Pervin

Anar'ın Dünyası


Скачать книгу

ilham aldığını sıklıkla dile getiren “Ben ışık kızıyım, ışık evladı” diyen Nigar Refibeyli başka bir şiirinde şöyle yazar:

      Gönlümde sönmeyen bir ışık yanar,

      Onu sen yaktın muhabbetinle…

      İşte bu mısralarda bir başka sembol göze çarpar. Nigar ve Resul şiirinin birbirinden hava, su ve bir de ışık alması… Birbirini aydınlatması.

      Nigar Hanım’ın yazarlığından yüzlerce bu türde örnek de verilebilir. İster sevgi isterse da tabiatı dillendiren şiirleri, sadece belli bir ışıkla dikkati çeker. Fakat ince ruhlu şaire dünyanın kirinden, adaletsizliğinden, insafsızlığından, beklentilerinden de sıyrılmıştır:

      Biri selam vermez

      Hayat bizi eğdiğinde…

      Biri bizimle selamlaşmaz

      Yoldaşımla arasında konuşanda…

      Biri mihnetle selam verir,

      Biri hayli azap ve eziyetle selam verir…

      Sade selamları severim!

      Bu şiirindeki basit bir selamlaşma tasviri ile şairenin o dönemdeki çeşitli karakterlerdeki insanları göstermesi, bu şiiri benzersiz kılar ve şiirin sonunda ““Ben sade insanları severim” mısrası da kendisinin özelliğini gösterir.

      Nigar Hanım’ın şiirinin ilgi cekici yönlerinden biri de dostlarına, sevdiklerine şiir yazmasıdır. Şüphesiz ki her kalem erbabı kendi çağdaşlarına eserler hasredebilir. Fakat Nigar Refibeyli bunu zerre kadar kıskanmaz. “Benim şair kardeşlerim”, “Musa”, “Şair Hüseyin Arif’e”, “Refikam benim”, “Müşkünaz Hanım’ın aziz hatırasına” vs. şiirlerini okunduğunuzda kadının söz zenginliğine şaşırmazsınız. Onun haksızlıklara kendine has, hüzünlü isyanı da hayli etkileyicidir:

      Muhabbetten yaralanmış,

      Yar yoldaştan aralanmış,

      Diriler cergesinden

      Adı sanı karalanmış

      Gamsızların kısmetine,

      Derdine mihnetine

      Dayanamıyorum…

      Şiirleri, denemeleri, tercümeleri Nigar Refibeyli’nin ilgi çekici ve dopdolu bir kadın olduğunu düşündürür. Fuzuli, Nazim Hikmet, Mayakovski eserlerini seven, ezberleyen hanımın mutfak kaygılarından söz etmesi ilk önce tuhaftır. İşte biz tek taraftan bakmayı öğrenmişiz… Fakat Nigar Hanım çok yönlüydü. Onun sanatçı olarak nasıl olduğunu eserleri temelinde tahlil ettiğimizde yalnızca insan olarak karakterini Anar’ın Sizsiz’inden, kardeşlerinin televizyon programındaki hatıra konuşmalarından öğrenme imkânımız olur.

      Anar “…Annem yazabileceklerinin yüzde birini dahi yazamadı. Aile sorumluluğu, analık vazifesi, büyük bir evin kaygıları onun yaratıcılığına mani oluyordu. Biz mani oluyorduk, biz hepimiz. Biz hepimiz ve elbette, en çok da ben onun vaktini çalıyorduk, zorluyorduk, onu yazı masasından ayırıyorduk, duygularını, düşüncelerini dağıtıyor, parça parça ediyorduk.” diye yazar.

      “Sizsiz hatıra romanında Nigar Hanım’ın oğluna mektuplarında mutfak, günlük telaşlar sebebiyle yazarlığa vakit bulamamasından sikayetlendiğine şahit oluruz. Hatta bu konuda tencereleri, tavaları lirik kahramana çevirdiği “Mutfak Şiirleri” de yazdı. Fakat bana göre günlük hayat Nigar Hanım’ın şair ruhuna kötü tesir etmiyordu:

      Bir küçük mutfak penceresinden

      Yılın dört mevsimini görürüm…

      İşte bu şiirin son mısralarında şöyle diyordu şaire:

      Gönülde bir ışık,

      Bir ateş varsa,

      Küçücük bir mutfaktan da

      Büyük bir dünya

      Görünür…

      Yine ışık, ateş… Bu hanımın sarı ışıktan sıkıntısı yoktu. Çünkü ne mutfak ne günlük işler onu değiştirmiyor, basitleştirmiyordu.

      Bence Nigar Refibeyli’nin farklı özelliklerinden biri de mizah yeteneğiydi. Bu onun şiirlerinde de kendini gösrerir. Belki de yukarıda saydıklarımın onun karakterine, zarif ruhuna tesir etmemesinin bir sebebi de mizah duygusuydu. Elbette çoğu zaman Sizsiz’deki mektuplarda, hadiselerde bu hanım, evlatlarına, özellikle Anar’a, neşeli bazen candan sevgisini göstermiş. Lakin hayatının son günlerinde, zor zamanlarında şöyle, ona has şakalardan geri durmaması da şaşırtıcıdır.

      Bu konuda düşünüldüğünde ne heyecan ne de duygular zaptedilir. O ışık şimdi ,üç aydır, hayatta yoktu. Nigar da gidiyordu. Karanlığa, ebedi zulmete doğru… Ama o bu hâlinde de kendinde şaka yapmaya güç buluyordu…

      “Beni eve mi getirdiniz?, diye sordu. “Ben de gömmeye götürüyorsunuz sandım.”

      Fidan onun tarzında bir şakayla sertçe:

      _Hiç diri adamı da gömerler mi Nuruş?-dedi.

      Evde ise aniden yine Fidan’a döndü:

      -Mademki ölmüyorum, o zaman ver yüzüğümü, dedi. Daha sana bağışlayacak değilim…”

      Anar’ın Sizsiz’inden aldığım bu parçanın şiirsel cevabı var. Kızkardeşi Fidan Hanım’ın yazdığı yegâne şiir:

      Katılarak güleceğiz

          Önce ben,

                                   Sonra sen.

      Öyle böyle sebepsiz,

      Katılarak güleceğiz yürekten

      Mutlu gülüşümüz,

          Duyulacak cennette

      Korkusuz, kayıpsız,

      Ölümsüz cennette.

      İlk bakışta yukarıda verilen parçalar arasında alaka belki zayıf görünür. Fakat ben bunları içerdiği mana bakımından aynı gördüm. Her iki örnekte şairenin anne baba karakteri ortaya çıkar. Birinde oğlunun, birinde kızının gözüyle.

      …Şairenin kızı Terane Hanım’a yazdığı “Terane kucağında bize bahar getirdi” şiiri de onun karakterindeki inceliğin, hassaslığın ifadesidir. Moskova’da ağır hastalık tedavisi gören anne, kızının gelişini şöyle tasvir eder:

      Hastane odası,

      Hasta, yorgun kadınlar,

      İyileşmek ümidi, hayat sorusu…

      Terane gelir, basmış göğsüne

      File torbada getirdiği

                                                          nergizleri,

      Soğuk vurup dondurmasın diye…

      Nigar Refibeyli hatta hasta hâlinde bile baharı kızının kucağında görebilen bir anneydi… O, ölümünü bile unutturmak için güldürürdü evlatlarını. Fidan Hanım’ın söylediği gibi “Öyle böyle sebepsiz…”

      Bütün bu yukarıda sıraladığım yönleri ile Nigar Refibeyli her Azeri, Türk hanımına örnektir. Onun yüzüncü yaş kutlaması münasebetiyle basılmış, seçme şiirlerinden ibaret kitap şairenin sanatçılığına yeni bir bakış imkânı yaratır. Aynı zamanda kitaba ilave edilmiş Cd ‘de Nigar Refibeyli severlere değerli