Мемдух Шевкет Эсендал

Gödeli Mehmet


Скачать книгу

ayağa kalkıp veya yere uzanıp taklitlerine kadar yaparak anlatırdı- her şeyi biliyordu. Sonra, nasıl bu kadın onu konakta görmüş, ne kadar sevmiş, gizli aşikâr ona ne diller dökmüş, ne hediyeler getirmiş, sonra oğlundan nasıl bahsetmiş, sonra izin alıp evine nasıl götürmüş, oğluna nasıl göstermiş, göstermiş değil âdeta bir odada beraberce oturup yemek yemişler, lakırtı etmişlerdi. Onları evde yalnız bırakıp bakkala limon almaya bile gittiği olurdu. Daha sonra düğün ve bütün tafsilatı… Talât’ın kocasının sarhoş, sefih bir adam olduğu anlaşılıyordu lakin ne olursa olsun, genç ve sevimli bir adamdı. Bu genç kadın onu unutamıyordu.

      Bütün bir kış, hararetli ve geveze bir genç neler anlatabilirse hepsini tekrar tekrar söylemişti. Besime, bazen tebessüm ederek ve ekseriya dalgın dinleyerek bunları ezberliyordu, bazı taraflarında hikâye onu ya pek müstefit ettiği veya ona pek leziz bir heyecan verdiği için, “Evet, nasıl olmuş? Bir daha söyle.” diyecek olur lakin derhâl susar ve hiçbir şey söylemezdi. Ve bütün bu hikâyelere mukabil, o, Talât’a hemen hiçbir şey söylemedi. Besime alışık değildi, hissiyatını söylemek onun için kabil olamıyordu, adi muhaveratında bile güya birçok adamların içinde gizli bir şey söylemek, karşısındakine, diğerlerine sır vermeyerek maksadını susturmak isteyen bir adam hâli vardı.

      Bütün bir kış içinde yalnız Talât bir-iki defa eski efendilerinin evine gitti ise de orada bir geceden fazla kalmayıp geldi. Vâkıâ, onlar eskiyi unutmuşlar, onun felaketine teessüf etmekte idiyseler de Talât, Acıbadem’i tercih ediyor ve öteden, daha doğrusu hizmetten kaçıyordu. Tekrar gidip hizmetçi olmak ona ağır gelirdi, beri tarafta bir nedime hâlinde bulunmak vardı.

      Hava müsait oldukça inekçinin evine gidiyorlardı, komşulardan da bir-iki defa gidip gelenler olmuş idi; böyle misafir geldikçe onları Talât karşılar, alır, oturur, konuşur ve Besime bir köşede sade dinlerdi. Bu hâl Talât’a, âdeta bir ev hanımı hâlini veriyor, dadıya da büyükhanım mevkisi bahşediliyordu.

      İsmail Efendi’nin şimdi her sabah kahvesini o pişiriyor ve saatlerce odasında kalıyordu. Besime birçok defa parlak gözlerini süratle etrafında gezdirerek gölge gibi babasının kapısına yaklaşır, içerisini dinlerdi. Fakat her defasında kendisince ehemmiyeti olmayan şeyler işitirdi. Mesela, ilk defasında Talât’ın bir yemek tarif ettiğini, bir ikinci defasında ise Tevfik Efendi’den bahsettiğini duymuştu. Tevfik Efendi, onun kapısında büyüdüğü efendinin ismiydi ve kendisi uzun müddet mutasarrıflıklarda gezmiş bir adamdı. Şimdi o da mütekait oturuyordu ve Talât’ın ifadesine göre pek zengin bir adamdı lakin parasını yemezdi, evine barkına her ne kadar güzel bakar ise de fazla masraftan da hoşlanmazdı. Besime, bir-iki defa da hep bu Tevfik Efendi hikâyelerini anlayamamıştı. Acaba muttasıl Tevfik Efendi’den bahsetmeye neden lüzum görüyordu?

      Bu kış, Talât’ı gelip arayan hatta gece misafir kalan bazı kadınlar da olmuştu. Bunlar bazen Besime’nin yanında bazen yalnız başına oturur konuşurlardı. Talât, kocasının tekrar evlenmek teşebbüsünde olduğunu duyunca fevkalade müteessir oldu; bu havadis genç kadını sarstı, ağlattı, coşturdu, evet, âdeta şimdi onu boşuyormuş, güya şimdiye kadar dargın değillermiş gibi kızdı, beddua etti. Bu hiddetlerin, bu bedduaların ve inkisarların kahrını Besime çekiyordu. Onun odasına kapanıyorlar, ta evlendiklerinden tekrar başlıyor, söylüyor ağlıyor, söylüyor ağlıyor ve sözlerini nöbet nöbet gözyaşları kesiyordu. Kâh hiddet hâkim oluyor ve kızgın bir ateş gözlerini parlatıyor, gözyaşlarını da kurutuyordu. Eğer birkaç gün sonra gelen bir kadın, izdivacın bozulduğu haberini getirmemiş olsaydı belki Talât hastalanacaktı çünkü birkaç gün içinde fark olunacak kadar zayıflamış ve gözlerinin etrafını hafif siyah bir daire çevirmişti. Bu kadın, şüphesiz, kocasını seviyordu, bundan başka bir erkeğe refakat edecek bir sinde bulunuyor ve bu mahrumiyet onun ruhunda bir muvazenetsizlik husule getiriyordu.

      Besime, Talât’ın zayıf zamanlarından istifade eder, bir kelime sormayarak, hiçbir şey sormayarak onu dinler, yatağında yalnız kaldığı vakit pek az zamanda öğrendiği bu şeyleri hazmedemediği için uzun müddet uykusuz kalırdı. Besime için artık, Talât’tan ziyade ona gelip giden kadınlar makbul oluyordu. Talât’ın bütün hikâyelerini, bütün esrarını dinlemiş ve öğrenmiş bulunuyordu; hâlbuki şu kadınlar ona yeni bir âlemin esrarını faş ediyorlar, kendi mahallelerini, muhitlerini nakli tersim ediyorlardı.23 Şu üç-dört sokaktan ibaret mahalleyi evlerine, kadınlı erkekli komşularına, sokağından geçen satıcılarına, anlarına, saatlerine, adlarına, bütün mahalle halkının hemen bütün gizli aşikâr dertlerine, elemlerine, sevinçlerine, dedikodularına kadar öğreniyordu. Hele, bazı tafsilat nakil olunuyordu ki bunların ne suretle öğrenildiğini, nasıl olup da bu kadar mahrem, bu kadar derin münasebetlere vukuf hasıl olduğunu anlamak mümkün olmazdı. Bir de bu komşu hanımlar, kadınlar, bu yolda şayanı dikkat eserler vücuda getiren bazı ihtisas sahibi müelliflerimizi hayran edecek kadar sanatkârdılar. Onlar, hikâye ederken bir tertibi mahsus takip ediyorlar ve ihtimal olayları da kendi keyiflerine göre tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar ise de sanatta gerçekçilik mesleğine sadakatlerinden şüphe caiz değildir.

      Besime’nin, bunlardan fevkalade istifade ettiği ve bu hayatta kendine lazım olacak birçok şeyler öğrendiği muhakkaktır. Hatta başına nasılsa bir kazadır geldikten sonra kocaya varması iktiza ettiği vakit ilaçlanan bir kızcağızın hikâyesini bile onlardan dinlemişti. Onun için, Talât’ın bu misafirlerini daima memnuniyetle karşılar ve lezzetle dinler, işittiklerini asla unutmazdı.

      İlkbahar üstü Talât bir-iki defa gidip bir-iki hafta kadar dışarıda kaldığında, sorulunca, “Filan hanımda idim, salıvermediler.” diyordu. Bir aralık, eski kocasının tekrar kendini almak istediğinden ve Üsküdar’da Şeyh Camii’nde bir ev tutup kaynanasından ayrı çıktıklarından bahsetti ise de bir müddet sonra bir daha bunu da kale almadı ve günler geçtikçe hâlinde bir sabırsızlık, bir sıkıntı hasıl olmaya başladı. Hiçbir şeyle kendini teskin edemiyordu, yavaş yavaş bu evin mutat olan derin sükûtu onu da yutacak gibi görünüyordu. Havalar henüz sık sık dışarı çıkacak kadar müsait devam etmiyordu, ekseriya yağmur yağıyor ve bazen müessir bir soğuk onları odalara kapıyor ve soba yaktırıyordu. Konuşulacak bütün şeyler kışın söylenilmiş bitmiş idi. Besime, yeni bir kadının geldiğini kollayıp duruyor ve ara sıra güneş görünüp havanın mavi yüzü güldükçe yine ayna karşısında soyunmak âdetlerine dönmeye başlıyordu. Bu, işsiz geçen günlerin, sessiz saatlerin hemen yegâne tesellisi idi ve bu garip zevk onu terk etmemekte ısrar ediyordu.

      Talât’ın en ziyade saatleri efendi ile geçmeye başlamıştı. Ekseriya öğle yemeğinden sonra onun kahvesini götürür ve karşısında yere oturarak saatlerce onunla konuşurdu, dereden tepeden, gelmiş geçmişten her şeyden bahsederlerdi. Sonra, efendi bahçeye çıkarsa yahut kahveye giderse o da ya dadının odasına yahut aşçı kadının yanına geçer ve yavaş yavaş onunla çene çalardı. Çünkü Besime, onu yalnız dinleyecek bir alet gibi idi ve cevap vermez, sual sormaz ve iktiza ederse bile en kısa cümlelerle fikrini ifadeye uğraşırdı; Talât’ın ise dinletecek şeyleri artık bitmiş bulunuyordu.

      Bu hayat uzamaya ve ağır ağır sıkmaya başlamıştı, bu esnada yeni bir vaka, yeni bir cereyan ihdas etti. Bir gün öğle yemeğinden biraz sonra Besime odasında oturmuş yorgan çarşafını söküyordu, Talât’ın koşarak merdivenleri çıktığını duydu, sonra kapı açıldı, yüzü gülüyordu.

      “Küçük hanım, bizim kalfa ile Dilber geldiler, aşağı gelsenize.”

      Besime başını çevirmiş bakıyordu, kendilerini hiç görmediği, fakat isimlerini pek çok işittiği bu ihtiyar azatlı kalfa ile bu cariyeyi tanıdı. Bunlar, Hasip Efendi konağı takımından idiler, Talât da ilave etti ki Zehra Hanım için söz kesilmiş,