olmayan biri de çıkabilirdi pekâlâ. Biliyordum ya da bildiğimi sanıyordum ki Ada, kendisi için doğru kişiyi bulduğunda âşık olmayı beklemeden evlenmeyi kabul ederdi. O günlerde ne zaman iyi giyimli, sağlıklı ve dingin bir erkekle karşılaşsam hemen ona kin besliyordum, sanki Ada için uygun bir adaymış gibi geliyordu bana. O günlerden en iyi hatırladığım şey, hayatımın üzerine bir sis gibi çökmüş olan kıskançlıktı.

      Artık olayların nasıl sonuçlandığını bildiğinize göre, Ada’yı benden alıp götürecekler diye kapıldığım korkunç kuşkuyu yinelemenin yeri yok. O acı dolu günler aklıma geldiğinde, müneccimlik yeteneğime büyük bir hayranlık duyuyorum.

      Geceleyin birçok kez Malfenti evinin pencerelerinin altından geçtim. Görünüşe göre orada, benim olduğum günlerdeki gibi eğlenmeye devam ediyorlardı. Gece yarısı ya da biraz daha erken, salondaki ışıklar sönüyordu. O sırada evi terk etmek zorunda kalan bir ziyaretçi tarafından görülme korkusuyla hemen kaçıp uzaklaşıyordum.

      Ama o günlerin her saatini azaba çeviren başka bir şey de sabırsızlıktı. Neden kimse beni sormuyordu? Giovanni neden harekete geçmiyordu? Beni ne evinde ne de Tergesteo’da görmeyince şaşırması gerekmez miydi? Yoksa evden uzaklaştırılmama o da mı razı gelmişti? Beni sormaya gelip gelmediklerini merak ettiğim için hem gece hem gündüz çıktığım yürüyüşleri yarıda kesiyor, koşa koşa eve geri dönüyordum. İçimdeki bu şüpheyle nasıl yatacağımı bilmiyordum, sorgulamak için zavallı Maria’yı da uykusundan alıkoyuyordum. En kolay ulaşılabilir olduğum yerde, evimde saatler boyunca bekliyor, yerimden ayrılmıyordum. Neticede kimse sormadı beni ve kendim harekete geçmeye karar vermeseydim, bugün hâlâ bekâr olacağım kesindi.

      Bir gece kulübene oyun oynamaya gittim. Babama verdiğim bir söze saygısızlık etmemek için yıllardır oraya adım atmamıştım. Bana bu sözün artık bir değeri yokmuş gibi geliyordu çünkü babam benim bu acı verici durumlarımı, kendimi oyalamam gerektiğini öngöremezdi. İlk başta bir servet kazandım ancak bu canımı sıktı çünkü bana aşktaki talihsizliğimin telafisi gibi geldi. Sonra kaybettim ve tekrar canım yandı çünkü aşkta kaybettiğim gibi kumarda da yenildiğimi düşündüm. Kısa süre sonra oyundan tiksindim: Bana layık değildi, hele Ada’ya hiç değildi. Bu aşk beni arıtmıştı çok!

      Ayrıca o günlerden biliyorum ki aşkla ilgili hayaller katı gerçekler karşısında yok olup gider. Hayallerim bambaşka bir şeydi artık. Aşk yerine zafer düşlüyordum. Bir defasında uykum Ada’nın ziyaretiyle güzelleşti. Gelin gibi giyinmişti ve yanımda mihraba doğru yürüyordu ancak yalnız kaldığımız o zamanda bile sevişmedik. Ben onun kocasıydım, “Bana böyle davranılmasına nasıl izin verdin?” diye sorma hakkına sahiptim ya, bu bana yetmişti, başka hiçbir hak umurumda değildi.

      Çekmecelerimden birinde Ada’ya, Giovanni’ye ve Bayan Malfenti’ye hitaben karaladığım birkaç mektup duruyor hâlâ. O günlerden kalma. Bayan Malfenti’ye uzun bir yolculuğa çıkmadan önce veda ettiğim basit bir mektup yazmışım. Ama böyle bir niyetim olduğunu hatırlamıyorum: Kimsenin beni aramaya gelmeyeceğinden emin olmadan şehri terk edemezdim. Gelip beni bulamazlarsa ne büyük talihsizlik olurdu! Mektupların hiçbiri adresine gönderilmedi. Sanırım onları sırf düşüncelerimi kâğıda aktarayım diye yazmıştım.

      Uzun yıllar kendimi hasta olarak gördüm ancak kendimden çok, başkalarının acı çekmesine neden olan bir hastalıktı bu. “Üzüntü” illeti ile böyle tanıştım işte, beni çok mutsuz eden birtakım tatsız fiziksel duyulardan oluşuyordu.

      İşte şöyle başladılar… Bir gece saat bir civarlarında uykum kaçtı, yatağımdan kalktım ve gecenin ortasında daha önce hiç bulunmadığım bu nedenle de hiçbir tanıdığın olmadığı bir banliyo kafesine varana kadar yürüdüm: Kimseyle karşılaşmadığımdan çok memnundum çünkü daha yatağımdayken Bayan Malfenti ile bir tartışmaya tutuşmuştum, yürürken devam edecektim kimsenin karışmasını istemiyordum. Bayan Malfenti, bana yeni suçlamalarda bulundu. Kızları ile “oyuncak gibi” oynamaya kalkıştığımı söyledi. Eğer böyle bir şeyi denemişsem