Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

geçen on yıla göre daha iyi bir noktaya gelmiş. Parti içinde ilişki kurdukları Hollandalı sayısı eskiye göre daha fazla. Muhtemeldirki bu ilişkiler, göçmen politikacıların parti içinde ve siyasette etkilerini belirlemekte.

      Dört şehirde toplam yirmiyedi göçmen politikacıyla anket yapılmış. Elde edilen bulgular şöyle: Anket yapılan göçmen politikacıların üçte biri bir Hollandalıyla evli. Ailelerinin yarıya yakını bir Hollandalı partnere sahip. Dolayısıyla göçmen politikacıların siyasi katılımları yanısıra sosyal uyumlarıda iyi görünmekte.

      1990 yılında göçmen siyasetciler çoğunlukla Sürinamlılar ve Türklerden oluşurken, on yıl sonra bu iki grup hakimiyetlerini korurken diğer etnik grupların da siyasette temsil edildikleri görülmekte.

      1990 yılında göçmen politikacıların önemli bir bölümü İşçi Partisi (PvdA) ve Yeşil Sol (Groen Links) partisine üye iken, on yıl sonra bu dağılımda Hıristiyan Demokratlar (CDA), Liberaller (VVD) ve yerel partilerde nasiplerini almışlar. Son on yılda göçmenleri çekebilen parti Yeşil Sol (Groen Links) olarak görülmekte.

      Ankete katılan göçmen politikacıların önemli bir bölümü birinci nesil göçmenlerden oluşmakta. Son on yılda ise ikinci nesil göçmenler siyastette aktif oldular. Bu dönemde siyaset yapan göçmenlerin önemli bölümü üniversite ve yüksek okul mezunu oldukları görülmektedir. Anket yapılan göçmen politikacıların sorun olarak nitelendirdikleri konular arasında “toplantı kültürü” öne çıkmaktadır.

      Göçmen politikacıların yarıya yakın bir bölümü tercihli oylarala seçilmiş politikacılar arasında yer almakta. Göçmen siyasetciler görev alanlarında tüm şehir halkı için seçildiklerini ifade etselerde, özellikle tercihli oy alanlar, oy aldıkları kitlenin menfeaatlerini korumak, seslerini duyurmak gibi çifte sorumlukla karşı karşıyalar. Hatta bazı göçmen siyasetciler, göçmenlerle ilgili konuları gündemlerine almak istemeyip, kendilerini göçmenlerin siyasetcileri olarak görmemekteler.

      Anket sonuçlarında da anlaşılacağı üzere, göçmen politikacıların profilinde geçmiş yıllara göre ciddi değişiklikler yer almakta. Örneğin parti içinde ve belediye komisyonlarındaki toplantılarda göçmen politikacıların bir zamanlar ciddiye alınmamalı artık yok gibi. O yıllarda göçmen politikacılar, Hollandaca bilmiyorlar, konuşulanları, tartışılanları anlamıyorlar gibi şikayetler geziyordu. Gerçi bu tür şikayetlerin doğru adresleri elbette vardı. Adam Hollandacasını iyi geliştirememiş, Hollanda siyaset kültürünü kavramamış, ama bir şekilde bir partiye üye olmuş ve siyaset girmiş.

      Hollanda’da siyaset yapmak isteyenlerin elbette Hollanda siyaset kültürünü bilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, bir cemiyetin, bir grubun temsilcisi olup, siyasete girmek ne o kişiye, ne o gruba, ne Hollanda Türk toplumuna ne de Hollanda’ya fayda getirmez. Tam tersine kişi kendisine haksızlık eder, olayları takip edemediği için ızdırap içinde olur. Ne Musa’ya ne İsa’ya yaranamaz.

      Aradan geçen on beş yıl içinde, hatalar yaparak, öğrenerek Hollanda siyasetinde bir yerlere geldik. Ümit ederim ki, gelecek yıllarda da sacede belediyelerde değil, eyelet yönetimlerinde, millet meclisinde de Türk kökenli siyasetçilerin sayısı artar. Tabiiki Hollanda Türk toplumuna ters düşmeyen, onlara tepeden bakmayan siyasetçilerin sayısı artsın.

Eylül 2001

      Politik analiz, tercihli oylar ve Mayıs seçimleri

      Bir işgücü göçü neticesinde Hollanda’ya gelen ve zaman içinde farklı alanlarda başarılara imza atan Türkler Hollanda politikasında da hatırı sayılır bir yer edinme gayreti içindedirler. 1998 belediye seçimlerinde 97 meçlis üyesiyle politikada temsil edilen Türkler 2002 yılı belediye seçimlerinde bu sayıyı 129’a çıkararak, çeşitli siyasi partilerde yerlerini almışlardır.

      Hollanda’da yerleşik hayata geçişin ya da entegrasyon sürecinin de önemli bir belirtisi olan politik katılım, seçme ve seçilme hakkını kullanma, yönetimlerde karar alma ve uygulama, toplumu, şehri veya ülkeyi ilgilendiren konularda sorumluluk hissetme Türklerde kendiliğinden gelişmiş bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık her gün Ankara’yı Amsterdam’dan yönetmenin, hükümetler kurup hükümetler yıkmanın, kendi aramızda günlerce tartışmanın, hiç bir değirtirme gücüne sahip olmamamıza rağmen Türkiye politikasına odaklanmanın yerini Amsterdam’dan, Rotterdam’dan Den Haag’ı düşünmenin, takip etmenin süreci başlamıştır. Bu tavır ve tutumdan elbette Türkiye’yi düşünmeme, takip etmeme anlamı çıkarılmamalıdır.

      Geçmiş dönemlerde belediye seçimlerine katılarak meçlis üyeliklerine seçilenlerin bazılarının beklediklerini bulamadıkları, bazılarının mevcut siyasi partiler tarafından ciddiye alınmadıkları, bazılarının da her hafta kendilerine gönderilen evrak ve notların kabarıklığı ve dilinin ağır olaması yönündeki şikayetleri hafızalarımızda olmasına rağmen 5 Mart 2002 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde gerek tercihli oylarla gerek partilerinde kendilerini kanıtlayarak aday gösterilen 260 Türk adaydan 129’nin seçildiğini görmekteyiz.

      Politik analistler Hollanda’daki diğer göçmenlerle birlikte Türklerin seçimlere katılımlarını açıklamak için farklı yorumlar getirirken, Mart ayındaki belediye seçimlerinde Türklerin hangi oranda sandığa gidip gitmedikleri haftalarca gündemden düşmemiştir. Özellikle Amsterdam’daki Türklerin 5 Mart belediye seçimlerinde geçen döneme göre siyasi tavırları politik analistleri harekete geçirerek şu yorumları beraberinde getirmiştir. Zira Amsterdam’da Türkler 1998 belediye seçimlerinde %57 oranında sandığa giderken, bu oran 5 Mart belediye seçimlerinde %28’lere düşmüştür. Yani Türkler Amsterdam’da tabiri caizse “Politikaya Sırtlarını Dönmüşlerdir”. Bunun da nedeni, araştırmacı Jean Tillie’ye göre şöyledir: “Bir kısım Türklerin politikaya güvenlerinin kalmadığı, zira büyük şehirlerde azınlıklara yönelik özel politikaların yerini genel gerikalmışlık politikasına bırakması, öz örgütlere yeterli değerin ve desteğin verilmemesi, bunun da bir kısım Türklerde politikacılara ve yöneticilere olan güvenin kaybolmasına neden olmuştur”. Tillie yorumuna şöyle devam etmektedir: ”genellikle sol partiler, göçmen adayların kendi kitlelerini harekete geçirerek parti içi dengeleri altüst edebileceklerinden korktukları için, partilerinde bu yöndeki isimlere pek yer vermemişler ve seçilebilecek yerlere azınlıkları temsil eden isimler koymamışlardır” denilmektedir. Bu yönde iki çarpıcı örnek olarak Den Haag’tan Ahmet Daşkapan ve Amsterdam’dan da Hacı Karacaer örneği verilmektedir.

      Bazı partilerin bu tutum ve davranışlarına rağmen Türkler kullandıkları tercihli oylarla, seçilmesi zor olan, sıralamada çok gerilerde kalan Türk kökenli adayları belediye meclisine sokmayı başarmışlardır.

      Bu ve benzeri yorumlar ve Türklerin politik tavırları bize Türklerin Hollanda politikasında önemli bir yere sahip olduklarının başlı başına bir ifadesidir.

      Diğer taraftan Hollanda’nın muhtelif belediyelerinde tercihli oylarla belediye meçlisine giren Türkler Hollanda seçimlerinde ağırlıklarını ve varlıklarını bir defa daha hissettirmişlerdir. Amsterdam’da Nevin Özütok, Rotterdam’da Aleaddin Erdal ve Metin Çelik, Amersfort’ta Mustafa Özcan, Gorinchem’de Ahmet Sarı, Den Haag’ta Murat Özsoy, Hoorn’da Duran Şimşek, Zutphen’de Salim Şahin, Zaandam’da İzzet Özkan tercihli oylarla dikkatleri üzerine çeken ve meçlise girmeyi başaran adaylarımızdan bazılarıydı.

      Mart 2002’de yapılan belediye seçimlerinde önemi bir defa daha ortaya çıkan tercihli oyların kullanımı Mayıs ayında yapılacak milletvekili seçimlerine de taşınmalıdır. Hem de çok daha bilinçli ve çok daha amaçlı bir politik tavır sergilenmelidir. Evet, şimdi sıra 15 Mayıs’ta yapılacak milletvekili seçimlerinde. Yeniden bir politik tavır göstermenin zamanıdır. Tercihli oyların ne anlama geldiği, halkın