Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

gürleyerek çatışmanın içine girdi. Halkın hangi tarafta zayıfladığını kontrol ederek, zaman zaman bu zayıflayan gruba katılarak ona destek veriyordu. Yanında dört beş batırı olan Eseney’in destek verdiği gruplar, düşman tarafını kolayca püskürtebilmişti.

      Akşama doğru iki tarafın atları da yorulup sadaklardaki oklar tükenmeye başlamıştı. Eseney’in de bizzat içinde bulunduğu karşılıklı çatışma sonucunda elli kadar düşman askeri ele geçirilmişti. Ele geçirilenlerin çoğu, Kenesarı’dan kaçıp kurtulamayan ve ona katılmaya mecbur olan kişilere benziyordu. Bir kısmı ise yaralı askerlerdi.

      Düşman eline düşen, halk birliğinin batırları iki üç kat daha çoktu. İki taraf da esir aldıkları kişilerin kollarını arkadan bağlayıp kendi taraflarına götürüyorlardı. Özellikle, sahipsiz kalan atları kovalayıp yakalamaya çalışanlar çoktu.

      Bu sırada Eseney yaralandı. Sadaktan fırlayan bir ok iki kürek kemiğinin arasına isabet edip saplandı. O, kaçmaya başlayan bir grup askeri kovalamaya niyetlenmişti, tam o sırada, Eseney’in boynuna ok isabet eden atı, tökezleyip yere düştü. Eseney de onunla birlikte yere düştü. Düşünce, zaten çiçek bozuğu olan yüzü yaralandı. Yüzü kan içinde kaldı. Yedek atı yedekleyen Bekentay gemden kurtulmak için huysuzlanan güçlü atı durdurdu. Eseney sol ayağını üzengiye doğru kaldırıp koymaya çalıştığı sırada, bir ok gelip ona saplandı. Eseney atın yelelerinden tutup doğrulamadan kalakaldı.

      Eseney ile yan yana hareket eden Sadir, Müsirep, Artıkbay Batırlar Eseney’i kucaklayıp hemen tedavi etmeye çalıştılar. İlk olarak Eseney’in sırtında hala saplı duran oku çıkarıp, kan fışkırmaya başlayan yarasını bu okla halk hekimliği yöntemiyle tedavi ettiler.

      –Uşık uşık uşık!

      Devasını veriver, Peygamber Yusuf.

      Uşık uşık uşık,

      Şifa veren biz değiliz,

      Gönlünü alan kara baksı küçük burunlu…

      Uşık uşık uşık!

      Uşık uşık uşık!

      –Haydi şimdi eve doğru, Stap’taki doktora gidiyoruz! Bekentay, biyin atını sen yedeğine al!

      Müsirep ve Sadir ikisi, Eseney’i iki yanından tutup, Artıkbay Batır arkasından destek olarak, Eseney’in ekibi yola çıktı.

      –Ah! Yavaş olun yavaş olun! Dedi Eseney acı içinde.

      Yavaş gidildiği takdirde düşman eline düşeceklerini anlayan Müsirep, Bekentay’a:

      –Yavaşı batsın, hızlı sür, hızlan! Dedi.

      Eseney’in ekibinin kaçmaya başladığını gören düşman, birdenbire kendine gelip, cesaretlenmişti. Eseney’in ekibinin etrafını sarıvermişlerdi, özellikle de arkalarından gelenler onlara çok yaklaşmışlardı.

      O sırada Stap’tan gönderilen yüz kişilik Rus Kazak kuvveti de yetişmişti. Onlar kılıçları parlayarak, mızrakları havada, karşılarındakini korkutarak geliyordu. Onları gören düşman birden geri dönmüştü. Arkadan gelip öndekilere yetişenleri heyecanlı olsalar da, ancak on kadar ok atıp geriye dönmüşlerdi. İşte bu on kadar oktan biri ise Eseney’i arkasından koruyarak gelen Artıkbay Batır’ın tam beline isabet etmişti.

      Batır, beline saplanan oku kendi eliyle çıkarıp atmıştı ve sıcağıyla atını hızla koşturmaya devam etmişti. Yaklaşan Rus Kazak takviye kuvvetine ulaşana kadar da yaralandığını hiç kimseye belli etmemişti. Herkes ile beraber yüzbaşına “Zdrasti!” demiş ve atından kayıp yere düşmüştü.

      Yolculuğun geri kalanında deveye bindirilerek getirilen Ese-ney, Stap’ın askerî hastanesinde bir ay yatıp, avuluna tek başına atına binerek dönmüştü. Artıkbay Batır ise altı ay boyunca hastanede kalıp, evine bir kızak ile dönmüştü. O günden beri Artıkbay yürüyemeyen bir felçliydi. İki ayağı felç olmuştu, hareketsizdi. O, Eseney’e isabet edecek oka karşı kendini siper etmişti. Eseney’i korumuştu, onun hayatını kurtarmıştı, ama kendisi başkalarına muhtaç kalmıştı. O, artık bir engelliydi. “Saf batır, eğer beline saplanan oku kendisi çıkarıp atmasaydı, halk hekimliği ile çaresine baksaydı, hiç böyle engelli olup kalır mıydı! Halk hekimliğiyle tedavi edilen Eseney ise işte görüldüğü gibi iyileşmişti!”.

      Bu son çarpışmadan sonra Kenesarı, bir daha Kerey-Uvak’ı rahatsız etmemişti. O, Kazak bozkırının güney kesimlerine doğru çekilip, Alatav’a gitmişti ve orada bu isyan hareketi sona ermişti. Kenesarı’nın bir daha geri döndüğü de görülmemişti.

      Eseney, Stap hastanesinde de huzur içinde yatmamıştı. O, Kenesarı’ya karşı olan boyların lideri olduğu zaman da kafasında onu düşündüren derin bir mesele vardı. Son defa Ağa Sultan Şıngıs’a gittiği zaman da aklında bu mesele vardı. Han soylular, hanlıklarına özlem duymadan duramazlardı. Han soylu Şıngıs, Kenesarı’ya karşı mücadele başlatmayıp halk içine fitne sokmuştu, Rusya Hükümeti’ne büyük bir vefasızlık göstermişti. Eseney’in bu düşünceleri, eğer Sibirya Gubernatörü, General-Binbaşı Fon Fridriks’in kulağına giderse, Şıngıs’ı bu görevinden azletmek mümkün olurdu.

      Eseney’in, bu düşüncelerini General-Binbaşı’ya haber verecek adamı da vardı. O, Eseney’in teyzesinin oğlu Turlıbek Köşenulı idi, kendisi altı ilçeye idarecilik yapan büyük bir töreydi.

      Eseney, bu Turlıbek’i Stap’a çağırttı. Yarasının mikrop kapıp iyileşmediği çok eziyet çektiği bir dönemdi. Eseney, Turlıbek ile çok sert konuştu.

      –Sen Ombı’da ne işle uğraşıyorsun? Töre neslini ne zamandan beri başımızın üstünde taşıyoruz? Şıngıs denilen adamın nasıl biri olduğunu daha ne zaman göreceksin? O, Kenesarı’nın en birinci destekçisi olup çıkmadı mı?

      –Bu düşünce Ombı’da da yaygınlaşıyor, Eseney Bey. Bununla birlikte…

      –Bununla birlikte, çaresiz oturup duruyoruz diyorsun ha! O zaman bana erk verin. Beş günde elini ayağını zincirleyip Ombı’ya sürüyerek getireyim!

      Rus Semineri’ni bitiren, baştan aşağı şehir kıyafetleri giyen Turlıbek, Eseney gibi inatçı karakterli, kibirli değil, kanunların sınırından çıkmayan, çok sabırlı ve tahammülü güçlü bir kişiydi. O, teyzesinin oğluyla aynı fikirde olsa da, Şıngıs’ın tavırlarından büyük bir rahatsızlık duysa da, fevri davranıp aceleci olmaya ve çatışmaya karşıydı. O, bu güne kadar kanunların dışına hiç çıkmamıştı.

      Hanlık yıkılıp, Ağa Sultanın idare ettiği ilçe açıldığından beri, Sibirya Gubernatörü’nü rahatsız eden şey, Kenesarı konusundaki tereddüttü. Bu tereddüt, en sonunda da işte isyana evrilmişti. Başından beri Turlıbek, Kenesarı hakkında kaç defa âdilane düşüncelerini bildirmişti. Ancak sıradan Kazak halkını tamamen yabanî, tamamen cahil, güvenilmez gören Çarlık Hükümeti, Han soyluları açık açığa koruyup, onları bir türlü atmaya kıyamıyordu.

      Kenesarı, Kazak halkının Çarlık yönetimine duyduğu memnuniyetsizlikten faydalanarak, han seçilmek niyetindeydi. Ese-ney ise Şıngıs’ın Kenesarı’ya karşı mücadele etmemesinden faydalanarak Ağa Sultan seçilmek niyetindeydi.

      Turlıbek, Şıngıs’ın Eseney hakkındaki düşüncesini de çok iyi biliyordu. Sonraki seçimde Şıngıs, Eseney’i yerinden edip başka birini biy olarak atamaya hazırlanıyordu. Asıl amacı, idareciliği ele geçirmek olan Eseney’in gerekçeleri mantıklıydı, ne çare ki Gubernatör önünde ise Şıngıs haklıydı. Gubernatör, onun sırtını sıvazlayıp duruyordu. Şekspir’in bir sözünü hatırlatıp:

      “Her