Мемдух Шевкет Эсендал

Gödeli Mehmet


Скачать книгу

bir harekette bulunmuş olmak zevk ve lezzeti idi. Bazı defa, dadısının ve inekçinin karısının yanında oturur ve onların sözlerini dinlerken birdenbire aklına geliyor ve yukarı gidip soyunmak zevk ve lezzeti ve biraz sonra vuku bulacak fiili düşünerek oturup kalıyor ve böyle hâllerde birdenbire hatırladıkça ziyade sevinçli oluyordu. Başkaları için pek haz verici olan bu taze vücut manzarası, kendisine mahsus değildi. O bunu bir gurur, iftihar ile değil, âdeta şehevi18 bir gaşiyle,19 sanki başka bir vücuda bakarmış gibi bakmak için yapıyordu ve günler geçtikçe daha çok türlülerini yapmak hevesleri geliyordu. Kâh yavaş yavaş yarı beline kadar, sonra tamamen soyunuyor kâh tek tek bacaklarını açıp bakıyor fakat ne olursa olsun bütün bu manzaralar gayet çabuk bitiyor ve bu beyaz vücudun aksi aynadan döner dönmez heves de kesiliyordu.

      Dadı ona dikiş nakış, yemek öğretmek isterdi ancak öğretecek kimse bulamıyordu. Hatta o zamana kadar komşulara bile gitmek istemezken artık buna bile katlanacak oluyordu. Besime’ye gelince, sonbaharda fevkalade ızdırap içinde kaldı. Kışın dönüşü onun için tükenmez bir azap olacaktı. Vâkıâ şikâyet etmiyor, kimseye bundan bir şey açmıyor lakin bu kış tehlikesi, bu endişe, göğsünde demir gölge gibi asılmış duruyordu. Hâlbuki tesadüf, ikisini birden sevindirecek bir şey icat edivermek lütfunda bulundu.

      Bir sabah erken, daha Besime yatağında uyanık yatarken evin büyük kapısı çalındı. Bu nadir bir şeydi. Postacı bir mektup getirirse, eve yabancı bir adam uğrarsa yahut nadiren İstanbul’dan dadıya bir misafir gelirse bu kapı çalınırdı, yoksa onlar her zaman mutfak kapısından eve girerlerdi. Demek oluyor ki sabahleyin erken, yabancı bir adam gelmiş idi. Sonra ayak sesleri oldu, kapı kapandı ve yüksek sesler duyuldu. Sonra sükût geri döndü. Besime dinledi, başka ses yok, yalnız babası da uyanmış olacak, odasında kısa kısa öksürdüğü işitiliyordu. Acaba ne oldu? Pek ziyade merak etmekle beraber bekliyor, dinliyordu.

      Sonra yavaş yavaş kalktı, giyindi ve dadının odasına indi. Bir kedi kadar sessiz ve tetik yürüyordu. Evvela kapıdan dinledi, içeride bir kadın ağlıyordu, dadı da onu teselliye uğraşıyordu. Sonra yavaş yavaş anladı; bu, dadının üvey kızı olacak.

      Odaya girdiği zaman dadı ile mangalın başında karşı karşıya oturmuşlar, Talât’ın yüzü ağlamaktan kızarmış, hem yüzünü gözlerini siliyor hem anlatıyor; ayakta odanın ortasında duran aşçı kadın da ağlıyordu.

      Eve yeni bir adam gelmesi, yeni bir vaka olması onları birbirine yaklaştırır, sevindirirdi. Besime odaya girince misafir ayaklandı.

      Dadı da Besime’ye bakıp:

      “Baksana bunu kocası bırakmış… Zavallı kız.” dedi.

      Besime, müteessir, şaşkın Talât’ın yüzüne baktı. Besime, bir-iki defa daha gördüğü bu genç kadını daha iyi, daha güzel fakat daha esmer buldu.

      Talât, orta boylu, esmer fakat yine yanaklı, parlak gözlü, parlak saçlı, şen ve ateşli bir kızdı. Vücudu, kuvvetli olmakla beraber, etli bir vücut gibi görünmüyordu. Onun çehresine bakanlar derhâl laubali ve neşeli bir kadın olduğunu anlayabiliyorlardı.

      Bu kız, sonradan dadının vardığı bir eski uşağın kızı idi. Anası, bunu doğururken ölmüş, babası tekrar evleninceye kadar efendilerinin konağında büyümüştü. Sonra, bir müddet dadı ile beraber kaldı. Besime’den beş yaş kadar büyük tahmin olunuyordu. Tekrar eski efendilerinin yanına gittiği zaman hüsnükabul gördü ve küçük hanıma âdeta bir arkadaş, bir nedime gibi yapmak istediler; orada büyüdü, kız oldu, orada sevişti, oradan kocaya kaçtı. Konağın, Ayşe Hanım isminde ihtiyar, eski bir emektarı vardı; o geldi gitti bir-iki defa, kıza müşteri çıktı, nihayet bir vesile buldu evine götürdü ve Telgraf Nezareti’nde Hakkı Efendi isminde bir oğlu vardı, onun yanına çıkardı, kızın aklını çeldiler ve buna verdiler. Hanımlar razı olmamışlardı. Talât da reddolunduktan sonra artık vazgeçmiş görünürken günün birinde, bohçasını koltuğuna sıkıştırınca hem akşamüstü geç vakit Koska’dan aşağı Aksaray’a doğru Ayşe Hanım’ın evine kaçtı.

      Vâkıâ, sonra hanımları onun kusurunu affetmişler ve tekrar görüşmüşler ise de bu defa kocasının evinden kovulunca onların yanına dönmeye cesaret edememiş ve birkaç gece Makineci Yahya Efendi namında birinin evinde misafir kaldıktan sonra bir kere de üvey anasının evinde oturup oturamayacağını tecrübeye karar vermiş idi.

      Hikâye yeni baştan başladı ve nasıl olduğu, kaynanası olacak cadının, onu evvelce kandırmış iken sonra nasıl oğlunu kandırdığı, Hakkı Efendi’nin bunu nasıl dövdüğü, birkaç defa hem de çürük bere içinde bırakmak şartıyla dövdüğü, nasıl boşadığı anlatılıyordu. Bu esnada, dışarı sofadan İsmail Efendi’nin öksürüğü ve ayak sesleri duyulunca Talât fırladı: “Efendinin eteğini öpeyim.” dedi.

      Dışarı çıktı. Besime, hayret içinde idi. Vâkıâ hayret edecek bir şey yoktu lakin bunlar alışmadığı hikâyeler, hareketlerdi. Sanki yorulmuş gibi dinliyor ve yeni bir adam gördüğüne gizli gizli seviniyordu. Talât, sakin bir çehre ile döndü. Besime, “Acaba babam bu kadına ne dedi?” diye düşündü, babası acaba bu kadına ne kadar soğuk bir çehre göstermiştir. Çünkü Besime, onun misafirden hoşlanmadığını bilirdi. Lakin iki gün sonra bu hususta aldandığını anladı.

      Bir sabah erken kalktığı vakit bahçede onları lahana fidanlarının arasında gezerken ve yavaş yavaş görüşür gördü. Tuhaftır, demek babası bu genç kadından hoşlanıyor. Ne kadar âlâ, demek o, evde artık uzun müddet kalabilecek lakin gizli bir de eza duyması ihtimali vardır çünkü babası onunla hiç konuşmazdı, âdeta onun bu evde bulunduğunu unutmuş gibi görünüyordu. Besime, başını pencerenin kenarına dayayıp yarı mahmur düşündü. Onlar yavaş yavaş uzaklaşıyorlar, efendi fidanlarını, sebzelerini bu taze, bu genç, bu her tarafı hayat ile dolu dul kadına gösteriyor ve onu yavaş yavaş uşak odasının arkasına yaptırdığı yeni limonluğa doğru götürüyordu.

      Sonbahar sabahı gayet latif ve hafifçe serin idi. İhtiyar, bu serinlik içinde, bu taze kadının mevcudiyetinden âdeta neşeleniyor ve bütün hayatında pek az gülen dudakları geç kalmış kır çiçekleri gibi ömür bir tebessümle açılıyordu.

      Talât Hanım’a gelince, şen ve gürültücü idi; bağıra bağıra konuşuyor ve hoşuna giden ufak bir şeyden sonra güzel bir kahkaha atıyordu. Onun efendiye karşı tavrı senli benli fakat saygılı idi.

      Besime’ye karşı olan tavrına gelince, onu âdeta akran kıyas ediyor ve onunla dertleşiyordu. Bunda o dert ne kadar şiddetli, ne temiz, çare bulunmaz bir dert idi. Bir parça fırsat olursa aralıksız ondan bahsederdi. Geldiğinin ilk günlerinde yalnız iftirak20 tafsilatı ve kaynanasının bitmek bilmeyen hikâyesi ve menakıbı anlatılıyordu ve o söze başladığı vakit, Besime, elini çenesine dayayıp candan dinliyordu. Sonraları bu hikâyeler, daha ziyade hayat ve hararet peyda etmeye başladı. O zaman artık kış gelmişti. Besime’nin odasında sobayı güzelce yakarlar, ikisi de ellerine bir iş alırlar çünkü Talât aynı zamanda Besime’ye iş de gösteriyor idi ve hikâyeyi bir taraftan açarlardı. Ekseriya ikisi de odadan çıktıkları vakit gözleri bulanmış, kulakları kızarmış, dalgın bir hâlde kalırlardı zira Talât Hanım, hikâyenin bütün ölçüsünü, haddini, kıratını kaçırıyordu. Evvelce işin yalnız herkese hikâye olunabilecek kısımlarını söylerken sonra sonra hikâye olunamayacak kısımlarına geçmiş bulunuyordu. Bütün bu tafsilat içinde, kocasıyla alakalı bütün hususlar genç, dul bir kadın ağzında hırs ile dolu, ateşin ve tehlikeli bir hâl alıyordu. Besime, bekâretini sevk-i tesadüfle21