Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

çıktılar. İki avcı yan yana geçip birbirlerini selamladılar:

      –Kerey’in avcısı kime sıra verir diyorsun, at! Dedi Janay.

      –Argın ağamızın balası, sıra sizindir, buyrun siz atınız.

      –Sıramı verdim!

      –Yok, ben ağabey sırasını çiğneyip geçemem, buyrun atınız!

      –Kibirli Kerey’in avcısı, atıver artık!

      –Yaşı büyük kişisiniz, siz atınız!

      Böylece eski geleneğe uygun olarak üç kere birbirlerine sıra verdikten sonra, avcı Janay sadağına ok yerleştirip attı ve sağ gözüne konan küçük sineği eliyle uzaklaştırdı. Sineğin ısırdığı yeri bir süre eliyle ovuşturdu.

      –Gözünüzü boş yere ovuşturdunuz…, dedi ona Artıkbay.

      Janay ona bakmadan sadağını çekti, sadağın oku altın hedefe değdi, sarstı ama düşüremeden geçip gitti. Hızlıca okunu atan Artıbay’ın oku ise altın hedefi vurup düşürdü.

      Görevli, parlayan kara kunduzu Artıkbay’a getirdi.

      –Hey, sen! Tam benim attığım sırada neden konuşup gevezelik ediyorsun! Dedi boğazı düğümlenerek Janay, Artıkbay’a.

      –Ben size dostça söz söyledim: ok atarken gözünü ovuşturursan eğer, okun hedeften dışarı gider… gitmedi mi?

      –Benim gözümde senin babanın hakkı mı vardı?

      –Artıkbay Batır’ın babasının hakkını değil, uyuz oğlağının hakkını bile başkasında bıraktığı görülmemiştir! Diyerek o da kabadayılık yaptı.

      –Pis herif!

      –Kaçak baytalın18…yalayan yaşlı azban19, pislik senden geçip de bana ulaşır mı!

      Kenerarı’nın Bopay adlı kızkardeşi çok kişiyle ilişkisi olan, doyumsuz bir kişi olarak tanınıyordu. Kendisi Cengiz Han neslinden olduğu için sıradan bir Kazak ile evlenemediği gibi, batırları, yiğitleri de öyle kuru kuru eli boş göndermeyen bir alışkanlığı vardı, Artıkbay Janay’ı işte o çok kişiden birisin diye bu sözüyle iğneledi.

      Avcı Janay’ın bu söze sabredecek hâli yoktu elbette.

      –Hay senin babanın ağzına, ne dedin ne dedin sen? Sadağına ok yerleştirmeye başladı. Artıkbay da aynı şeyi yaptı. Birbirlerine ok atacak gibi görünüyorlardı.

      Şıngıs bağırdı:

      –Yeter artık!

      İki avcı iki ayrı tarafa gitti. Daha önce uzaktan birbirlerine kin besleyip, sadaklarındaki okları uzaktan sırayla hedefe yönlendiren kıskanç avcılar, bundan sonra bir ömür boyu aynı gölden su içmeyeceklermiş gibi, aynı dünyada yaşamayacaklarmış gibi birbirlerinden uzaklaşıp gittiler.

      Şıngıs, oyunu bitirdi ve çadırına doğru yürüdü. İki grubun mızrakçı batırları, avcıları iki gruba ayrılıp daha önce yerleştikleri konuk evlerine gittiler. Artıkbay, yarışmadan aldığı kunduzu Eseney’in önüne getirip attı:

      –Sırtınıza sarınız! Dedi.

      Öğle yemeğinden sonra Şıngıs, Eseney ile yalnız kalıp:

      –Eseney Bey, hoş geldiniz. Birkaç gün kalıp misafirim olunuz, diye rica eder gibi oldu, Eseney hiç oralı olmadı:

      –Ben bir gün bile sabredemiyorum. Daha önce söylediğim boş söz değildi. Kenesarı taraftarları can evimizden vurmaktalar. Kendi düşünceni açıkça belirtsen olacak, yürüyüp yoluma gideceğim. Stap ve Kpitan ile de hemen haberleşmem gerek.

      –Eseney Bey, benim ne kadar zor durumda olduğumu siz çok iyi biliyor olmalısınız, diye başladı Şıngıs. -İki ateş arasında kalmadım mı? Halk ne yapmak istiyorsa kendisi bilir. Ben Ağa Sultansam siz de yedi biyden birisiniz. Çarlık’ın hizmetindeki kişileriz… Bize asker verdikleri yok, sana da vermez. Han seçer mi, han seçmez mi, bu, halkın kendi bileceği iş. Bizim idare ettiğimiz yalnızca bir ilçe. Kenesarı’yı han seçelim diyenler Üç Cüz kadar kişi anlaşmışlar gibi görünüyor. Üç Cüz’e bizim emrimiz geçer mi? Ben bunlardan birisine bile karışmak istemiyorum. Bize samimiyetle inanan ve asker veren Çarlık da yok. Kendi kendini kırıp geçir mi diyorsun, ne diyorsun? Dedi ve sustu.

      Kazak geleneklerine bağlı bir kişi olan Eseney birden şunları söyledi:

      –Kısacası şu ki, ilçenin tam olarak yarısı saldırıya uğramışken, biz ilçe başkanından hayır beklemiyoruz, dedi.

      –Düşmanın askerinden sizin asker az olsa dahi sizin askeriniz düşman askerinden beş kat güçlüdür… Çünkü başında Ese-ney Beyim var! Eğer ben bu işe karışırsam, halka maskara olmaz mıyım! Diyerek Şıngıs gülümsedi.

      Akşama doğru Eseney kendi memleketine döndü. Şıngıs’tan tamamen ümidini kesip, ne görecekse de yalnızca kendi Kerey-Uvak halkından göreceğini idrak edip oradan ayrıldı. Birkaç günden beri Şıngıs’a emir verip orada konaklayan Tilevimbet Biy ise oturduğu yerden bile doğrulmadı…

      III

      İlçe merkezi Amankaray’dan akşama doğru çıkan Eseney ve birliği, tan ağarmaya başladığında, Obagan Nehri’nin devamı “Küçük Deniz”de oturan Jazı Biy’in avuluna ulaştı. Argın boyundan Jazı Biy, Orınbor, Sibir guberniyalarının20 sınırını koruyan, Kenesarı İsyanı’na karşı duran bir kişiydi. Henüz asker toplayıp “Atlan!” diye emir vermemekle birlikte, Eseney ile tam olarak aynı düşüncedeydi ve Eseney’in sırdaşıydı. Azıcık Rusça okumayı da biliyordu, Amankaray ilçesinin Eseney’den sonraki en hatırı sayılır biyi idi. Eseney’i büyük bir saygı ve hürmetle karşıladı. Fakat biyler ağzını açıp da tek kelime edemedi. Çünkü konuklar attan inip büyük ak çadıra doğru yürümeye başladıklarında, dörtnala at koşturarak yaklaşan iki atlı göründü ve konuklar çadıra girmeyip gelenleri bekledi.

      –Bizim adamlarımız! Dedi Eseney.

      Bu gelenler, Eseney’in habercileri idi.

      –Kenesarı birliği dün Esil’in karşı tarafına geçti, dedi.

      –Jazı, bana kırk at bulup ver. Canlı kalırlarsa geri veririm, yok eğer ölürlerse, senin ödemen gereken bir borçmuş gibi say artık.

      Konuklar eve girip susuzluklarını giderinceye kadar, Jazı Biy kendi yılkısından kırk tane cins at getirtip:

      –Sorgusuz sualsiz senindir Eseney Bey, dedi.

      Yedekteki cins atlar ile hızla gidip halkın bulunduğu bölgeye yakınlaştıklarında Kenesarı birliğinin Kerey-Uvak avullarına her taraftan gelip dayandığı anlaşıldı. Yaylaklarına kıyamayıp, biz nasıl olsa uzaktayız diye düşünerek, bölgerinde konaklamaya devam eden avulların yılkılarını, kadın kızlarını sürüp götürmüşlerdi, keçe ve kilim gibi ev eşyalarını da yağmalamışlardı.

      Eseney birliğinin hızla geldiği gün, tan ağarmaya başladığı sırada, birlik buradaki çatışmanın tam üstüne gelmişti. Ortalama beş kilometreye uzanan geniş ovada Kenesarı birliği ile Kerey-Uvak birlikleri arasında çatışma olmuştu. Sahibini kaybeden atlar ürkerek koşuldukları arabalardan kurtulup, önlerindekini ezip geçiyordu. Arabalar bir sağa bir sola doğru zikzaklar çiziyordu. Kovalayanlar ve kaçanlar iki tarafta da vardı. Zaten Kazak çatışmalarının hepsi böyledir. Bir bakarsın kovalayanlar geriye dönüp kaçmaya başlar, bir bakarsın ki kaçanlar geriye dönüp çatışmaya