Çulpan Zaripova Çetin

Alimcan İbrahimov'un Eserlerinde Tatar, Başkurt, ve Kazak Türklerinin Kültürel Değerleri


Скачать книгу

Allah’a yalvardı, karı-koca ilaçlarına başvurdu, büyücülere, ileriyi görebilenlere, çeşitli dualar bilen yaşlı bilge kadınlara hepsine gitti, hepsinden şifa aradı.” 325

      Tuvaçak Balağa Ezérlék (Doğacak Çocuğa Hazırlık). Yeni doğacak bebeğe özel çeyiz hazırlanırdı. Bu çeyiz, bezlerden, çocuğunun doğunca giyeceği zıbından, yorgan, döşek ve yastıktan ibaret olurdu. Eserde Gülbanu da hamile kalınca doğacak çocuğunu düşünerek ona hemen çeyiz hazırlığına başlar:

      “Hamile kalınca o, dünyasını unutup gönlünü sadece şu doğacak çocuğa bağladı. Ona eski bezler, zıbınlar, yorganlar hazırlamıştı.” 326

      Gülbanu sadece çeyiz hazırlamakla da kalmaz, doğacak çocuğuna isim de düşünmeye başlar:

      “Oğul olursa nasıl bir isim vereceğiz, kız olursa nasıl bir isim veririz diye günlerce gecelerce hep bu hakta düşünmeye başladı.” 327

      Doğum sonrası.

      İsém Tuyı (İsim Düğünü). Bütün halklarda olduğu gibi Tatar Türklerinde de çocuğa isim verildiği gün, bebek kutlaması yapılır. Doğum, Türklerde daima toy ve şenliklere vesile olurdu. Ad koyma, bu tür toya olanak sağlar. Eskiden Tatar Türklerinde genelde bu toya yaşlı erkek akrabalar ve komşular davet edilir, kadınlar için de hemen erkeklerin arkasından ayrı sofra hazırlanırdı. Bu bayrama, isém tuyı (isim düğünü), bebi aşı (bebek aşı) veya bebi mayı (çocuk için tereyağı) derlerdi.328 Doğum geleneğinin bu safhasıyla ilgili bilgi eserde yine Gülbanu’nun hayatı örneğinde verilir ve isém tuyı olarak anılır. Daha hamileyken çocuklarına isim bulmakla meşgul olan Gülbanu, çocuğu doğunca ona isim vermek için isém tuyı yapacaklarıyla ilgili tatlı düşüncelere dalar:

      “İsim bulunur, annelerime de danışırız. Onları isim toyuna çağırırız, diye düşündü.” 329

      Cenaze Gelenekleri.

      İnsan hayatının en son safhası olan cenaze gelenekleri, A. İbrahimov’un bu eserinde dört kez ele anılır. Birincisi, Selime adlı yaşlı bir ninenin ölümüyle ilgili. İkincisi, Gülbanu’nun kayınbabası Kantun Şibay’ın ölümüyle ilgili. Üçüncüsü, Gülbanu’nun ölü doğan bebekleriyle ilgili. Dördüncüsü de Gülbanu’nun kendi ölümüyle ilgili.

      Birinci durumda bu gelenek ölüm öncesi ve ölüm sonrası safhalarıyla anılır. Şibay’ın ölümüyle ilgili olan yerde her üç safhasıyla –cenaze öncesi, cenaze esnası ve cenaze sonrası- tasvir edilir. Gülbanu’nun ölü doğan bebekleri durumunda sadece cenaze sonrası yapılması gereken fakat yerine getirilmeyen geleneklerden bahsedilir. Gülbanu’nun kendi ölümüyle ilgili olan kısımda ise cenaze öncesi ölüme işaret eden inanışlar ve ölüm sonrası yapılan geleneklerden söz edilir.

      Selime adlı yaşlı bir kadının ölümünü ve ölü doğan bebekleri anlatırken, yazar İslam dininin getirdiği geleneklere yer verir. Kalan durumlarda ise cenaze geleneklerinde, Tatar Türklerinin hayatında en eski dönemlerden beri yer alan inanışlar, daha sonraki dönemlerde İslam dininin kabulüyle ortaya çıkan İslam dinine uygun bir şekilde defnetme kurallarıyla el ele gelir.

      Cenaze öncesi.

      Yasin Çıgu (Yasin Suresi Okuma).

      Tatar Türkleri, bugün yarın ölümü beklenen yani ölüm döşeğinde yatan insana xel éçénde yata derler. İslam dinine uygun olarak, ölecek insanın yanına köyün imamı ya da müezzini çağrılır ve o, ölmek üzere olan insanın başucunda Yasin suresi okur.330 İslam dininde bu surenin okunması sevap sayılır.331

      Eserde bu âdet, köyde Selime adlı yaşlı bir kadının ölüm döşeğinde yattığını düşünen müezzin tarafından canlandırılır:

      “Selime Nine ölmek üzere, hal içinde yatıyor. Dün de “Yasin”e çağırdılar. Bugün yarın ölür.” 332

      Cenaze Esnası.

      Doga Uku (Dua Etme). Bir insanın öldüğünü duyar duymaz Müslüman insanın Bakara suresinin 156. Ayetinde geçen “İnne lillahi ve inne ileyhi raciun” duasını okuması lazım. Bu duanın anlamı, “Biz Allah için (teslim olmuş kullar)ız ve elbette biz, (yine) O’na döneceğiz”dir.333

      Eserde bu dua, ihtiyar Şibay’ın vefatı sonrası okunur:

      “Onun arkasından pencereden imamın ürkütücü sarığı gözüne ilişti, nazaldan çıkan bir sesle “İnne lillahi ve inne ileyhi raciun” dediği duyulmuş gibi oldu.”334

      Kıyblaga Karatıp Yatkızu, Küzlerén Yomdıru (Yüzüyle Kıbleye Yatırmak, Gözlerini Yumdurmak).

      İslam dini kuralları, ölen insanı ayaklarını ellerini düzgün koyup yüzüyle kıbleye doğru yatırmayı talep eder. Ayrıca, ölen insanın gözlerini de yumdurmak gerekir.335 Bu hareketin yapılmasına dair Muhammet Peygamber (a.s.) şöyle demiş: “İnsanın ruhu bedeninden çıkınca, göz ruhu arar.”336 Eserde ihtiyar Şibay vefat edince, bütün bu gelenekler hemen yerine getirilir:

      “İhtiyar Şibay’ın cenazesini evin başköşesinde bulunan seki üzerine yüzünü kıbleye doğru baktırıp yatırdılar. Gözlerini yumdurdular.” 337

      Cılav (Ağlama).

      Muhammet Peygamber (a.s.)’in zamanında cenaze arkasından sesli bir şekilde ağlamak yasaktı. Böyle yapanların öleni azaba uğratacağına inanılırdı. Ölen bir insan, Allah’a kavuşmaktadır. Bu yüzden insanlar, ölüme karşı isyanda bulunmamalı, ölünün arkasından sadece sessizce ağlamalıdır. Bir hadisinde Peygamber (a.s.) “Gözyaşı cenazeye azap getirmez.” demiş. Yani sessizce, bağırmadan, ağıt yakmadan ağlamanın günahı yoktur.338 Tatar Türkleri, İslam dinini erken dönemde kabul ettiklerinden dolayı cenaze törenlerini de yaklaşık bin yıldır İslam dinine uygun bir şekilde uygulamaktadırlar. Belki de bu yüzden başka Türk boylarında bugün de yaşamakta olan ağıt söyleme geleneği, Tatar Türklerinde korunmamıştır.

      Eserde de ihtiyar Şibay ölünce eşi, eve gelen din adamlarından gizlice ve sessizce ağlar:

      “Orada kaynanaları Sabira’nın molla müezzinden yüzünü örterek ağladığı göründü.” 339

      Cenaze Sonrası.

      Ülé Tugan Bebige İsém Birü, Cénaza Uku (Ölü Doğan Bebeğe İsim Verme, Cenaze Namazı Kılma).

      Eserde Gülbanu’nun ikiz bebekleri ölü doğunca, onları toprağa isim vermeden, cenaze namazı kılmadan verirler:

      “Bebeklere isim de verilmedi, cenaze de kılınmadı. Öylesine götürüp yer altına yalnız başlarına gömüp döndüler.” 340

      Bebekler