Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

Batır’ın kızı Ulpan. Onların evlerine misafir olalı daha bir ay olmadı. Hiç olmazsa bari kara rahvan atını tanısaydım ya hu, onu da nasıl tanıyamadığımı görüyor musun! Bir gün benimle ava çıkıp iki kaz avlamıştı. Ay canım, şimdi senin yüzüne nasıl bakarım ben! Diye saf avcı hayıflanıp üzüldü.

      –Falakaya yatırmak istemiyor muydun? Yüzüne bakmadan da falakaya çekebilirsin işte! Diyerek kendi kendine hayıflanıp duran, şaşkınlık içindeki avcıyı “Türkmen” Müsirep iyice yerin dibine soktu.

      –Artıkbay Batır’ın kızı mı dedin sen? Dedi Eseney.

      –Oy, Ağa Sultanım! Evet, onun kızı, Ulpan. Onun bindiği, arka ayağının toynağında ak lekesi, alnında ak akıtması olan kara rahvan ya, işte!..

      Kızın sadece bir kere göz ucuyla Eseney’i kimseye fark ettirmeden süzdüğünü “Türkmen” Müsirep’ten başka hiç kimse fark etmemişti. Gün batıp hava kararıyor, kar serpiştirmekte… ricada bulunmaya bir kız gelecek diye kim düşünebilirdi ki! Ulpan, onlarla görüşmeye geldiği sırada konuşmasını değiştirip, söylediklerine hepsini inandırarak, kız olduğunu kimseye belli etmemeye gayret etmişti. Öyle olsa da, kızın adı kız, meşhur batır, adı duyulmuş âdil biy7 olarak adlandırılan Eseney’e, bir anlık da olsa baktığını kızın kendisi bile farketmemişti.

      Yaylalardan aşıp gelenin, Eseney’in yılkısı olduğunu avulu biliyordu. Kalın siyah bezden olan şapkası yüzünü kapatmasına rağmen, deve kadar doru koyu renkte olan atın üstündeki iri vücutlu adamın Eseney olduğunu Ulpan da aslında anlamıştı. Beş yaşındayken onu gördüğünü de, korktuğunu da hatırlamıştı. Fakat yine de kendisini ona tanıtmamıştı.

      Eseney’in ekibi ne yapacağını şaşırdı. Ne yapmak gerekliydi? Kara rahvan atı kızın ayıbının bedeli diye nasıl alacaklardı? Bak, zeki kız bunların başına nasıl da utanılacak bir iş açmıştı. Evet, “malım, canımın sadakası; canım arımın sadakası” diyen halkın nasihatini dikkate alırsan eğer, bu uygun bir iş değildi. Eseney arkadaşlarına baktı, “ne yapmak gerek?”.

      –Artıkbay Batır’a güç gösterisinde bulunur gibi olmamız ne kadar büyük ayıp! Kızının atını ayıp bedeli olarak almamız ikinci ayıbımız. Rica bildirmeye gelen kızın atını ceza bedeli olarak almamız, ayıp bedeli konusunda bu güne kadar halk içinde duyulmamış bir iş! Diye “Türkmen” Müsirep Eseney’in çiçek hastalığından çopur olan yüzüne baktı.

      Eseney ömrü boyunca ayıp bedeli ödemiş adam olmadığı gibi, ayıbı olan kişilere sert cezalar vermekten de hoşlanan bir biy idi. Hiç olmadık yerden başına bela açılmasına halen gülesi geliyordu, halen bu meseleye bir çözüm bulamadığı da bir gerçekti. Artıkbay bir defasında onu namus ölümünün elinden almış kişiydi, ikinci defa ise ölümün kendisinden kurtaran yaşlı yoldaşıydı, batır kişiydi.

      –Kara rahvanın yanına bir at daha koşup göndermek uygun olur! Dedi “Türkmen” Müsirep.

      –Kurban olayım adaşım benim, buldun buldun işte! Benim yaşlı boz atımı koşup beraberinde gönder! Dedi saf kalpli avcı.

      Eseney “yürü!” anlamında omzuyla işaret ederek Kenjetay’a emretti.

      –Artıbay Beye selam söyle, yarın kendim de gelip selam verir dönerim.

      Kenjetay, kendisinin çektiği Eseney’in “Müzbel” adlı doru akıtmalı atını kara rahvan ile birlikte koşup yola koyuldu.

      Eseney yoldaşlarına şimdiki kararını açıkladı:

      –Bu tepeden ileriye bundan sonra bir at dahi ayak basmasın! Sadir’in yılkı süründen başka diğer yılkı sürülerinden ikisini Kusmurın’a doğru, dördüncü yılkı sürüsünü bizim Akkuvsak, Kara Emen, Elaman göllerine doğru gönderin. Sadir’in yılkı sürüsü şimdilik burada kalsın. İki adaş benimle kalıyorsunuz, Bekentay, sen Kusmurın yılkı sürüsüyle birlikte gidersin.

      Eseney’in arkadaşları onun emirlerini yerine getirmek için dağıldılar. Eseney ise kendi konaklayacağı yeri kurdurmak için yalnız başına göle doğru yöneldi.

      “Bundan on yıl önce yer altındakinin bile sesi herkesten önce bana ulaşırdı, gelip Artıkbay Batır’a bulaşmam yaşlandığımın göstergesi ah! Diye düşündü Eseney. -Yoksa bu, kadrimi kıymetimi yitirdiğimin işareti mi? Peki ya, avcının çığırtkanlığına uyup onun ardından gidişime ne demeli? Eskiden var ya, onun gibilere kendim haddini bildirirdim!”.

      Az önce yaşanan küçük olay, Eseney’e bundan on beş yıl önce yaşanan olayları hatırlattı. Artıkbay Batır’ın müstesna kahramanlıklarını gözünün önüne getirdi. O zaman kendi halinde yaşayan halka, tekrar tekrar saldırıp, tekrar tekrar talan eden Kenesarı Töre8’nin isyan zamanıydı.

      Kenesarı, Rus sınırında yaşayan Kerey-Uvak boyuna iki defa saldırmıştı.

      –Kenesarı’yı han seçmeye razı olan ak sakallı, kara sakallı biyleri tez gelsin! Diyerek halkın üstüne eşkıyalar gönderdi ve üç gün içinde haber çıkmazsa onlara saldıracağını bildirdi. Kenesarı’nın beraberindekiler yılkıya da, kadın kıza da düşkündü.

      Tobıl, Baglan, Stap, Kpitan şehirlerine yakın oturan beş bolıs9 Kerey-Uvak’ın sınırda oturanlarına birkaç kez saldırıp gitti. Bu boyların Sarıarka’ya doğru sınır bölgelerinde oturanları olmakla birlikte, Rus şehirlerine sınırda oturan kalabalık bir kısmı canlarını zar zor kurtarabilmişti.

      Amankaragay ilçesine bağlı çok kavimli boyların hayatına pazar girmiş, çay, şeker, ekmek, başörtüsü, sabun, basma kumaş, kadife, ipek, deri girmişti. Bundan yirmi yıl önce hanlık yıkıldıktan sonra, savaşlar azalmış, sakin hayat düzeni sağlamlaşmaya başlamıştı. Bütün bunları unutup, Kenesarı’yı han seçmeye bu boylar hiç yanaşmadı: saldırıya uğruyorlardı, kızları gelinleri horlanıyordu, bu sebeple onlar Kenesarı’yı han seçmeye hiç yanaşmadılar.

      Eseney bir şey biliyorsa, o da Kenesarı akılsız bir adamdan başka bir şey değildi. Kazak Hanlığı’nın artık sınırları da yoktu, hiç değişmeden duran kanunları da yoktu. Birisi han seçilirse, Han Cengiz’in bütün nesli halkı boy boy bölüp idare edip, aklına eseni yapıyordu. Doymuyordu da, bırakmıyordu da. Şimdi Kenesarı o dönemin düzenini yeniden getirmek istiyordu. Bu halk ise zaten o devirden tamamen bıkmıştı. Kenesarı’nın kıt akıllı, dik başlı olduğu artık net bir şekilde görülmüştü. Onun akıllı bir adam olmadığı herkes tarafından anlaşıldı.

      Kazak topraklarının batısından doğusuna kadar ulaşıp, güneyine dayanan Rus şehirleri vardır. Oral, Orınbor, Tobıl, Tümen, Kızıljar, Ombı, İrbit, büyük şehirlerdir. Bu şehirlerin görünüşleri güzelleştirilip, Kazak-Rus yerleşim yerleri kuruldu. Bu durumda Kenesarı, kendi hanlığını nereye kuracak! Betbakdala’ya mı? Ona katılan halkın “Aktaban şubırındı”10 olmama ihtimali var mı? Bundan iki üç yıl önce Kenesarı’ya katılanların şimdilerde kaçtığı görülüyor. Bunu da anlamıyorsa eğer, Kenesarı gerçekten de ahmaktır!

      Sömürgeci Çarlık’ın aldıkları da az değil, Rus şehirlerinden senin aldıkların da az değil. Han’ın kazanına koyulup pişenin senin ağzına köpüğü de değmez, kemiği de değmez.

      Bunu düşünen halk, huzurunu bırakıp da Kenesarı İsyanı’na direnerek katılmadı. Bunu idrak eden Eseney, Kenesarı’ya karşı mücadeleye girişti. Kerey-Uvak olarak adlandırılan bes bolıs,