Abdülhak Hamit Tarhan

Tezer yahut Melik Abdurrahmân-is-sâlis


Скачать книгу

yalan söylemek mi bîkeslik?

      İ’timâd etmiyorsunuz ne desem!

      Öldürün nezdinizde kâzib isem!

      Melik

      Maksadım derdine devâ bulmak.

      Tezer

      Bana derman şu anda mahvolmak!

      İnanırlardı belki öldüğüme!

      Kaailim ölmeden gömüldüğüme!

      (Melikte nîm-nigâh ile tecessüs-i teessür ettikten sonra dizlerine kapanarak bir hande-i mahremâne ile)

      Yine mi kanmıyorsunuz sözüme?

      (Melik düşünür.)

      Ne için bakmıyorsunuz yüzüme?

      (daha mahremâne)

      Beni bir kerre okşasan ne çıkar?

      Melik

      (bağteten)

      Sen çıkarsın! Demek ki fitne çıkar!

      Tezer

      (eli belinde)

      Size bilmem nasıl yemîn etsem?

      Pâdişâhım! Cihanda yok kimsem!

      Zahmetim, râhatim sizinçündür.

      İlletim, sıhhatim sizinçündür.

      (eliyle muttasıl melikin miyânını arayarak)

      Yeter Allâh için beni üzme!

      Melik

      (kalbî)

      Bilirim sözlerin bütün düzme!

      Tezer

      (kalbi ve daima tecessüste)

      Neresinde aceb sinân-ı zeri?

      (cehrî)

      Anladım! Sevmiyorsunuz Tezer’i.

      Sonra nadim kalırsınız lâkin,

      O zaman istifâde nâ-mümkin.

      (Melik’in hançerini gasbedercesine alıp)

      Hele buldum: Bu bir yemîn olsun!

      Öleyim gönlünüz emîn olsun!

      (İntihar edecek olur.)

      Melik

      (men’ ile)

      Neden ettin ya ölmeğe istek?

      Tezer

      Buradan çıkmasın vücûdum tek!

      Melik

      (istiâde-i hançerle)

      Neye lâzım? Sadâkatin derkâr.

      Neye lâzım ki etmedin inkâr?

      Tezer

      (ba’d-et-teneffüs)

      Beni etmekle lutfa müstağrak,

      Sizsiniz cümleye bedel olarak

      Rağbet-û-hürmet ettiğim insân,

      Şükrüne âciz olduğum ihsân!

      Bir benim, bir de siz şu dünyâda,

      Başka kim varsa hepsi rü’yâda,

      Hepsi gaaibde, hepsi ayn-i hayâl;

      Yalınız biz varız bize meyyâl!

      Sanki âlemde kimse yok da Tezer

      Yalınız Zât-i Şevketinle gezer!

      Bu kızı vermeyin, bugün alınız,

      Ki giderse yarın kalır yalınız!

      Melik

      Ne kadar doğru yolda etse sülûk,

      Âleme bed gelir zehâb-ı mülûk,

      Halk onun aybını görüp söyler,

      İyi de olsa çok beyenmezler.

      Seni herkes benimle bir görerek,

      Cebren almış deyip darılsa gerek.

      Tezer

      (muğber)

      Beni teb’îd edin de görsünler.

      Sonra dağdan dağa götürsünler!

      Yardım olmazsa bir cihanbandan,

      Ne için ürkeyim beyabandan?

      Gaaib olsam ne var yabanlarda!

      Belki insaf olur çobanlarda!

      Kendimi dağ deyip de atsaydım!

      Canavar inlerinde yatsaydım!

      Beldeden aldığım belâ ve keder

      Dağa kaçmakla belki ric’at eder!

      Bir mükedder ki sevdiği aramaz,

      Ona cem’iyyet-i beşer yaramaz!

      Melik

      (kalbî)

      Dâimâ derd-ü-gam bize hemdem.

      Gölgesinden nasıl kaçar âdem?

      Beni aldatmak istiyor hele bak!

      Bunu göstermede siyâk-u-sibâk.

      (cehrî)

      Seni hiç kimse etmez istiskaal.

      (dest ber-rîş-i tefekkür)

      İhtiyârın ile kalırsan kal.

      (Tezer ızhâr-ı beşâşet eder.)

      Ne müşevvik benim, ne de mâni’;

      Olurum fikredip buna kaani’.

      İyi bildin ki gönlümü aldın,

      Acıdım; isterim dedin, kaldın.

      Tezer

      (kalbî)

      Ne zaman istesem çıkıp dışarı

      Görürüm sevdiğim güzel Rişar’ı!

      (pâ-bûs ile)

      Ne büyük pâdişehsiniz!

      Melik

      (men’ ile)

      O ne yâ!

      Tezer

      Beni bir sözle ettiniz ıhyâ!

      Melik

      (kalbî)

      Ne de efkârı zıddına atvâr!

      Tezer

      Yolunuzda ölür isem yeri var!

      Melik

      (Tezer’in yine pâ-bûsunu red ve dûşuna vaz’ı yed ile)

      Kal ve lâkin şunu unutma ki biz

      Ne müşevvik sana ne mürtekibiz!

      (Tezer nazar-ber-pây-ı ıztırâb, humret-nümûn-ı