misl-ü-adîl!
Melik
Edelim gayri mebhasi tebdîl!
Neye lâzım o bî-sebeb evsâf?
Borcumuzdur adâlet-û-insâf,
Halka zulmetsem iştikâ vârid;
Adl için şahsını senâ bârid.
Şüphesiz hâtırında olsa gerek
Ki bana arzıhâl ile gelerek,
Eylemiştin geçende arz-ı cemâl;
Şunu etmişti mahzarın icmâl:
“Akrabamı zaman helâk etti.
Vâlideynim vefât edip gitti.
Bîkesim, pâdişâhım! imdâd et!
Dilenir bir yetîmeye dâd et!
Pençe-i fâkadan rehâ bulsun;
Sana gelsin de câriyen olsun!”
Ediyorken bunu sözün ifhâm,
Şunu etmiş idi yüzün îhâm:
“Ne kadar kaadir olsa, şâhı bugün
Ederim bir nigâh ile düşgün!
Ne kadar âkıl olsa ehl-i fünûn
Bendeki fenn ile olur mecnûn!
Ey melik Nâsır, ey şeh-i nâdir
Ey kerâmât-ı sulh ile kaadir,
Ey fütûh-i cihâdı nâ-mahsûr,
Seni bend eyledim, benim mansûr!”
Zâhiren bir recâ gelirdi sözün;
Bâtınen emrederdi sanki gözün.
Ben de ettim, hemen görüp makbûl,
Emri infâz ile recâyı kabûl!
Seni tahlîs ile zarûretten,
Ya’ni âzâd edip esâretten,
Kendim oldum bugün esîr-i havâ!
Tezer
(şerm-i sun’i ile)
Bu kadar âcizâne söz ne revâ…
(kalbî)
Ne denir böyle vakf-ı dehşet iken?
Melik
Rıfk ile matlabın maişet iken,
Aldığın gönlüm oldu cebrederek!
Tezer
(kalbî)
Çıkacak bir netîce sabrederek!
(Melik’e yaklaşa yaklaşa)
Pâdişâhımdınız o gün ancak,
Sizdiniz hâlime muîn olacak.
O sebepten ben ettim istimdâd;
Siz de şâhâne ettiniz imdâd.
Şimdi de mübtelây-ı sevdâyim!
Yine de eski hürmetim dâyim.
Lütfunuz önce bâis-i ikbâl;
Şimdi de ünsünüz teselli-i bâl.
Önce kurtardınız mezelletten!
Sonca kurtarmayın bu illetten!
Ne olur böyle haşre dek yatsam,
Derdinizle mezâra can atsam?
Afvedin, çok tecâvüz ettimse.
Suçlu olmaz severse bir kimse!
Melik
(kalbî)
Bizi iğfâl için olan bu kelâm
Yine gaayetle dâfi’i âlâm!
Beni soymak murâdı ber-takrîb.
Bilerek gafletim ne emr-i garîb!
(ciddi)
Çektiğin gammış, ettiğinse suâl;
Arzıhâlinde gördüğüm bu meâl.
—Ne ise— buldun intiâşa zafer.
Arz-ı hâl eylemek benim bu sefer:
Şimdi de ben sana suâl edeyim…
Tezer
Dünkü fermânınızsa ben gideyim.
Onu infâza kudretim mefkuud!
Melik
(handan)
Yine mümkindir iddihâr-ı nükuud:
Verilir aylığın gidersen hem.
Tezer
(mütehazzin)
Gönlünüz böyle mi olur mülhem?
Melik
Mülhem olmak değil bu; istifhâm.
Tezer
Tardedin! Mültezem değil ithâm.
Melik
Maksadın durmamaksa bir söz kes.
Tezer
Yere geçsin benim gibi bîkes!
(tebâkî ederek)
Emriniz doğrusu keder-bahşâ!
Melik
Gitmeyi istemez misin?
Tezer
Hâşâ
Melik
Durmak ister misin?
Tezer
Emin olunuz!
Sarayı terk eder isem kulunuz,
Ölürüm bir belâlı mastabada!
Melik
Bildiğin kimse yok mu Kortoba’da?
Tezer
Durmak isterdi gönlüme sorsam,
Günde bin kerre mahvolup dursam!
Bildiğim varsa sizsiniz, meliğim
Buna şâhid değil mi tazeliğim?
Olamaz sizden ayrı gönlüm şen;
Bir cehennem gelir bana gülşen!
Yaşasam meskenim mezâristân!
Ölmeden hamr ile yıkar mestân!..
Hele ölsem de sonra zındanda,
Belki na’şim kalırdı meydanda!
Melik
(handân)
Bizce gerdûne-i perî-i garâm
Çift olur vâsıl-ı semây-ı merâm.
Kimse benden tek olmasun rencûr
Kaailim ben olur isem mehcûr!..
Birine varsa rağbetin bilfarz,
Farz olur tahliyen edersen arz;
Ona arzeylerim seni derhâl.
Tezer