Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

göremeyeceği çok sayıda yılkı oluyordu. Artıkbay, kalınmal karşılığında aldığı beş tayı olan kısrağı geri vermişti ama on yıldan bu yanaki artış davasından hala da kurtulmuş değillerdi. En sonunda uzak bir yere gidersem kurtulur muyum acaba demişti. İşte bunun üzerine Tülen, sözünden dönen kızı yakalatıp getirtmek için yiğitlerini göndermişti…

      Ulpan başında dünkü deri başlığı, üstünde ince kıyafetinin üstüne giydiği deve yününden cepken, yerinden kalkamayan babasını korumaya hazır bir halde, onun uzağında durdu. Korktuğu için sararıp solmuştu, korktuğuna utandığından dolayı gülümseyen bir hali vardı. Her gün yaptığı gibi alaca karanlıkta az sayıdaki yılkısını çitin içine getirip kapısını kapatıp, tan atarken otlatmaya göndermişti. Kenjetay’a atı eğerleme görevini vermesinin sebebi de buydu.

      Ulpan yayılmakta olan yılkısını topladığında, ağaçlar arasından iki atlı çıkıverip:

      –Bu kimin yılkısı? Diye sordu.

      –Bizim.

      Ulpan, geceye doğru ağaçlar arasından çıkıp gelen adamların olsa olsa hırsız olduğunu düşünerek, yılkısını bağırarak sürmeye başladı. Kızın sesini hemen tanıdılar. Ağaçlar arasından:

      –O! Onun ta kendisi!

      –Davran, tut! Diyen sesler yakınlaşmaya başladı.

      Gizlenerek gelen kız yılkısını da bırakıp, tek başına avuluna doğru koştu. Arkasında kovalayanlar, Ulpan onlardan neredeyse bir ok boyu daha erken evine ulaştı.

      Sadir, gençleri sürüyerek götürdükten sonra, Ulpan babasının yanına oturdu ve ağlamaya başladı. Konuklarına sanki halini anlatır gibi hıçkırarak ağladı. Ne büyük bir hor görülme! Bu güne kadar hiçkimsenin yüzüne duramadığı, şımarık büyüyen Ulpan, mal karşılığında satılıp gidecek birçok kızdan sadece biri oldu ya! Eğer evde konuklar olmasaydı, deminki delikanlılar bunu bağlayıp sürüyüp götüreceklerdi ya. Götüreceklerdi ve de pis kokulu Mirzaş’ın koynuna sokacaklardı. Ondan sonra yatıver eriyip her gün tükenerek… susuver… ölüver… Ulpan titredi… çocuk gibi karakteri vardı, çok korkmuştu, küçük bir çocuk gibi de ağladı. Şımarık olsa da yiğit bir kızdı, bu sebeple de horlandığı için gururu kırıldı ve ağladı. Evine kıymetli konukların geldiği gün, büyük bir utanç başıma geldi diyerek, utancından ağladı.

      Eseney, Müsirep’e baktı. Bir şeyler söyle de gönlünü alsana der gibiydi. Müsirep zaten bir şeyler söylemeyi kendisi de isteyip, Eseney’den bir işaret bekliyordu, hızla söze başladı:

      –Güzelim Ulpancan, başına musallat olan bir beladan kurtuldun. Şimdi artık tamamen kurtuldun. Ağlama! Demek bu eve gelirken niyetimiz temizmiş ki size yapılan bir zorbalığa tam denk geldik. Artık bundan sonra bu bela senin başına terkrar dönüp gelmeyecek. Artıkbay Bey ve Nesibeli yengemizin biricik kıymetli çocuğunu nerede olursak olalım mutlaka koruyacağız. Bu eve hiç kimsenin zararı dokunamaz artık. Bahtın açılacak, güzelim. Dengine varırsın daha, ağlama…

      –Bu bölgede kırk eve yakın Kürlevit varız… Dedi Artıkbay. -Yaza doğru bir avul olup birlikte yaşıyoruz ve kışa doğru ağaçlık arayıp, sık ağaçlık yerleri yerleşme yeri seçip dağınık olarak yaşıyoruz. Bu gün eğer siz gelmeseydiniz halimiz haraptı. Eseney, sen yılkını hiçbir yere gönderme… Kendi ekibini de alıp yanıma gel, buraya yerleşin.

      –Artıkbay Bey, siz neyi istersiniz de ben sizin istediğinizi yapmam ki. Fakat artık dünürlerinizden korkmanıza gerek yok. Ben kendi ekibimi sizin dünürlerin avuluna yakın bir yere götürüp onlara yakın yere yerleşsem nasıl olur diye düşünüyordum.

      –Oy, o zaman zalim tüccarı tamamen durduracaksın ha!..

      –Dursun kalsın!.. İzin verirseniz Sadir ve beraberindekileri buraya yerleştirmek istiyordum… Yılkınızı Sadir’inkine katıp gönderirseniz, Ulpancan da kış soğuğunda geceleyin yollara düşmezdi.

      –Oldu, Eseneycan, oldu. Bana Sadir’den başka yoldaşın gereği yok artık!

      Ulpan, yalnızca o anda gülümsedi. Konuklar akşam yemeğinden sonra atlarına binip gitti.

      VI

      Sadir, eski tutsak geleneğinin hepsini uygulamak isteyerek, kız kaçırmaya gelen delikanlıların ellerini arkada bağlayıp, Ese-ney ve beraberindekilerin yanına yaya olarak getirdi. Hepsi de başları kabak, başlıklarını çıkarıp koyunlarına sokmuştu. Sadir kendisi at üstünde, mızrağı elindeydi, yanında ise Eseney’in gönderdiği Kenjetay vardı, o da tek başına at üstündeydi.

      –Kerey-Uvak kin güder, Süyir Batır teke kovalar! Diye bağırdı Sadir. -Kerey-Uvak ile düşman olursan, Süyir Batır’ın zulmünü de görürsün! Denildiğini duymuş muydunuz, haydut itler?

      Delikanlıların hiç sesi çıkmıyordu. Gece boyu epeyce kalınlaşan köpük gibi karı etekleriyle sürüyüp, bir o yana bir bu yana yalpalayarak yürüyüp gelmişlerdi. Karınları açtı. Biraz da kamçı yemişlerdi. Eseney’in hırsızlara karşı sert olduğunu da duymuşlardı. Korkuyorlardı.

      –Tüh, Stap’a da benim götürmem gerekti bak ya hu!.. Tanrı izin verirse Stap’a varana kadar kulaklarınızdan olursunuz. Stap’ta kulaklarınız iyileşene kadar iki ay yatarsınız. Demiri kıpkızıl kızdırıp, alınlarınıza “eşkıya” diye damga basacaklar. Tanrı izin verirse, onu ben basacağım… Ondan sonra herkes huzurlu olacak, “İtjekken”e kadar Rus’un polisleri sürüp götürecek.

      Sadir, bunu delikanlılara gece boyunca yaptığı eziyeti Eseney’e söylerler mi diye tehdit etmek amacıyla söylüyordu.

      –Kerey-Uvak kin güder, Süyir Batır teke kovalar!.. “İtjekken”e kadar iki kış, iki yaz yayan götürsünler… Belinize kadar kara gömülerek, ama yalpalamadan yürüyün bakalım!

      Eseney ve beraberindekilerin bulunduğu yer, Sadir’inkine uzak değildi. Sadir delikanlılara bu nasihatlerini söyleyip bitirene kadar, Eseney çıkıp geldi. Delikanlılar, Eseney’in evine girer girmez yere diz çöküp, birer birer yere kapanıp kulluk bildirdi ve daha sonra ancak kapı önüne sıralandılar.

      –Şimdi gidebilirsin, beraberindekileri göçür! Dedi Eseney Sadir’e.

      Sadir çıkıp gitti. Yılkıcı değil, birdenbire cengâver oluvermişti, hızlıca çıkıp gitti.

      –Evet, sizler kimsiniz?

      –Kerey boyundanız, Ağa Sultanımız, Kerey’iz, sizdeniz… Bağlan ağzında oturanlardanız.

      –Dün Artıkbay Batır’ın evine ilk giren sensin… Sen kimsin?

      –Tülen’in büyük oğluyum… Adım Mırzageldi.

      –Hımm, kız sizindi öyle mi?

      –Evet, efendim… Erkek kardeşim çocukluğunda hastalanmıştı… Kışa doğru iyice zayıfladıktan sonra biraz onu mutlu edebilir miyiz diyerek, nişanlısını alıp getirsek diye düşünmüştük.

      Delikanlının gece boyunca düşündüğü bir hileydi bu. Kardeşim hasta dersem, Eseney yufka yürekli, merhamet eder demişti.

      –Hasta kişiye kadın mı getirilir?

      –Gönlü hoş olur ümidiyle… Kalınmalı tamamen ödendikten sonra kız bizimdir diye düşünmüştük.

      –Verdiklerinizi geri almışsınız ama!

      –Kârını hiç alamamıştık…

      Ezilerek konuşmasına rağmen, delikanlının aklında nasıl bir hainlik olduğunu Eseney kolayca anladı. Kazak hilelerinin hepsi birbirine benzer. Erkek kardeşi ölüm