tek nüshasının son sayfasında Enver muallimin karakalemle yazılmış çok sert düşünceleri durur.” At sobaya! Büyük, tarihi bir faciayı anlamsız bayağı bir saçmalığın yaygaralarının hedefi etmek olmaz!”
Enver Memmedhanlı’nın sert notu hayli düşündürücüydü. Anar’ın şahsi arşivinden aldığım incelediğim, bastırmadığı hikâyelerinin sonunda bu şekilde ciddi kayıtlar, notlar var. Yani bu sebeple şair ve yazar ailesinde büyümenin üstünlüğü, ne yazarsan yaz, bastırmak değildir. Aksine yazılarına böyle dikkatli, sert bir eleştirmen gözüyle bakan vardı ve bu çok büyük üstünlüktü, kazanç da buydu. Fakat onlarında yaratıcılıklarının derinliklerine gidildiğinde Anar’ın tesirini de görülebilmesi asıl meseledir. Resul Rıza mektuplarının birinde şöyle yazar:
“Oğlum!
Bilsen yerin nasıl boş. Her defa yeni bir şiir yazıp bitirdiğimde gözlerim seni arıyorr, işte sen bizim edebi sohbetlerimizin, münakaşalarımızın arabulucusuydun.”
Mektubun işte bu iki cümlesinde Resul Rıza ailesinin herhangi bir yerinde yazılmamış kuralları hissedilebilir. Asıl kaideyse birbirlerine sınırsız bağlılık, sevgidir. Bunun için Anar hakkındaki kitaba Resul Rıza’dan, Nigar Hanım’dan bahsederek başlamam tabiidir. Büyük ihtimalle Anar dünyasına da işte buradan başlanır: Resul Rıza’nın denizinden, Nigar Hanım’ın çiçeklerinden!!!
Resul Rıza’nın Rengârenk Denizi…
Ufuklar, sanki,
Çekilir perde perde,
Renkler saklanbaç oynuyor;
Deniz sakin olsun ya da dalgalı,
İstiyorum gün doğmadan
Kalkayım Buzovna kayalarına,
Haykırayım:– Hey…insanlar!!
Kalkın, kalkın.
Resul Rıza’nın şiirini bütün manaları, renkleri, ahengi, melodisi ile tamamıyle anlamak, hissetmek için zaman gerekir… Bir de sakin düşünce! Aynı zamanda, hayata olgun ve derin bakış! Fazlasıyla hassaslık! Şiire daha farklı münasebetle, yeniliği anlamak, “yakalamak” becerisinden bahsetmiyorum… Ve bunları saydıkça, birisinin entelektüelliğini söylemenin, seviyesini de bu biçimde Resul Rıza’nın şiiriyle münasebetine göre ayırt etmenin mümkün olduğunu düşünüyorum. …Bana göre sadece Resul Rıza’nın değil, işte bütün Azerbaycan’ın, Türk şiirinin zirvelerinden biridir “Renkler”. Ve bu “zirve”yi yaratmak, yazmak şair den ne kadar ustalık talep ediyorsa, okuyucu için ayağa kalkmak da bir o kadar zahmet istiyor. Bu silsileye ait şiirleri anlamak, folklordan, gelenek ve göreneklerden, güzel sanatlardan, ressamlıktan, dünyadan, savaşlardan, tarihten haberdar olmak demektir. Ramiz Rövşen şairin 100.yılı münasebeti sebebiyle yazdığı “ Ömrün birinci yüz yılı” makalesinde şöyle belirtir: Hakikat şu ki entelektüel şiirin emsalsiz örneği olan böyle dizeleri yazmak kendisine her şair diyen şairin işi olamadığı gibi, satır altı manalar ve işaretlerle dolu bu şiirlerin okuyucusu olmak da her insanın işi değildir. Daha 1960’lar-da öğrenci arkadaşlarımla bu şiirlerdeki en karmâşık mısraların sırrı açıldığında ne kadar sevindiğimi hatırlıyorum.” Bu satırları okuduklarında Resul Rıza’nın gençlere tesir gücüne hayret ettim. Çünkü Ramiz Rövşen’in öğrenciliğinden tahminen kırk yıl sonra bizler de Resul Rıza renklerinin “sırlarını” bulduğumuzda, açtığımızda sevincimizin sınırı olmazdı. Üniversitenin soğuk okuma salonunda “Renkler”i sırayla okuyarak her yeni keşfimizde nasıl gururlandığımız da çok iyi hatırımdadır…
Dalgasız deniz,
Istırapsız muhabbeti
Semanın derinliği.
Müziğin “rakkaseler”i,
Küçük bir ressamın çizdiği güneş.
Gözlerin dinçliği.
İnsan düşünceleri.
Buz adaları arasında
Su sokakları.
O zamanlar “Küçük bir ressamın çizdiği güneş…” mısrasına şöyle anlam verdiğimizi hatırlıyorum: Küçük bir öğrencinin tükenmez kalemle defterinin bir köşesine güneş çizdiğini belirtir…
Bence insan yaşı ilerledikçe, böyle derin ve düşündürücü şiirin de ondaki tesiri kuvvetlenir, büyür. Ve bu düşünceyle her seferinde Resul Rıza’nın yaratıcılığına ve onun açısıyla “Renkler”e yeniden bakınca tamamen farklı, yeni manalar ortaya koymak mümkündür.
…Dahi şairin doğum günü arefesinde onun eserlerini, hakkında yazılmış makaleleri ve denemeleri, halk yazarı Anar’ın “Mücadele Bugün de Var”-Resul Rıza’nın hayatı ve yazarlığı hakkındaki düşünceleri belirten kitabını, “Sizsiz” hatıra romanını yeniden okuduktan sonra “Renkler”in tamamen bambaşka bir tonunu hissettim. Daha doğrusu Resul Rıza’nın yaratılığındaki bütün renklerin harmonisini hissettim ve onun mürekkebinin denizden geldiğine şüphem kalmadı. Yazarlığının, şiirlerinin merkezinden kırmızı bir çizgiyle geçen denizi Resul Rıza’nın şahsi malı sayabiliriz. Elbette, bu fikre itiraz ederek başka şairlerin de bu konuya temas ettikleri söylenebilir. Fakat diğerlerinin denizi ile Resul Rıza’nın denizi farklıdır, onun denizi bir tek renk değil, onun denizi rengârenktir:
Mavi,
Öyle mi?
Fakat ben denizi yeşil gördüm
Deniz yeşil olur,
Öyle mi?
Fakat ben denizi siyah gördüm,
Deniz siyah olur; öyle mi?
Fakat ben denizi beyaz gördüm,
Ben denizi üşümüş gördüm.
Ben denizi öfkeli gördüm,
Güldüğünde de,
Ne renktedir deniz?
Resul Rıza denizin yanındadır daima ya da deniz şairin yazarlığı ve hayatı boyunca onun hatırındadır ve yanındadır. Sanatçıların doğduğu, yaşadığı muhit, tabiat onu yazdıklarına, sanatla münasebetine, tasvirlerine, izlenimlerine tesir eder, kesinlikle eder. Bunun içinde Resul Rıza’nın şiirine, Abşeron’dan “Deniz”, Gökçay’dan “Renkler” gelmiş ve bunların ikisinin birleşmesi şiirlerin çoğunda en değişik, ideal şiirsel sunumlarla kendini gösterir. “Hayat adamı” şiirindeki mısralar buna örnektir:
Dünyayı renkli gördüm uykuda.
Gördüm beyazsız, siyahsız.
Denizler-
Deniz renkli;
Masmavi,
Mavi,
Sarımsı.
Resul Rıza için dünya denizden başlar… Deniz renkliyse, dünya renklidir. Bunun için de çoğunun sadece açık ya da koyu mavi saydığı denizi şair, istediği renkte görüp hissedebilir. Renkler’den aldığım birkaç mısra bunun için örnektir:
Gümüşi-köpüklü dalgalar…
Yeşilimsi-yaz başında deniz.
Mavi dalgasız deniz.
Siyahımsı – Denizin öfkesi.
Firuzemsi