Italo Svevo

Zeno'nun Bilinci


Скачать книгу

ailesi tarafından zorlanan genç kızın hikâyesini anlatan, alışılagelmiş popüler bir roman beliriyordu. Ama ben buna izin veremezdim. Ada’yla, yani sadece Ada’yla konuşmak zorunda olmamın başka bir nedenini de bulmuştum. Hazırladığım o hazır soruyu, ona yöneltmek de yeterli olmayacaktı. Gözlerinin içine bakacak ve ona “Beni seviyor musun?” diye soracaktım. Eğer evet derse onu kollarımla sarıp içtenlikle titrediğini hissedecektim.

      Bu yüzden kendimi her şeye hazırlamışım gibi geldi bana. Oysa bu tür bir sınava, konuşmada kullanacağım metin sayfalarını gözden geçirmeyi unutarak geldiğimi fark etmiş olmam gerekirdi.

      Beni yalnızca geniş salonun bir köşesinde oturan Bayan Malfenti karşıladı ve kızların nerede olduğunu sormama fırsat vermeden hararetli bir sohbete koyuldu. Bu durum dikkatimi dağıttı ve doğru zaman geldiğinde unutmuş olmamak için dersimi aklımda tekrar etmeye koyuldum. Birdenbire, bir borazan çalmış gibi dikkat kesildim. Hanımefendi bir ön söze başlamıştı. Bana kendisinin ve kocasının arkadaşlığından ve küçük Anna da dâhil olmak üzere tüm ailenin sevgisinden söz etti. Birbirimizi nicedir tanıyorduk. Dört ay boyunca her gün görüşüyorduk.

      “Beş!” diye düzelttim, gece boyu hesaplamış, ilk ziyaretimin sonbaharda yapıldığını ve şimdi tam ilkbaharda olduğumuzu anımsamıştım.

      Hanımefendi sanki hesaplamayı gözden geçirmek istiyormuş gibi düşünerek sonunda: “Evet beş!” dedi. Sonra bir sitem havasıyla “Bana öyle geliyor ki Augusta için artık tehlike arz ediyorsunuz.”

      “Augusta mı?” diye sordum yanlış duyduğumu düşünerek.

      “Evet!” diye onayladı hanımefendi. “Ona umut veriyorsunuz, bu yüzden de tehlikeli bir durumdasınız.”

      Naifçe hislerimi açığa çıkardım.

      “Açıkçası gözüm Augusta’yı görmüyor bile!”

      Şaşırmış -ya da bana öyle geldi- daha da doğrusu üzülmüş gibi bir hareket yaptı.

      Bu esnada bu yanlış anlaşılma gibi görünen şeyin, ne kadar önemli olduğunu hemen kavradım ve nasıl düzeltebilirim diye kafa yormaya başladım. Beş ay boyunca Ada’yı incelemek niyetiyle geldiğim ziyaretlerimi gözden geçiriyordum. Augusta ile birlikte bir şeyler çalmıştık, hatta bazen beni dinlediği için onunla Ada’dan daha fazla konuşmuştum ancak kendi onayını ekleyerek Ada’ya anlatabilsin diye yapmıştım bunu. Hanımefendiye durumu net bir şekilde açıklayıp Ada’ya yönelik hedeflerimi anlatmalı mıydım? Ama kısa bir süre önce, Ada ile yalnız konuşmaya ve onun ruhunda ne var diye anlamaya karar vermiştim. Belki de Bayan Malfenti ile açıkça konuşsaydım işler tersine dönerdi, yani Ada ile evlenemeyecek olsaydım bile Augusta ile de evlenmezdim. Bayan Malfenti’yi görmeden önce aldığım kararın kendime rehberlik etmesine izin vererek bana söylediği şaşırtıcı şeyleri duyduktan sonra sessiz kaldım.

      Yoğun bir şekilde düşünüyordum ama biraz kafam da karışmıştı. Anlamak istiyordum, öngörmek istiyordum, hem de hemen. Gözlerinizi çok fazla açtığınızda etrafınızı pekiyi göremezsiniz. Beni evden atmak isteyebilecekleri olasılığını düşündüm. Bana bunu göz ardı edebilirmişim gibi geldi. Çünkü masumdum, korumak istedikleri Augusta’ya kur falan yapmamıştım. Ama belki Ada’yı korumak için Augusta hakkında niyetlerim olduğunu öne sürmüşlerdi. Artık bir kız çocuğu olmayan Ada’yı bu yolla mı koruyorlardı? Rüyalarım dışında saçına bile el sürmediğime emindim. Gerçekte yapabildiğim, sadece eline dudaklarımla dokunmaktı. O eve girmekten menedilmek istemiyordum çünkü ayrılmadan evvel, Ada ile konuşmak istiyordum. Bu yüzden titrek bir sesle sordum:

      “Siz söyleyin hanımefendi, kimseyi rahatsız etmemek için ne yapmalıyım?”

      Tereddüt etti. Bağırarak düşünen Giovanni ile bu konuşmayı yapmayı tercih ederdim. Sonra kararlı ama sesinden açıkça anlaşılan nazik görünme çabasıyla şöyle dedi:

      “Bir süre bize daha seyrek gelmelisiniz. Yani her gün değil de haftada iki veya üç kez.”

      Bana, kaba bir şekilde gitmemi ve asla geri dönmememi söyleseydi kesinlikle Ada ile ilişkimi netleştirebileyim diye, bana en azından bir ya da iki gün daha hoşgörülü davranması için ona yalvarırdım. Ancak korktuğumdan daha yumuşak olan bu sözler, bana kızgınlığımı ifade etme cesareti verdi:

      “İsterseniz bu eve tek bir adım atmam daha!”

      Umduğum gibi davrandı. Hemen itiraz etti, tekrar hepsinin bana duyduğu saygıdan bahsetti ve ona gücenmemem için bana yalvardı. Cömert davrandım, ona istediği her şeyi verebileceğimi söyledim, yani o eve dört veya beş gün gelmekten kaçınacaktım, haftada en çok iki veya üç kez gelecektim ve her şeyden önce de kendisine kırgınlık beslemeyecektim, bunun için söz verdim.

      Bu sözleri verdikten sonra, onları yerine getireceğimi de göstermek için gitmeye yeltenerek ayağa kalktım. Hanımefendi hemen gülerek itiraz etti:

      “Benim için hiçbir tehlikeniz olmadığına göre kalabilirsiniz.”

      Ancak o zaman hatırladığım önemli bir işim için çıkmak zorunda olduğumu söyleyerek beni bırakmasını istedim, başıma gelen bu olağanüstü macerayı daha iyi düşünebilmek için sabırsızlanıyordum, hanımefendi ise ona kızgın olmadığımın bir kanıtı olarak yanında kalmam için ısrar etti. Bu yüzden kaldım ve hanımefendinin moda, tiyatro, ilkbaharın kuraklığı konusundaki gevezeliğini dinleme işkencesine katlandım.

      Ancak kısa bir süre sonra, kaldığım için memnun oldum çünkü daha fazla açıklamaya ihtiyacım olduğunu fark ettim. Artık dinleyemez olduğum hanımefendinin sözünü hiç aldırmadan kesiverdim:

      “Peki, ailedeki herkes beni bu evden uzak tutmaya niyetlendiğinizi bilecek mi?”

      İlk başta yaptığımız anlaşmamızı unutmuş gibiydi. Sonra itiraz etti:

      “Bu evden uzak tutmak mı? Olur mu öyle şey, sadece birkaç günlüğüne dikkat etmenizi rica ettim. Ben kimseye söylemeyeceğim, kocama bile ve siz de aynı takdiri kullanacak olursanız gerçekten minnettar olurum.”

      Bunun için de söz verdim, ayrıca neden bu kadar sık görülmediğime dair bir açıklama istenirse çeşitli bahaneler bulacağıma da söz verdim. O an için hanımefendinin sözlerine güvendim ve aniden ortadan kayboluşuma Ada’nın şaşırıp üzüleceğini düşündüm. Çok hoşuma gitti bu fikir!

      Sonra öylece durdum, bir ilham gelir de beni yönlendirir diye düşünüyordum, hanımefendi ise o esnada son zamanlarda iyice pahalılaşan yiyeceklerin fiyatlarından bahsediyordu.

      İlhamın yerine Giovanni’nin kendisinden büyük ama aklı ondan daha küçük kız kardeşi Rosina hala geldi. Yine de bazı ahlaki özellikleri ile kimin kız kardeşi olduğunu belli ediyordu. Her şeyden önce kişinin kendi hakları ve başkalarının görevleri konusunda -dediğini yaptırmayı sağlayan herhangi bir silahtan yoksun olduğu için hayli gülünç olan- sürekli öne sürdüğü bir fikri ve sesini çabucak yükseltme zaafı vardı. Kardeşinin evinde o kadar çok hakkı olduğuna inanıyordu ki -daha sonra öğrendiğim gibi- uzun süre Bayan Malfenti’yi evde davetsiz bir misafir olarak görmüştü. Bekârdı ve her zaman en büyük düşmanı olarak bahsettiği hizmetçisi ile yaşıyordu. Ölürken karıma, ona bakan hizmetçi gidene kadar evini korumasını rica etti. Giovanni’nin evindeki herkes, saldırganlığından korktuğu için ona katlanıyordu.

      Hâlâ oradan ayrılmamıştım. Rosina hala, yeğenleri arasında Ada’yı hep ayrı tutardı. Arkadaşlığını kazanma arzusu duydum ve ona söyleyebilecek sevimli bir sözcük aradım. Onu en son gördüğümde -yani bir anlığına şöyle bir süzmüş yüzüne bakma ihtiyacı hissetmemiştim- yeğenlerinin, o gider gitmez iyi görünmediği hakkında