Abdülhak Hamit Tarhan

Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis


Скачать книгу

gelmekliğimse hasretten.

      Ona etti müzâyakam tahrîk,

      Sana etti muâşakam teşrîk.

      Oraya rıhletim hayâletdir,

      Buraya avdetim asâletdir.

      (Rişar torbayı alır.)

      Ona gitmiş idim o zillet ile,

      Sana geldim fakat bu devlet ile.

      (Torbayı alır.)

      Sende görmek için bu umrânı,

      İrtikâb eyledim o husrânı.

      (Rişar torbayı alır.)

      Vasl için kaail-i firak oldum.

      (İkisi de torbayı tutarlar.)

      Seni gaaib edip seni buldum.

      (torbayı çekip almağla yürüyerek)

      Kal saâdetle… Şimdilik gideyim.

      Rişar

      (ta’kib ile)

      Gidiyor mu? Aman!..

      (Tevkif eder.)

      Tezer

      (kurtularak)

      Bırak!..

      Rişar

      Ne deyim!

      Gidiyorsun edip esîr-i firak;

      Torbayı bâri alma, bende bırak!

      Tezer

      (handan, torbayı atarak)

      Hepsi zâten senin!..

      (kaçarak giderken)

      Rişar

      Ne az müddet!

      Tezer

      Gecikirsem melik eder hiddet.

      (kaybolur)

      İKİNCİ FASIL

      Bir harabe, nısf-ul-leyl, ay batıp çıkar

      BİRİNCİ MECLİS

      Rişar tek-ü-tenhâ gezinir

      Rişar

      Yine bak tâzelendi efkârım;

      Bunda bir hîle, bir habâset var!

      Bende de âlime verâset var;

      Anı fi’len revâ mı inkârım?

      İntikaam almada var ısrârım.

      Daha da pek cüvân-u-dilber, âh!

      Fakat ağyar ile berâber âh!

      Bunu caiz mi kalben ikrârım?

      Geçemem ben bu hakk-ı müsbetden.

      İntikaam almalı o nekbetden!

      (Torba elinde gezinir.)

      Edeyim ırzımı bu gün ikmâl,

      Yarın olsam da kaailim hammâl,

      Çok olursa ne sûd eğer pârem!

      Yok olup gitti nuhhe-i âmâl!

      İrtikâba nasıl değer pâre,

      Irza fâik midir meğer pâre?

      Ne var etsem şu kîseyi pâmâl?

      Bu değil ya benim ciğer-pârem!

      (torbayı yere atıp çiğnedikten sonra)

      Geçemem ben bu kanlı hülyâdan.

      Öc alıp gitmeli şu dünyâdan!

      (ba’d-et-tevakkuf)

      İntikaam, âh, o bir kudurmuş kelb!

      Dişleri gönlüme değip gûyâ

      Etti her zerremi şerâreye kalb!

      Bende her hisse şimdi galibdir!

      Neye mâliksem etti gasb ile selb;

      Hiç gözümde değil bugün dünyâ!

      Bu fürûzân olan cerîha-i kalb

      Kan ile ıntıfâyı tâlibdir!

      Sâbitim ben bu fikr-i ahsende.

      Kalmaz âhım benim Tezer sende!

      (Ay doğar. Rişar hitâbda devâm ile)

      Berka benzer hayâtımız çâlâk;

      Bitme yok seyl-i mihnetinde yine.

      Ki anın cûsiş-i peyâpeyine

      Kalbolur mâlik olduğun emlâk.

      Hele bulmaktayım tesellîmi:

      Seni ben mutlak eylerim ihlâk!

      Kanda görsem bütün şu iklîmi.

      Âteşe yansa serteser eflâk,

      Yine ben senden ahz-i sâr ederim!

      Hûnum olsan seni nisâr ederim!

      (birdenbire tegayyür ve teessür ederek)

      Ay gibi ayda bir eder de zuhûr,

      Yine ben gözlerim onu her ân?

      Sâniye sür’atinde olsa şühûr,

      Râzıyım ömrüm eylesin güzerân.

      Geçmiyor firkatiyle bir sâat;

      Sanki ömrüm benim tedennîde!

      Yine can vaslını temennîde;

      Sanki mahvında gözlüyor sür’at!

      (meshûr-ı havâ)

      Severim ba’zı ben şeb-i târı;

      Veririm subh-ı nevbahârı ana!

      Dûş-i nâzında zülf-i zer-târı,

      Görünür yârımın hayâli bana:

      Yetişip hâl-i ıztırâbımda,

      Yüzüme nûr-i hüsnünü serper;

      Sanırım bir perî-i zerrin-per

      Dolaşır külbe-i harâbımda!

      (Bükâ eder.)

      Çekil ordan, çekil, git ey mehtâb!..

      Acabâ kimledir o hem-sohbet?

      Ettiğim nâleler olup da musîb,

      Gelecek mi aceb bana nevbet?

      Şüphesiz şâha eyledi rağbet!

      Harem-i vuslatı olunca nasîb,

      Ona da âşık oldu şâh elbet!

      (koynundan Tezer’in el yapması resmini çıkararak)

      Bu ne, yâ Rab, nedir bu hüsn-ü-cemâl?

      Mütecessim mi nuhbe-i âmâl?

      Buna binlerce şâh olur çâker!

      Ne kadar etse fikrini i’mâl,

      Bunda âciz mi kalmaz ehl-i kemâl?

      Ah, bak bak, ne de melek-peyker!

      Resmi ressâm-ı kudreti vâlih

      Edecek raddelerde câzibedâr!

      Düşünün kendisi ne âfetdir!

      Bu