Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

diyorsan öyleyizdir.

      –İşte biy efendim, hükmü kendiniz veriniz, dedi Eseney Tilevimbet Biy’e.

      –Kırk kamçı falaka!

      –Kime?

      –Biy hakkında şikâyette bulunana elbette!

      Eseney, biraz duraksadı ve:

      –At senindir! Dedi Jamanbala’ya.

      Müsirep, Tilevimbet’e işte bu yaşanan olayı hatırlatıp, ona laf dokundurdu ve artık daha fazla ileriye gitmedi. Tilevimbet’in donakalan vücudu taş gibi oldu.

      Eseney, Şıngıs’a doğru dönüp konuşmaya başladı:

      –Öfkelenerek gelmişsem de sebebi varmış Ağa Sultan. Kusuruma bakma! Tay yüzen kara saba, tay kazan denilenler artık günümüzde boş sözler. Ekmek ile oynamayalım. Ekmek, artık her Kazak’ın gün görmesi anlamına geliyor. Vakti zamanında kara sabası olan, tay kazanı olan hanlar hangi Kazak’ı doyurdu? Han’ın kazanını da sabasını da Kazak halkı dolduruyordu daima. Şimdi de öyle. Tekrar diriltip han seçtiğin kişi, hanlığını nerede kuracak? Betbak’ın çölüne mi? Bundan iki üç yıl önce Kenesarı’yı han seçiyoruz diye yaygara koparan halk, şimdi sıra sıra dizilip kendi topraklarına dönüyor. Benim bildiğim bir şey varsa o da, Kenesarı altı vilayete han olmak bir yana, kendi yurduna dahi sığamadan bozkıra, Sarıarka’ya doğru kaçmakta. Şimdi o, kaçak, diye sustu.

      Şıngıs’ın kendi düşüncesi de buna yakın idi. Napolyon’u yenip, Batı dünyasının tekebbürlüğünü ezip geçen Rus teçhizatına karşı başkaldırmaya, şimdi hangi büyük ülke olursa olsun, cesareti yetmezdi. Böyle bir güç şu anda yeryüzünde mevcut değildi! Doğrusu Kenesarı, sadece halkı biraz kışkırtıp düzeni bozmuştu, ama bir süre sonra bastırılıp, bu isyan hareketi sona erecekti. Diyelim ki, Üç Cüz’ün bolısları ve biyleri baş başa verip Kenesarı’yı han seçerse, mümkün, Kazakları müstakil bir halk olarak kabul eden Çarlık, zulmünü onlardan hiç eksik eder miydi, ya da ne yapardı? Fakat hanlık denilen şey ebediyen var olamaz. Ağa Sultan bunu çok iyi biliyordu. Talan ve eşkıyalıktan bıkıp usanan öfkeli halkın, “Çok yaşasa Kenesarı yüze kadar yaşar!”15 demeye başlaması, her yere yayılmıştı. Kalabalık halk ondan uzaklaşmaya ve ondan tamamen ayrılmaya başlamış gibiydi. Bu oturan kara çopur, bunların hepsini tamamiyle idrak edip, han soyundan olan Ağa Sultan’ın yüzüne doğrudan söylemekteydi. Ya halkının yanında ol, ya da akrabanı savun, iki taraftan birini seçerek safını belirle demişler ya hu.

      Çarlık’ın koyduğu düzene göre, önce, Ağa Sultan olan kişi Kenesarı’ya karşı mücadele etmeliydi. Bunu nasıl yapacaktı? Tilevimbet Biy, asker toplayıp Kenesarı’ya katıl diye emir vermişti. Buna nasıl gidecekti?

      Eseney yine konuşmaya başladı:

      –Kenesarı Kerey-Uvak’ın tam kalbine binlerce asker toplayıp, bugün yarın saldırayım deyip duruyor. Bizim de oturup bakacak halimiz yok herhalde. Neticede, bu defalığına bir kısmımız saygı gösterip sesimizi çıkarmayacağız. Özellikle bunu haber vereyim diye geldim…

      Söz arasındaki birazcık boşluktan faydalanıp Tilevimbet Biy Eseney’e dönüp:

      –Amankaragay ilçesinin en üst düzey biyi Eseney, Rusların heybe taşıyıcısı olmuş dendiğini işittiğimizde sevineceğimizi de, utanacağımızı da bilemedik… sen kendine hangisini layık görüyorsan, bizim için de öyle olsun. Hayırlı olsun! Diyerek âdeta bir büyü böceği gibi yakıp geçti.

      Eseney hiç çekinmedi.

      –Eseney’in eski heybesine Kenesarı’nın iki yüz batırı sığdıktan sonra, ben heybemden tamamen razıyım, dedi o. -AtıgayKaravıl’ın hatırı sayılır biyi idiniz, Kenesarı’nın ayakçısı olup boş işlerle uğraşmanız size de hayırlı olsun…

      İkisi arasında yaşanan bu didişmenin ardından ikisi de sustu. Üçüncü yılına varan çatışmalarda Eseney, Kenesarı’nın iki yüz kadar askerini esir edip Stap’a teslim etmişti. Bu sebeple ona, horunjiy16 unvanını vermişlerdi. Tilevimbet Biy, Ağa Sultan seçiminde eski biylik unvanını bırakıp, şimdilerde Kenesarı’nın “ayak işlerinde” hizmet ediyordu. İki biyin devamlı karşılıklı atışmaları bu sebeplerle idi.

      Şıngıs çok zor durumda kaldı. Esasen Eseney’in ne diyeceğini Şıngıs önceden sezmişti. Eseney’in bu seferki geliş sebebi, ya katıl ya da ayrıl, tarafını belli et demeye geliyordu. Yarın kendi idare ettiği ilçenin tam yarısı kadar büyük bir bölümü saldırıya uğrarsa, Eseney bu durumu Sibirya Gubernatörü’ne17 şikâyet etmez miydi? Şıngıs şimdi onu hafife alıp önemsemediğini sezdirirse, o, soluğu doğru Gubernatörde alacaktı. Ombı’da altı ilçeden sorumlu olan Turlıbek vardı. O, Eseney’in akrabasıydı, teyzesinin oğluydu. Şikâyetin ilki “Saldırı karşısında Ağa Sultan’a kendim gidip haber verdim, hiç kulak asmadı” demekle başlardı… Peki, mücadele içerisinde olan iki tarafın benim gözümün önünde karşılaşmalarına ne yapacaksın. Böyle birdenbire parlayan bir tartışmanın çıkmasına sebep olan karşılaşmayı, bir yolunu bulup dağıtmaya nasıl bir çare bulunabilirdi acaba?

      O sırada Alman mı, İsveç mi olduğu belli olmayan, Kazakların Bersen dediği sarışın Binbaşı Bergsen gelip:

      –Ağa Sultan Mirza, at oyunları hazırlandı. Avcılar da hazır. Buyrunuz, dedi. Şıngıs buna çok sevindi.

      –Kıymetli biyler, şimdi söz dalaşına girip kavgayı alevlendirmek hoş olmaz. İki tarafın da durumu anlaşıldı. Dışarı çıkıp askerî oyunları seyretsek nasıl olur? Diye yerinden kalktı. Misafirleri de onu takip ederek ardından çıktılar.

      “Tehlike anında lazım olur” diye Sibirya Gubernatörü Ağa Sultan Şıngıs’a silahlı kırk Rus Kazak’ı vermişti. Onlar bir yandan Ağa Sultan’ın korumaları bir yandan da sesini çıkarmasına izin vermeyen gözlemci olarak bulunuyorlardı. Onlar ilk olarak at üzerindeki oyunlarını sergilediler.

      Rus Kazakları at oyunları konusunda iyice mahirleşmiş kişilerdi. Onlar kâh şahlanıp koşan ata atlayıp biniyorlardı kâh koşarak gelen atın boynuna asılıp geçip gidebiliyorlardı. Atları da buna nasıl alışmıştı! Hızla koşup gelerek birden durup, hepsi bir yana doğru eğilip yatıyorlardı. Hiç kımıldamadan duruyorlardı. Oysa Kazak atlarının böyle bir durumda kendiliklerinden aklı başından gider, olmayacak şeyden ürküp her şeyi mahvederlerdi.

      Rus Kazakları sonraki gösteriye bütün silahlarını kuşanıp ışıldayarak çıktılar. Kılıç, tüfek, ok ile sırayla birbirleriyle dövüşüyorlardı, ama buna rağmen hiçkimse yaralanmıyordu. Fakat gerçek bir savaşta bunların karşısında mücadele etmek zor gibi görünüyordu. Özellikle gün ışığında parlayan kılıçların ışıltısından insanın tüyleri ürperiyordu.

      Şıngıs, Tilevimbet Biy’e unutulmaz bir ders vermek ister gibi, onun yüzüne arada bir bakıyordu. İnatçı ve aksi biy:

      –Bunlar atlarını yatırıp kaldırırken biz de oturup bakacak değiliz! Dedi.

      Evet, Kenesarı taraftarlarının inat ettikleri yönden yüzlerini çevirmeye niyetleri yoktu! Bu, açık tabiatlı halkın han soylularının, biylerinin ve bolıslarının, aksakallarının, gözler önündeki durumuydu. Onlar, halkın Çarlık’ın sömürgecilik siyasetine haklı olarak karşı oluşunu fırsat bilerek, hanlık kurmak niyetindelerdi. Onlar, artık bu düşüncelerinden dönmeyecek gibi görünüyorlardı, “gerçi bu saatten sonra hepsi birdi, iddialarından dönecek olsalar bile, artık Çarlık da onları affetmezdi, halk da affetmezdi”.

      Rus