Pervin

Anar'ın Dünyası


Скачать книгу

kıpırdamıyor

      Sensizlikte.

      Şimdi söyle, men neyleyim?

      Enver’in Acısı

      “Sen o kadar yalnızsın ki hiçbir vakit yalnız olduğunu bilmeyeceksin…”

Enver Memmedhanlı

      Daha çocuk yaşlarımda edebi eser okuduğumda hayalimde sadece kahramanların görünüşünü, sesini, yaşadığı evi, binasını ve bahçesini, sokağını, şehrini değil, yazarını da canlandırmaya çalışırdım. Belki de çalışmıyordum… Sadece bazı sorulara cevap bulmak istiyordum. Sonraları kabartmaları araştımak, eserlerdeki sokakların aslını, orjinalini bulup karşılaştırmak gibi üzücü (tabii, benimle gezmeye çıkanlar için) özelliğim buradan geliyordu… Bu arayışımdan. Mesela, yazar penceresini açtığında hangi manzarayı görmüş ki bunu yazmış?! Onunla aynı binada filanca oturduğu için eserinde falanca adlı bir tip mevcut. Yazar laboratuarlarına sınırsız merakımı şimdi iyice anlıyorum. Bence yazar olma arzusundan geliyor. Tam olarak söylersem daha iyi yazma isteğinden! Sanki sevdiğim bir yazarın herhangi bir incelemesini, raporunu benimsemekle az kalsın “evrika” haykırmasına denk keşiflerimle,”bak bu tip falancanın tiplemesidir” diye tespitlerimin üstüne gitmekle amacıma doğru yaklaşıyormuşum. Şüphesiz, şimdi bütün bunların sadece çocukluk merakı olduğu anlaşılır ve o keşiflerimin yazarlığa değil, sadece okuyuculuğa, hassas okuyuculuğa doğru götürdüğünü de anlıyorum.

      Bilmem niye, son zamanlarda bugün yüz yaşına basan Enver Memmedhanlı’yı okuduğumda hayalimdeki kahramanlarından daha çok kendisi, kendi görünüşü canlanır. Soğuk odalarda görüyorum onu! Birçok kitap rafı vardır. Duvarlar denilebilir ki görümüyor. Belki de odanın duvarları yok, öylece kitap raflarıyla kurulmuş dekorasyon… Enver Memmedhanlı’nın yaptığı dekorasyon. Her taraf kağıt mağıt, defterdir… Bir yanda bitirilmemiş hikâyelerin karalamaları, diğer yanda eserlerini tercüme ettiği yazarların kitapları… Başının üstünde Anar muallimin söylediği Demokles kılıcı asılmış. Ama yazar kendi işinin başındadır.

      …Hangi işinde? Edebiyat işinde…Başka bir iş gelmiyordu işte elinden?! Daha doğrusu başından, ruhundan, yüreğinden… Enver Memmedhanlı’nın 1913 yılında Göyçay’da doğduğu doğrudur. Fakat kızmasalar yazarın doğum tarihini değiştirirdim.

      Bence o dünyaya 1934 yılında gelmiştir. Fakat buraya kadar Gökçay’da iptidai mektebi bitirdikten sonra Bakı’da N. Nerimanov adlı Sanayi Ortaokulu’nda tahsil görür. İlk zamanlar Bakı’da makine fabrikasında daha sonra Azerbaycan Petrol Enstitüsü nezdinde ilmi araştırmalar merkezinde çalışır. Enver Memmedhanlı hayatının çözümleyici, kendi ve edebiyatımız için gerekli bölümü sadece burasıdır. Yazımın burasında! Anne-babalarının, yakınlarının bütün uyarılarına, itirazlarına bakmadan o, 1934 yılında tahsilini yarım bırakır, enstitütüden atılır… Azerneşr’in edebiyat bölümünde faaliyete başlar. 1936-38 yıllarında ise Moskova’da Sinema Enstitüsü’ne devam eder. Bunlar yazarın hayatının biyografik bölümleridir. Fakat bence onun biyografisinin asıl bölümüne bakılmamıştır. Geçtiği yolları gördüğünüzde, eserlerini ve hakkında yazılanları okuduğunuzda insanda şöyle bir düşünce oluşur. Sanki o, hayatını edebiyatın, sanatın içine gizlemiştir. Gerçeği zordur. Daha doğrusu gerçek dünyadaki zorlukların birçoğunu görmüştü. Savaş, kayıp, korku, hastalık… Hem de zamanla bu karmâşıklıkların hiç biri azalmıyordu, aksine daha da artıyordu! Belki de bu sebeple “Nasılsın?” sorusuna “Hayatım ağrıyor!”, diye cevap verirmiş. Ağrıyan hayata derman ise belli ki sadece sanat olabilirdi. Anar” “İzsiz” romanında şöyle yazar:

      Bana öyle geliyor ki Enver Memmedxanlı’nın yalnızlığı – bütün ömrünü yalnızlık içinde, fakat kitapları, yazıları, notları arasında geçmiş, zengin, geniş değerlendirmelerinin ve inanılmaz bir hafızanın ürünü olan fikirler, fikrin tekamülünden doğan düşünceler, geçmiş ve çağdaş insanların tahlili ve ayrıca kendini tahlili – bütün ömrü bunlarla dolmuş Enver Memmedhanlı’nın insanlardan tecrit olmuş yaşayışı-işte bu yalnızlığın sınırı da yok….”

      ….Enver Memmedhanlı yalnızlığının tahlilini okuduğunda elle dokunulan, gözle görülen dünya azabından, kirinden, katılığından, zalimliğinden, adaletsizliğinden kurtuluşun kağıttan kalemden geçtiğine bir daha emin oluyorsun. (Elbette herkes için değil, bu tarzdaki yazar için)Yukarıda saydığım soyut duyguların hepsinin onun hayatında meydana gelmiş hadiselerle alakalı olması ilginçtir. Müsavatçı3 babayı her ana yitirme korkusu, 1937 yılının ürpertisi, esir düşmüş kardeşe yas tutmak, gammazlanmaktan, sansürlerden bezginlik, anlayışsızlar arasında bedbinlik vs. Bütün bunlardan Enver Memmedhanlı’nın acıları, şakaları, sohbetleri, eserleri, karşılaştığı haksızlıklar, yaşadığı edebiyat, gizlediği hayattan… Anar “Hayatım acıyor” povestinde4 yazarın karmâşık dönemi, karakteri, eserleri genişçe tasvir edilir (Acıyla tasvir eder. Enver’in yokluğu acısıyla!) ve bütün bunları şaşıramazsın. İşte böyle zorluklar yaşayan bir insan bu tarzda hoş, lirik, ılık eserleri nasıl yazabilir? Yine de aynı sahne gelir gözümün önüne…. İşte bu oda… Dört tarafı kitap rafı olan.Düvarın o tarafındaki gerçek dünyayı gammazların, ot gibi olanların sürgünleri, hasetleriyle birlikte unutturan dünya! Ama bütün yazdıklarının da hayatın içinden geldiğine, yaşananların süslenmiş olduğuna hiçbir şüphe yoktur!

      …Enver Memmedhanlı yaratıcılığındaki savaş ve Güney Azerbaycan konusu da onun biyografisi sebebiyledir. O, 1942 yılının sonunda Kuzey Kafkas cephesinde, 416. Tümende hizmet eder. Sonraları Zaqafqaziya cephesine, oradan İran’a savaş gazetesi editörlüğünde özel huhabir olarak çalışır.

      Onun Güney Azerbaycan hakkında yazadığı”Qızıl goncalar”, “Boyun bağı”, Kervan durdu” hikâyeleri “ ateş arasında” piyesi özellikle dikkati çeker.

      Bu noktada savaş konusunda, ama çok farklı yazılmış “Buzdan Heykel” hikâyesini hatırlıyorum. “Buzdan Heykel” de Enver Memmedhanlı’yı okula gidenlere tanıttığı, sevdirdiği için ilgi çekicidir. Bence günümüzde buna birçoğunun, işte benim de sevgimin temelinde bu hikâye bulunur! Bu konuda o talihi açık bir yazar olduğunu düşünüyorum. İşte çocuğun sevgisi saf, küçücük yüreğin sevgisi beklentisiz olur. Şimdi yine o yılların düşüncelerine dönüyorum, ilginç bir mesele aklıma geliyor.” Buzdan heykel”i uzun yıllar çocuk hikâyesi diye değerlendiriyordum. Şimdi o çocuğu kaldırıp niçin böyle düşündüğünü nü bulmak istiyorum. İşte orada belini doğrultmak isteyen deve, boyunu kısaltmak isteyen zürafa ya da sahibinin elinden yemek yiyen küçük bir köpek yoktu… Peki bunun sebebi neydi? Hikâyeyi bir daha okunduğunda her şey belli olur. Enver Memmedhanlı bu hikâyeyi gerçekten de çocuklar için yazmış…Onlara ne kadar sevimli ve değerli olduklarını anlatmak için. Analarını anlatmak için… Mücadeleyi…Sevgiyi… anlatmak için!

      “….ve ana yine bir eliyle sırtından bir şey koparır hepsini bir bir çocuğunun üstüne örter ve titreyen son nefesini, işitilmeyen son sözünü de çocuğunun