Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

verilirdi. Bu yüzden Gülbanu’yu da canına kıydığı için Müslümanların defnedildiği mezarlığa gömmek yasak olur:

      “Kendisini suya atan bu zavallı kadının cenazesini, cenaze namazı kılıp Müslüman mezarlığına defnederse Allah’tan korktu.” 342

      İslam dini Müslümanların hayır duasına ve şahitliğine önem verdiği için cenaze namazı kılınınca oraya toplanan insanlara “Bu insanı nasıl tanırdınız, iyi birisi miydi?” diye sorulur. Toplanan insanlar “İyi insandı. Allah rahmet eylesin.” diye yanıtlarlar.343 İhtiyar Şibay’ın cenaze namazından sonra da aynı kural uygulanır:

      “Ölüm, cenaze anında bu uzun, çetrefilli ömrün ancak iyi tarafları anıldı, ancak iyi dualar okundu.” 344

      Fidye.

      Kazan Tatarlarında ölenin arkasından günahlarının affedilmesi için imama verimesi gereken sadaka da vardı. Ona fidye derler. Bu sadaka, genelde büyük miktarda para, büyük baş hayvan veya avludaki bir yapı olurdu. Fakat fidyenin buğday olarak verilmesi daha uygun görülürdü. Bir inanca göre, fidye, hayattayken kılınmayan namazları ve tutulmayan oruçları affettirirmiş. Günümüzde artık fidye verilmemektedir.345

      Eserde cenaze sonrası fidye vermekten, iki kez bahsedilir. Birincisi, köyde Selime adlı yaşlı bir kadının cenazesiyle ilgili müezzin, imama verilecek fidyenin yanında kendisi için de biraz para olarak verilecek sadaka umut eder:

      “Selime Nine’nin fidyesine siyah başmaklarını 346 verirlerse, müezzine de bir üç teŋke 347 kadar para toplanır.” 348

      İkinci kez fidye sadakası ile ilgili konuşma eserin en sonunda, Gülbanu cenazesi esnasında geçer. Eskiden Tatar Türklerinde intihar eden insana cenaze namazı kılınmaz ve o, mezarlığa defin edilmez, mezarlık çitinin dışında toprağa verilirdi. Bu yüzden Gülbanu’yu da canına kıydığı için Müslümanların defnedildiği mezarlığa gömmek yasak olur:

      “Canına kıyan insan murdar gider, dünyadan imansız geçer, ebediyen tamuda kalır derlerdi. Bu gibilere cenaze okumak yasak, Müslüman mezarlığına defnetmek de yasaktır diye konuştular.” 349 Köyün imamı bu karışık vazifeden kendisini bir bahane bulup kurtarır:

      “Kendisini suya atan bu zavallı kadının cenazesini, cenaze namazı kılıp Müslüman mezarlığına defnederse Allah’tan korktu. Bunu yapmazsa, mahallenin saygın ihtiyarı ve ömrü boyunca öşür ve sadakasını aldığı Nurmuhammet’ten korktu. Sonunda, hiçbir tarafı alamadı, bir bahane bulup: “Beni müftü çağırtmış, gitmem lazım.” diye şehre kaçtı. O gidince, iş müezzin Feyzullah’a kaldı. O ise fazla detaylara girmeyi sevmiyordu. Nuri’ye doğrudan konuştu: ‘Günahı üzerime alıyorum. Fidye olarak at verirsin, cenaze için de on sum sadaka hazırlarsın.’ dedi.” 350

      Örnek parçadan görüldüğü gibi yasal olmayan defin, köyün müezzinine düşer. O ise bu günahı kendi üzerine alacak olur ama karşılığında da kızın babasından yüklü bir fidye ister.

      Öçése, Cidésé (Üçüncü, Yedinci Günler). Kazan Tatarları cenazenin arkasından mutlaka yaparlar. İlk aş, definden üç gün geçince verilir. Sonra da yedinci, kırkıncı günlerinde ve yıl dönümünde uygulanır. Elli ikinci gününde de sadaka verilir. Çünkü o gün, ölünün etleri kemiklerinden ayrılır ve ölü, kabir azabı çekmeye başlar derler. Aşa, ölen kimse kadın ise kadınlar, erkek ise erkekler çağırılır.

      Eserde üçüncü ve yedinci gün aşları ihtiyar Şibay’ın cenazesinden sonra uygulanır: “Şibay’ın üçüncü, yedinci gün aşları çok iyi, çok sakin geçti.”351

      Ülgen Kéşénéŋ Burıçların Tülev (Ölen Kimsenin Borçlarını Ödeme).

      Eserde ihtiyar Şibay’ın yedinci günü geçince şehirden ödenmesi gerektiği borçları olduğuna dair bir belge gelir:

      “Paranın tam da gerek olduğu zaman İsenbike’yi rehin koyup çiftçi bankasından borç aldığı ortaya çıktı. Bu borç ödenmemiş. Sahibi vefat edince, galiba miras paylaşılmadan bir an önce ödensin diye işte bu belge geldi.” 352

      İslam dininde ölenin yararına olacağı hareketler arasında insanlara olan borçlarının ödenmesi de yer alır.353 Eserde molla, dinî kanunlara göre herkesin baba mirasındaki payına açıklık girtmeye çalışırken de bu hususa değinir:

      “Molla Faraiz kitabı, mürekkep ile kalemi ve kağıtlarıyla kuşanıp gelmişti. Molla: ‘Taksim tarika zamanında 354 , evvel tachiz, tekfin masrafları 355 ödenir demiş şeriat.’ dedi. ‘Daha sonra ölünün kendisi sağken alıp da ödemediği borçları ödenir demiş.’ dedi.” 356

      Böylece, Şibay’ın bütün borçlarını çocukları ödemek zorunda kalır.

      Vasiyet Kaldıru (Vasiyet Bırakma).

      Ölmek üzerine olan insan aklı selimken vasiyet de bırakabilir. Şeriat kanunlarında bu maddeye de yer verilmiştir. Örneğin, mal paylaşımı için çağrılan molla eserde bu durumu şöyle anar:

      “Üçüncüsü, ölünün aklı selim, iradesi kamilken söylediği vasiyeti yerine getirilir, demiş Kitap.’ 357

      Ama eserde ihtiyar Şibay arkasından vasiyet bırakmıyor.

      Mal Büléşü (Mal Paylaşımı).

      Tatarlarda çocukları mal paylaşımına babalarının vefatından sonra başlar. Bu durum gayet doğaldır. Tatarlarda oğul çocuklar mal paylaşımını henüz babası ölmeden isterlerse, bu edepsizlik ve babaya karşı büyük saygısızlık sayılırdı. Örneğin, eserde Nuri’nin en büyük oğlu Şeyhel daha babası sağken mal isteyince, ihtiyar Nuri oğlunu azarlar ve kendisi ölmeden baba malı paylaşmakla suçlar:

      “Babasından yola para istedi. ‘Malından bana pay ver!’ diye at istedi. Nuri, buna cevap olarak oğluna demediğini bırakmadı, dövercesine azarladı: ‘Baban ölmeden evden pay istiyorsun utanmaz!’ dedi.” 358 ;

      “Kendim sağken tek kuruş vermem. Ben ölünce hakkını alırsın.’ dedi.” 359 ;

      “Peki, bu malları kendisiyle mezara götüremez! Üçten bir kısmı benim! İhtiyar geberdiğinin ikinci gününde kendi payımı keser alırım!’ dedi de eşine yola hazırlanmasını söyledi.” 360

      Eserde mal paylaşımı ihtiyar Şibay’ın vefatından sonra çocukları arasında gerçekleşir. Şeriat kanununa göre, ölenin malı borçları ödendikten ve vasiyeti yerine getirildikten sonra hayatta kalan çocukları arasında paylaşılmalı. Eserde molla, bu maddeyi Şibay’ın çocuklarına şöyle anlatır:

      “Dördüncüsü,