Gabit Müsirepov

Ulpan


Скачать книгу

konuklar sakat batıra eğilerek selam verirken, Sadir yer döşeğinde oturan kötürümün yanına diz çökerek oturup iki elini birden uzatmıştı. Kötürüm batır, onu kucaklayıp, sıvazlarak sevip, sırtını yumruklayarak:

      –İt seni yav, neredeydin, nerelere kaybolup gittin? Diye tekrar tekrar söyleyip, uzun süre onu bırakmadı. İkisi de hıçkırıklara boğuldu.

      –Batır gereken, mızrak gereken zaman yerin dibine battı, batsın batasıca! Sadir mızrağını kement ile değiştirip yılkıcı oldu artık, diyerek Sadir de kendisinin Eseney’in eline bakan it ömrünü arzuhal etti.

      Konuklar Artıkbay’ın hanımına da yaklaşarak elini tutup selamlaştılar. Annesinin yanında duran Ulpan’ı ise sadece gözleriyle hızlı bir bakışla selamladılar. Kız çocuğa bundan daha fazla bakmak, ilgi göstermek yakışık kalmazdı. Kız da bunların herbirine göz ucuyla hızlıca bakıp sadece gözüyle selamlaştı. Bu bakışların derinliğinde seyrek rastlanan bir güzellik olduğunu bütün konuklar farketti. Kara kısrağı olmayan, kımızsız ev, sarı kısrağına, semavere sarıldı. Ulpan, sarı bakır semaveri alıp dışarıya çıktı.

      Hal hatır sorduktan sonra Eseney, suçunu tez elden temizlemek isteyerek söze başladı:

      –Artıkbay Bey, sizin bu bölgede konakladığınızı bilmeyerek bir kabahat işledik. Eski yerleştiğiniz yer buradan çok yukarıdaydı ya hu!

      –Evet, düzlüğe yakındı… “Aksuvat” idi ya. Bu yıl bu tarafa doğru indik. Yavaş yavaş sen de duyarsın, “Kuyuya kulan26 düşerse, kurbağa kulağında oynar” derler ya, işte öyle bir halimiz oldu.

      –Sahipsiz duran yer deyip sık otlu otlağa hayran kalıp burada kaldık, sizin de buraya gelip yerleştiğinizi duyduktan sonra hayvanların yarısını Kusmurın’a doğru, yarısını da içlere doğru gönderdim.

      –Boş yere öyle yapmışsın. Yeterki gönüller sığsın, gölün suyu bize haydi haydi yeterdi ya hu.

      –Yok yok, Artıkbay Bey! Eseney bir zamanlar canını kurtaran batırının arazisini zorla almış diye adım çıksın istemiyorum.

      –Eseney bir kışlığına konaklamak için gönül koymuş da, ihtiyar topal, evinin yanında yer vermemiş diye ya benim adım çıkarsa nasıl olacak?

      –Size laf ettirmem ya hu, Artıkbay Bey…

      –Hiç olmazsa bir kış lokmamızı paylaşıp, iyileşsin biraz diyorsan eğer, bu topal ağanı kızağa bindirip yanında götür, kurt avladığını göster. Ben evkuşu olup dışarı çıkmayalı on beş yıl oldu… Ekibini alıp gel, benim evin yanına çadırını kurdur.

      Böylece, ikisi de birbirlerine karşı anlayış gösterip, uzlaştılar. Yer konusunda şimdi geri başa dönerlerse, iki tarafa da ayıp olurdu. Eseney, bir çift yılkı sürüsünü burada kışlatmaya karar verdi. Artıkbay, eğer Eseney’in yılkısı yanlarında olursa, aç kalmayacağına emindi.

      –Artıkbay Bey, sadak ve mızraklarınızı hazırlayınız. Kış boyunca kurt kovalayacağız. Kapıyı açıp, sadağınızı gerip dışarıdaki hedefe nişan aldığınızı işitmiştim. İnşallah, nişan aldığınız hedefinize bir gün kurt da denk gelir, dedi.

      –Eseney ya hu, başka bir uğraşım kaldı mı ki benim? Mızraklarımı bileyip, oklarımın uçlarını yontup kendime bir meşgale çıkarıyorum. Etrafta kimse olmadığında hedefe nişan alıyorum. Bazen okum hedefe tam denk geliyor, bazen hedefi şaşırıp dışarı gidiyor.

      –Bu kış, eski günleri yine tekrarlarız o zaman.

      –Allah razı olsun!

      Konuklar, ilk geldikleri anda atlarını hemen oracıkta denk geldikleri bir ağaca bağlamışlardı. Bu aklına gelince, Kenjetay dışarı çıktı. Atları barınağa götürüp bağlamak istedi. Diğer evde kaynayan semaveri getiren Ulpan’ı görüp: -Semaveri yere koysana, canım. Eve ben götüreyim, dedi kıza iyice yaklaşarak.

      Ulpan semaveri yere koydu ve:

      –Delikanlı, sen bana sakın canım deme bir daha. Benim adım Ulpan. Şimdi çay içtikten sonra, şu sık ağaçların diğer tarafındaki alanda bağlı duran düne kadar senin taşıdığın doru at duruyor, onu alıp getir sen. Haydi, işte orada duruyor, yürü. Şimdi semaveri alıp eve gir… Dedi. Kenjetay’ı iyice utandırıp laf dokundurarak söyledi.

      Kenjetay, semaveri alıp eve girdi. Ulpan ise arkasından geldi. O sırada Eseney, Ulpan’ı Kenjetay’dan kıskandı. Zengin bir beyefendi gibi güzel giyimli, yakışıklı genç delikanlı, kız ile konuşup da anlaştı mı acaba diye kıskançlık duydu. Fakat Kenjetay’ın yüzünde kıza karşı sadece çekingenlik ifadesi vardı. Kenjetay, kızın emrini yerine getirmek için çaya hiç bakmadan tekrar çıkıp gitti.

      –Ben atları barınağa koyup geleyim…

      –Eseney Mirza, sağılacak çok az sayıda kısrağımız kaldığı için, semaver denilen bu fokurdayan sarının eline bakıp kaldık. Sağolsun, sabah akşam kaynayıp duruyor… Dedi Artıkbay. -Kadın! Sarı kısrağını paslandırmadan sağacaksın.

      Eseney içinden: “Sabret, ihtiyarım, kış boyu sana kımız içirtirim” diyeyazdı ve sohbetin yönünü çaya çevirdi:

      –E, çaya alıştık. Bu kuruyasıcayı kanana kadar içmezsen, hepten başın ağrıyor. Vermeseydiniz isteyip yine de içecektik. Nesi-beli yengemizin sıcak bavırsağını özlediğimiz de bir gerçek, diye Eseney gevrek gevrek güldü. Elbette, diğerleri de gülüştüler.

      Çay içilirken Eseney, ne kadar bakmayayım dese de, gözünü kızdan alamıyordu. Kızın başında bordo kadife ile astarlanmış kara deri börk, üstünde yine bu bordo kadife ile astarlanmış ince, içi deri kaftan, bordo kadife şalvar, belinde ise gümüş kaplamalı deri kemer vardı. Ayağında yüksek topuklu, sivri burunlu çizme, “cizlavet lastik”27, hepsi de sandık dibinde duran “bir defalığına giyildiği” anlaşılan kıyafetlerdi. Hepsi de anne elinden çıkmıştı…

      Çay dolduran kızın sadece on parmağı ve yüzü görünüyordu. Güzelliğini de gençliğini de ifşa etmeyerek kendini gizleyen bir kız olsa gerekti, yoksa zeki kız, gizlediği güzelliğinin insanı ölesiye heveslendiren bir şey olduğunun farkında mıydı?.. Avcunu bütünüyle dolduracak kadar kalın saç örgüsünün altından boynu bembeyaz görünüyordu. Yalnızca incecik olan ak parmaklar değil, işe alışkın elleri kendinden emin ve işe yatkın bir şekilde bütünüyle hareket ediyordu.

      Eseney kızın görünmeyenini görmeye çalışarak, onu dikkatle iyice süzüyordu. Geçmişte karıncanın ısırdığı poposu aklına geldi. Kadife siyah benin olduğu bölgeye de uzunca bir süre takılıp kaldı. Kız güzel olmasına çok güzeldi, fakat Eseney onun güzelliğini de huyunu da aklını da kendi anlayışına göre, bir okun ulaşamadığı yüce bir zirveden daha da üstün görüyordu. Gece boyunca “kudurma, kara buğra, kudurma!”, demişti kendine. Bu tövbesi şimdi de aklındaydı. İçinden bir kez daha tekrarladı. Ne çare ki, kendine de gözlerine de hâkim olamıyordu. Hatta bir iki defa Artıkbay’ın sorularını cevapsız da bıraktı.

      Eseney’in gönlüne başka bir düşüncenin girdiğini kızın annesi Nesibeli hemen farketti, Müsirep de sezdi. Sadece kız, hiç farkına varmadı. Çay içildikten sonra Ulpan semaveri yerine koydu ve çıkıp gitti.

      Evin birden neşesi kaçıp durgun bir hal alıp, ev sessizleşti. Bu halde kimsenin tek bir söz söylememesi kötüydü… Dün erkek kılığında gelip bunları utandıran kızın şımarıklığından bahsedip herkesi güldürmek mümkün olabilirdi belki! Kız o zaman nasıl bir tavır takınırdı