Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

ilan edilerek, okul idaresine şikayet edilmiş. Okul idareside nasıl olduysa, bu genci tehlikeli bulmuş ve okuldan irtibatını kesmiş. Okuldan ayrılan genç, Hollanda İslam Yayın kurumunda eşiyle birlikte televizyona çıktı. Kendisiyle okuldaki olaylar ve gelişmeler üzerine söyleşi yapıldı. Genç yaşadığı olayları Türkçe anlatmakta zorluk çekiyor. Hatta bir ara, okulidaresi tarafından neyle suçlandığını hatırlayamıyor ve yanındaki eşine, `beni neyle suçlamışlardı` sorusunu soruyor. O kadar mazlum o kadar suçsuz ki, adam itham edildiği `bozkurtları‘ hatırlayamıyor. Bu genç ne kadar bozkurt olur? Ne kadar faşist olur? Varın artık siz düşünün.

      Aynı çerçevede bir başka oyun da İşçi Partisinde oynanıyor. Malum olduğu üzere Hollanda’daki Türkler 1986 yılından itibaren, mahalli seçimlerde oy kullanabiliyorlar, seçimler katılıp, aday olabiliyorlar. İşte bu bağlamda bir çok Türk gencide çeşitli siyasi partilerden belediye yönetimlerine, eyalet yönetimlerine adaylıklarını koyarak bu ülkenin yönetimine katkıda bulunmak istiyorlar. Ancak Hollanda’da kraldan çok kralcılar olduğu için, solcu olmayan Türk gençleri siyasi partilerde ilerlemek istedikleri zaman, bir vesileyle önleri kesiliyor, partilerde ilerlemeleri, yükselmeleri engelleniyor. Solcu ya da kendilerince Türkiyeli olamyan bir gencin önü en iyi bir şekilde, o genci bozkurt ilan etmek, veya camide, pazarda, markette bir bozkurtla konuştuğunu söyleyerek, ilerlemesini durdurmak. Haarlem kentinde siyasette aktif bir genç arkadaşımız, kendi partisinin içindeki Türkiyeliler tarafından, bir camide konuştuğu insanın bozkurt olduğu iddiasıyla, suçlanarak siyasi geleceği bitirilmiştir. Camide onlarca insan var. Camiye her görüşten insan gelir. Kimsenin alnında bozkurt, milli görüş, vs. yazmıyor ki, insan ona göre kendisini ayarlasın. Selam veren herkesle görüşür, merhabalaşır, sohbet edersin. Hem böyle bir iddianın isbatı nasıl mümkün olabilir. Velhasıl Hollanda’da böyle bir sistem ne yazıkki yıllardır işleyip gidiyor. Ancak bu böyle uzun boylu sürmez. Türkiyelilerin bu inanılmaz oyunu burada yetişen ve kendi anne babasına ters düşmeyen, onları hor görmeyenler tarafından bozulacaktır. Türkiyeliler darma dağın olacaklar. Masum gençlere yaptıklarına belkide pişman olacaklardır. Buradan ilan ediyorum. 2010’lı yıllara geldiğimiz zaman, işler daha farklı yürüyecek. Bir kaç yıl önce, yukarıdaki olaylardan da hareketle Amsterdam Üniversitesi ve Türkevi Derneğinin Hollanda’daki Türk gençleri üzerine yapmış olduğu araştırma ve yayınladıkları kitap, bir çok önyargıyı kıracak ve bertaraf edecektir. “Türkler Ne Kadar Tehlikelidir?” başlığıyla yayınlanan kitap bugüne kadar Hollanda’daki Türkler hakkınaki ezberleri bozacak bir çalışmadır. Yüzlerce halk kütüphanesi bu kitabı sipariş ederek, merakla okumaktalar. Bu kitap ve sonrasında yayınlanacak başka bilgiler ve kitaplar var olan yargıları sarsacaktır. Zira; Hollandalılar, bu güne kadar hep Türkiyelilerin yazdıkları, gerçi yazdıkları fazla bir şey yok ama, anlattıkları hikayeler ve yalanlardan hareketle Türkleri yargıladılar. Artık su gelmiş teyemmüm bozulmuştur. Öyle zannediyorum ki, Türkiyelilerin yalan yanlış anlattıklarından rahatsızlık duyan bir çok sağduyulu Hollandalı vardır. Yeni yetişen gençlerimiz bu sağduyulu Hollandalıları bulup, birlikte çalışmalar yapmaları, Türklerin siyasi ve sosyal katılımlarına destek vermeliler. Tabiiki, Türkiyeliler bu gelişmeden kesinlikle hoşnut olmayacaklar. Ama suçlamaları gün gelecek, itibar görmeyecek ve geçersiz olacaktır. İşte bu süreci şu anda görür gibiyim. Ne Türkiyeliler ne onlara yardım eden medya Türklerin bu ülkede başarılı olmalarını engelleyemeyecektir.

Nisan 2001

      Zeeburg belediyesinde neler oluyor?

      Zeeburg belediyesi, Amsterdam’ın doğu bölgesinde Türklerin de yoğun bir şekilde yaşadığı bir belediyedir. Dappermarkt pazarı başta olmak üzere, Javastaat Türk işyerlerinin bulunduğu, insanların alışveriş yaptıkları yerlerdir. Oosterpark bu belediye sınırları içindedir. Türklerin Amsterdam’da açmış oldukları ilk cemiyetlerden bir tanesi bu bölgededir. Hemen hemen her sokakta onlarca Türk görebilir, konuşabilirsiniz.

      Göçmenlerin yoğun olduğu bu belediyede son zamanlarda şikayetler artıyor. Bunlardan bir tanesi de geçtiğimiz ay, şubat ayında medyada yankı buldu. Zeeburg’ta değişim istiyoruz başlığıyla yayınlanan bildiride, göçmenlerin belediye yönetiminde pasivize edildikleri belirtilmekte. Bildiri şu cümlelerle başlıyor: amacımız emasipasyon, adalet, sosyal haklar ve mahalle sakinlerinin haklarının sadece belediye düzeyinde değil aynı zamanda kentsel ve ülkesel olarak savunulmasıdır.

      Bildiri şöyle devame diyor: 2011 yılı Zeeburg belediyesi bütcesinde bu belediyede yaşayan göçmenlerin sesini duymamaktayız. Yine geleneksel kuruluşlar bütcede hakimiyetlerini sürdürmüşler. Her ne kadar Belediye politikasında göçmenlerin toplumsal katılımlarına öncelik verileceği ve bütce ayrılacağı yazılmış olsada, belediye yönetiminin bunları görmemesi bizi ziyadesiyle üzmüştür. Oysa 1998 yılında sosyal işlerden sorumlu encümen üyesi göçmenlere yönelik politikları gayet mükemmel bir şekilde formüle etmiş ve uygulamıştır. Bu çerçevede belediye sınırları içinde yer alan bütün göçmen kuruluşlarla görüşmeler olmuş, bu kuruluşların desteği sağlanmıştır.

      Bu bölgede etkin olan Faslı kuruluşlar adına bu bildiriyi yazan Mustafa Aljedyan belediye yönetiminden şu isteklerde bulunuyor: – Göçmen kuruluşların, eski yıllarda olduğu gibi demokratik tartışma kütürüne katılımları devam ettirilmelidir. Göçmen kuruluşların istekleri göz önünde bulundurulmalıdır. Diğer kuruluşlara olduğu gibi göçmen kuruluşlarada proje ve etkinliklerinde mali yardım devam etmelidir. Belediye içindeki bölünmeler yüzünden göçmenlerin sosyal ve siyasi katılımı zarar görmemelidir. Göçmenler de etkinliklerini gerçekleştirebilmek için tüm imkanlardan yararlanmalı ve dışlanmamalıdır.

      Evet öyle anlaşılıyorki, Zeeburg belediyesi göçmen kuruluşları ciddiye almıyor. Oysa göçmenlerin seçimlerde gösterdikleri ilgi ve istek, bu insanların siyasi katılıma önem verdiklerini yani karar alma mekanizmalarında etkin olmak istediklerini açıkca ortaya koymaktaydı. Kaç seçim önemidir, siyasi partiler göçmen oylarını alabilmek için türlü stratejiler yürütmekte, bazı siyasi partiler listelerinde göçmen adaylar göstermekteler.

      Acaba,Zeeburgbelediyesininbututumu,göçmenlersadeceseçimzamanı oylarını kullansınlar, kendi adaylarını da seçsinler, ancak yönetime yani karar verme mekanizmalarında pek etkin olmasınlar’düşüncesini mi ele veriyor. Zira bu ve benzeri şikayetler artmaya başladı. Karar verenlerin, yani toplum adına karar alıcıların temsil ettikleri belediyelerdeki halkın farklılığını pek görmek istemedikleri, alışılagelmiş bir şekilde, biraz da Hollanda arrugantlığı ile bu işi geçiştirmek istedikleri anlatılmakta. Seçimlerle belediyelere görev alan göçmenleri de pek ciddiye almadıkları, hatta bunların bazılarının Hollandacayı iyi bilmedikleri ve raporları tam anlayamadıkları gerekcesiyle, devre dışı bırakılmak istendiği bilinmektedir. O zaman eğer bu iddia ve uygulama, özellikle bürokraside yani memurların bu uygulamaları doğru ise, o zaman Hollanda demokrasisi yara almaktadır. Bu ve benzeri uygulamalar ileride başımıza iş açacaktır. Zeeburg belediyesindeki olan olaylar bunun habercisidir. Uyanık olmak, dayanışma içinde olmak zorundayız. Belediye yönetimi ve bürokrasisi o belediye içindeki halkın iz düşümü olmalıdır.

Mart 2001

      Belediye ile Cami yönetimi arasında iktidar kavgası

      De Baarsjes belediyesi Amsterdam’ın batı kısmında kalan ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bir ilçe belediyesidir. Türkler bu belediyenin Mercatorplein diye bilinen kısmında yoğun olarak yaşarlar. Mercatorplein, Hoofdweg gibi caddelerde Türklerin işyerleri bulunmaktadır. Bu caddelerin yan sokakları da yine Türklerin yoğun olarak ikamet ettikleri yerlerdir.

      Ancak de Baarsjes belediyesi son yıllarda hem Hollanda’daki Türklerin hem Hollandalıların gündemine çok farklı konuyla gelmektedir. Konu bu belediyede yapılması