Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

yatıyordu ve başını da döndüremiyordu. Esmer ve çiçek bozuğu yüzü yara bere içindeydi. Neredeyse bir cücenin bacakları kadar olan dirseklerini yastığa dayayıp gürlemeye başlamıştı:

      –Ben seni niye okuttum? Senden başka yetim çocuk bulamadım mı hiç? Marifetini göster. Şıngıs’ın düşeceği zaman işte bu zaman. Kahretsin, yatağa düştüğümü görmüyor musun? Eğer böyle olmasaydım, Şıngıs’ın ocağını başına yıkardım!

      Eseney bunu yapmaktan çekinecek adam değildi. Stap Rus Kazakları da bundan çekinmezdi. Onlar için hepsi “orda”, Kenesarı kim, Şıngıs kim? “Hepsi bir!” Kenesarı birlikleri ile Eseney’in son çatışması sona erdiğinde rastlamıştı da, korkusuz Rus Kazakları’nın daha yapacakları hiç bitmemişti…

      Bunları düşünen Turlıbek, şimdi Şıngıs ile Eseney arasındaki çatışmayı sona erdirmenin bir yolunu arıyordu. Çünkü bu ikisinin arasında bir çatışma olduğu takdirde, halkın arasında da bir ayrılık ve bölünme olacağı şüphesizdi.

      –Eseney Bey, şimdi Ombı sizin emeğinizi çok takdir ediyor. Amankaray ilçesini talandan koruyan Şıngıs değil, sizsiniz diye düşünüyor. Buraya gelmeden önce General-Gubernatör’e uğrayıp bir selam verdim. Size çok çok selam söyledi. Çarlık Hükümeti sizin emeğinizi unutmaz, şimdi Eseney Biy’e nasıl bir mükâfat vermek gerek, onu düşünüyorum dedi.

      Eseney azıcık keyiflenip daha sakin konuşmaya başladı:

      –Sınır Komisyonu’na benim adıma rapor yaz. Üç yıldır Kenesarı ile devamlı mücadele ettiğimi iyice yaz. En sonunda yurda sokmadan sürüp çıkardığımı yaz. Kenesarı’nın bu gidişi, işte o son gidişi oldu. Kaça kaça Betbak’ın çölüne sıkıştı da bir daha bu tarafa dönemedi. Babası Kasım, on yıl kadar oldu Hiyve hanına hizmet edip Ruslarla savaşıyordu. Bu da ondan öteye gidecek değil, diye gururlandı. Teyzesinin oğlunun gerekeni yapacağına inanarak, -Gubernatör’e ne diyeceğini kendin bilirsin, nihayetinde, Şıngıs’ı yerinden etsen iyi olur! Diye sözünü bitirdi.

      Ona tamam deyip Turlıbek gitmek için yönelmişti ki, tam o sırada, yanına şehrin yerleşik fakir işçilerinden Tilemis adlı genç delikanlıyı tercüman olarak alıp gelen yüzbaşı içeri girdi.

      –Merhaba, Eseney Bey Estemesoviç!

      –Merhaba, Efim Töre Kotsuk, merhaba! Eseney’in Kotsuh demeye dili dönmüyor mu yoksa özellikle mi sözü böyle çeviriyor yüzbaşı bunu anlayamadı. Fakat kulağı alışmıştı.

      –Eee, Eseney Bey, böylece bütün iş bitti mi diyoruz?

      –Ne oldu? Düşmanın tekrar döndüğüne dair haber mi var yoksa?

      –Yok yok. Eseney Bey’in başlattığı, yüzbaşı Kotsuh’un sonlandırdığı işin tekrarlamasının mümkünatı var mı hiç!

      Eseney ile Kotsuh uzun zamandan beri iyi anlaşan kişilerdi. Onlar açık ve samimi konuşan iki sırdaştı. Birinin Rusça, diğerinin Kazakça anlamadıkları şeyleri, Tilemis tercümeyle anlaşılır hale getiriyordu.

      –Bu sefer Kenasarı kesin olarak geri çekildi diyor musun?

      –Artık o, burnunun ucunu dahi bu tarafa çeviremez. Rus Kazakları’nın kılıcının tadına bir defa bakan düşman, kim olursa olsun, geriye dönüp de arkasına dahi bakamaz. Yazık ki, yalnızca bir saat savaşabildik. Tozu dumana katarak gelen Rus Kazakları’nın hevesleri kursağında kaldı… Keşifçiler bu Tilemis’i yanlarına alıp, dört gün yol gidip geceleyin döndüler. Esil’in öbür tarafında bir can dahi kalmadan her biri bir yana çil yavrusu gibi dağılıp kaçmışlar.

      –Evvelki gün Esil’in diğer tarafına da gidip kırk elli kilometre yol yürüyüp etrafı kolaçan edip geldik. Kimse yok. Kenesarı güneye doğru çekilmişe benziyor. On avulun ihtiyar erkekleri ve yaşlı kadınları da hepsi böyle söylüyor.

      –Daha önce hiç kimse yok diyordun ya?

      –Savaşan birine rastlamadık demek istedim, Eseney Bey.

      Eseney ile Artıkbay Batır yaralanıp askerî hastaneye geldiklerinde cerrah doktor bu Tilemis’i beraberinde getirip konuşmuştu. Eseney’e sizin yaranız hafif, bu batırınız ise ağır yaralanmış demişti.

      O zamandan beri Eseney, Tilemis ile iyi anlaşamazdı. Bundan on yedi yıl önce Eseney, Tilemis’in babasına domuz bakıyorsun diye falaka çektirmişti. O zaman on yaşında olan küçük Tilemis, hiç korkmamıştı ve dimdik durmuştu. Küçük çocuk, ağlayarak Eseney’in ayağına kapanan annesini, kendine engel olamayarak yerden kaldırıp alıp gitmişti. Güzel kadının ayağına kapanması mı, yoksa çocuğun onurluluğu mu hoşuna gitti bilinmez, her nasılsa Eseney, beş sopayı affetmişti. Tilemis’in babası çok sıradan, oysa annesi erkeklerin bir bakmadan geçemeyeceği kadar güzel bir kadındı.

      “Ay, senin baban bu salak değil, buraya gelip giden takı satan kuyumcu Çerkes ya hu!.. Annenin burnunun dibine kadar gelen bu takıcı işte”, diyerek Eseney onun içine bir kurt düşürmüştü.

      Zaman içinde bu küçük çocuk Tilemis, büyüyüp Kafkas görünüşlü yakışıklı bir delikanlı oldu. Rusçayı iyi biliyor gibi görünüyordu. Zeki ve bilinçli bir çocuktu. Falaka olayı Eseney’in aklına yeniden düştü, Tilemis de unutmuş değildi. İkisinin gözlerinde de bu olayın kıvılcımları halen yanıyordu. Geçen zamanın ardından şu anda ise Eseney, Tilemis’i çok beğenmişti.

      –Annen baban iyi mi yavrum? Diye şefkatle sordu.

      –Babam öldü, annem var, dedi Tilemis. Eseney, delikanlıya daha çok takdir ederek baktı, iç çekti ve sonra:

      –İrbit pazarı yakınlaştı. Bu yıl bizimle beraber kalsan da o pazara sen gidip gelsen nasıl olur acaba? Görüyorsun ben bu haldeyim. Benim çocuğum da yok… Dedi. İç çeker gibi oldu.

      –Olur tabi Eseney Bey. Ne zaman derseniz, ben hazırım o zaman giderim.

      –İki günü geçirmeden bizim evde olsan iyi olurdu. Pazara götüreceğin hayvanları seçmek için de vaktin olurdu o zaman.

      –Tamam Eseney Bey.

      –Gideceğin zaman bana uğra da git.

      Böyle her şeyi bilen, becerikli bir genci avcunun içine aldığını düşünen Eseney, kendiyle gurur duydu. Kotsuh söze karıştı:

      –Eseney Bey Estemesoviç, ben Ağa Sultan huzuruna gidiyorum. Yarın yola çıkacağım. Ağa Sultan’ı korumak için bıraktığım Rus Kazakları’nı alıp geleceğim. Kadınları rahatsız oldu. Artık onun korumaya ne ihtiyacı var. Kenesarı gitti. Bizim Gubernatör de ilginç adam: bir sultan ile savaş, öbür sultanı koru diyor. O ikisi ise birbirleri ile kolkola girip oturuyor. Ben Ağa Sultan’ın kuyruğuna bir diken sıkıştırıp geri dönme niyetindeyim şimdi.

      Eseney kahkahalarla güldü. Çoktan beri böyle gülmemişti. Yarasının ağrımasına da bakmadı. Yüzüstü yatarak gülen adamın kara kazan gibi kocaman başının ağırlığından ince yastık kılıfının her yerinden kuş tüyleri fırlayıp çıkmaya başladı.

      –Benim için de kuyruğuna bir bıtırak sıkıştır!..

      Bu olaydan bir ay sonra Şıngıs, ilçe başkanlık merkezini bırakıp kendi bölgesine gitti. Üstelik Ağa Sultan’ın ilçem başkansız kaldı diye hiç kaygılandığı da yoktu. Ağa Sultansız kaldık diye kaygılanan halk da yoktu.

      İşte, bu olaylar yaşanalı aradan tam on beş yıl geçti!..

      IV

      Dönüp tekrar kondukları yere gelen Eseney’in hatırladığı, gözünün önünden geçen büyük olayların silsilesi böyle idi. O zamanlar