Italo Svevo

Zeno'nun Bilinci


Скачать книгу

öğleden sonrayı birlikte, üç genç hanımla, o salonda ancak şimdi oturduğumuz tarafta değil de diğer tarafta oturarak geçirdiğimizi hatırlatmak zorunda kaldım. Ben kendisiyle ilgileniyormuş gibi görünmek istemiştim ancak açıklama talep edince, iş uzayıp gitmişti. Sahtekârlığım üzerimde ağırlaştı ve gerçek bir işkenceye dönüşüverdi.

      Bayan Malfenti gülümseyerek araya girdi:

      “Yoksa Rosina halanın şişmanladığını mı kastettiniz?”

      Hay aksi şeytan! Kardeşi gibi çok iri olan ve yine de kilo vermekten umudu kesmeyen Rosina halanın kızgınlığının nedeni burada yatıyordu.

      “Şişmanlamış mı? Asla hayır. Ben sadece yüzünün rengi hayli yerinde demek istemiştim.”

      Sevecenliğimi sürdürmeye çalışıyor, küstahça bir söz etmemek için kendimi zor tutuyordum. Rosina hala yine de tatmin olmuş görünmüyordu. Son zamanlarda hiç hasta olmamıştı ve neden bana hasta göründüğünü hiç anlamadı. Bayan Malfenti de ona hak verdi:

      “Aksine, renginin hiç değişmemesi, onun özelliklerinden biridir, öyle değil mi ne dersiniz?”

      Öyle dedim. Gerçekten de başka ne diyebilirdim? Hemen ayrılmak istedim. Gönlünü almak umuduyla Rosina halaya sıcakkanlılık ile elimi uzattım ama o, elimi sıkarken bile başka yöne bakıyordu.

      Evin eşiğinden dışarı adım atar atmaz ruh hâlim değişti. Dünya varmış! Rosina halayı memnun etmeye çalışmak ya da Bayan Malfenti’nin niyetlerini çözmek zorunda değildim artık. Aslında eğer Rosina hala kabaca araya girmeseydi, dümenci Bayan Malfenti amacına ulaşacak ve ben de o evden iyi muamele gördüğüm için mutlu bir şekilde uzaklaşacaktım. Merdivenlerden atlaya atlaya indim. Rosina halanın hareketleri neredeyse Bayan Malfenti’nin söylediklerinin açıklaması olmuştu. Bayan Malfenti birkaç gün evinden uzak durmamı önermişti. Pekiyi kalpli, sevgili hanımefendi lütfettiler! Onu, beklentilerinin ötesinde memnun edecektim, bir daha hiç görmeyecekti beni! Halaları ve hatta Ada bile bana işkence etmişti. Ne hakla yaparlardı bunu? Evlenmek istediğim için mi? Ama artık bunu düşünmeyecektim! Özgürlük ne de güzeldi!

      Bir çeyrek saat boyunca birçok duygu eşliğinde sokaklarda dolaştım durdum. Sonra daha fazla özgürlüğe ihtiyacım varmış gibi geldi bana. O eve bir daha adım atmayı istemediğimi kesin olarak belirtmenin bir yolunu bulmalıydım. Bir mektup ile veda etme fikrini kafamda eledim. Niyetimi açıkça bildirmezsem daha da üstten alarak bağımızı koparmış olacaktım. Giovanni ve tüm ailesini unutacaktım işte o kadar!

      Kararımı bildirecek nazik ve zarif biraz da ironik bir yöntem buldum. Bir çiçekçiye koştum, muhteşem bir çiçek buketi seçtim ve üzerine tarih dışında hiçbir şey yazmadığım bir kartvizit iliştirip Bayan Malfenti’ye gönderdim. Daha fazla bir şey yazmaya gerek yoktu. Asla unutmayacağım bir tarihti bu ve belki de Ada ve annesi de unutmayacaktı: 5 Mayıs, Napolyon’un ölüm yıl dönümü.

      Sevkiyat hızlıca düzenlenecekti. Aynı gün gitmesi çok önemliydi.

      Ama sonra? Her şey yapılmıştı, hem de her şey çünkü yapılacak başka bir şey kalmamıştı! Ada tüm ailesiyle benden kopmuştu artık ve buna karşılık hiçbir şey yapmadan yaşamak zorunda kalacaktım, içlerinden birilerinin beni aramaya gelmesini ve bana başka bir şey yapma veya söyleme fırsatı vermesini bekleyecektim.

      Düşünmek için ofisime kapandım. Eğer acı veren sabırsızlığıma yenik düşseydim, çiçek buketimden önce oraya varma telaşıyla yerimden fırlayıp o eve doğru yola koyulurdum. Bir bahane bulurdum elbet. Şemsiyemi unutmuş olabilirdim pekâlâ!

      Ama böyle bir şey yapmak istemedim. O çiçek demetini göndererek korunması gereken güzel bir tavır takınmıştım. Şimdi bir şey yapmadan beklemek zorundaydım çünkü bir sonraki hamle onlarındı.

      Ofisimde kendimle baş başa kalıp rahatlayacağımı sanıyordum ama bu hareketimle ancak gözyaşlarına boğulmuş umutsuzluğumun nedenini açıklayabildim: Ada’ya âşıktım. Bu fiili doğru kullanıp kullanmadığımı henüz bilmiyordum ve bu yüzden incelemeye devam ettim. Sadece benim olması yetmezdi, eşim olmasını da istiyordum. Olgunlaşmamış vücudundaki o mermer yüzüyle, sonsuza dek kendisine öğretemeyeceğim ve sonsuza dek vazgeçtiğim ruhuma anlam veremediği ağır başlılığı ile onu istiyordum, o bana zekâ ve çalışma ile dolu bir hayatı öğretecekti. Her şeyi ile istiyordum onu ve ondan her şeyi istiyordum. İncelemem sonunda, kullandığım fiilin pek bir doğru olduğu sonucuna vardım: Ada’ya âşıktım.

      Bana yol gösterebilecek çok önemli bir şey düşünmüşüm gibi geldi. Artık tereddüt etmek yoktu! Beni sevip sevmediğini umursamıyordum. Onu elde etmeye uğraşmak zorundaydım ve eğer bu kararı Giovanni verebilecekse Ada ile konuşmaya gerek yoktu. Her şeyi açığa kavuşturup mutlu olacak ya da yaşadıklarımın hepsini unutup hastalığıma deva arayacaktım. Bekleyip de neden acı çektirecektim ki kendime? Ada’yı kesinlikle kaybettiğime emin olursam -ve bunu sadece Giovanni’den öğrenebilirdim- zamanla mücadele etmeme gerek kalmazdı, onu ittirmem gerekmezdi, o da yavaşça akmaya devam ederdi. Bir varış noktası her zaman dingindir çünkü zamandan kopuktur.

      Hemen Giovanni’yi aramaya koyuldum. Gidilecek iki yer vardı. Biri, atalarımız öyle dedi diye aynı şekilde anmaya devam ettiğimiz Yeni Evler Caddesi’ndeki ofisiydi. Gün batımında pek yoğun olmayan, deniz kıyısına çok yakın bir sokağı gölgeleyen, yüksek, eski evler arasında hızlıca ilerleyebildim. Yürürken ona söyleyeceklerimi nasıl kısa tutarım diye düşündüm. Aslında kızıyla evlenme kararımı söylemem yeterliydi. Ne kalbini kazanmak ne de ikna etmek zorundaydım. İş adamıydı neticede, sorumu duyar duymaz bana ne cevap vereceğini bilirdi. Ancak, böyle bir durumda kendi dilimde mi yoksa lehçede mi konuşmalıyım diye endişeleniyordum.

      Ne var ki Giovanni çoktan ofisten ayrılmış ve Tergesteo’ya gitmişti bile. Hemen tekrar yola koyuldum. Daha yavaş yürüyordum bu sefer çünkü borsada onunla baş başa konuşabilmek için uzun süre beklemek gerekeceğini biliyordum. Cavana yoluna vardığımda, dar sokağı tıkayan kalabalık yüzünden daha da yavaşlamak zorunda kaldım. O kalabalığın içinden geçmek için uğraşırken saatler boyu aradığım aydınlanmayı nihayet yaşadım. Augusta’nın bana âşık olması ve Ada’nın da bana karşı en ufak bir his beslememesi gibi basit bir nedenden ötürü Malfenti ailesi Augusta ile evlenmemi istiyordu, Ada ile evlenmemi ise istemiyorlardı. Ada bana karşı en ufak bir şey hissetmiyordu, aksi olsa bizi ayırmaya kalkışmazlardı. Bana Augusta için tehlikeli olduğumu söylemişlerdi ama beni severek kendini tehlikeye atan oydu. O anda her şeyi, sanki aileden biri bana söylemiş gibi çok net bir şekilde anladım. Ayrıca Ada’nın o evden uzaklaşmam konusunda ailesi ile hemfikir olduğunu da tahmin edebiliyordum. O bana âşık değildi ve kız kardeşi bana âşık olduğu süre boyunca da o bana âşık olamazdı. Kalabalık Cavana Sokağı’nda tek başıma oturup düşündüğüm ofisimden daha iyi düşünmüştüm.

      Bugün beni evliliğe götüren o unutulmaz beş günün hatırasına geri döndüğümde, zavallı Augusta’nın beni sevdiğini öğrenince ruhumun yumuşamadığına şaşıyorum. Malfentilerin evinden kovulmuştum ya sırf bu yüzden Ada’yı daha bir öfkeyle seviyordum. Bayan Malfenti’nin beni boş yere uzaklaştırdığı açıktı, ben o evde kalıyordum Ada’nın çok yakınında, Augusta’nın kalbinde ama beni rahatlatmıyordu bu fikir. Dahası Bayan Malfenti’nin beni Augusta için bir tehlike olmam hususunda suçlayıp onunla evlenmem için bana bir davet sunması yeni bir aşağılama olarak geliyordu. Bana âşık olan bu çirkin kızı küçümsüyordum, buna rağmen benim âşık olduğum güzeller güzeli kız kardeşinin, beni aynı şekilde küçümsemesine izin vermiyordum.

      Adımlarımı hızlandırdım ama yoldan sapmıştım, kendi evime doğru yol alıyordum. Giovanni ile konuşmama