Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

kimse yok mu?

      Daha dün ülkeye gelmiş yabancılarla, mültecilerle kırk yıldır Hollanda’da olan ya da bu ülkede doğan Hollandalı olmayan toplulukların çocuklarının hali nedir?

      Bir başka yeni nokta ise; bu insanların da meseleleriyle ilgilenecek bakanlık diğer Avrupa ülkelerinde her ne kadar Adalet, Dışişleri ve diğer bakanlıklarla ortak çalışsa da yeri içişleri bakanlığıdır. Yeni hükümet sözkonusu bakanlığı adeta Adalet Bakanlığına bağlamıştır.

      Zaten olayın Adalet bakanlığına verilmesi göçmen örgüleri tarafından da sert bir şekilde eleştirildi. Yetkileri sınırlı, parası az yeni yabancılar bakanlığı göçmenlerin entegrasyon meselesinde nasıl başarılı olarak merak ediliyor.

      Eski bakanlardan Boxtel ve Kalsbeek’in bu noktada oldukça endişeli oldukları göz önüne getirilirse eski CDA’lı ve yeni LPF’li yabancılar ve entegrasyon bakanı Nawijn’in işi bir hayli zordur.

      Şimdi eğri oturup doğru konuşmalıyız! Eğer rahmetli Pim Fortujn yaşasaydı bu bakanlığın ismi mutlaka ‘yabancılar ve güvenlik bakanlığı’ olurdu. Acaba LPF’li Herben sözkonusu bakanlığın ismini böyle teklif et-tide, sayın başbakan Balkenende ve ortağı Zalm ‘yabancılar ve güvenlik’ terimlerini biraz ırkçı bulup hemen hemen aynı anlama gelen ancak ilk duyuşta kulağa soft gelen yabancılar ve entegrasyon bakanlığında karar mı kıldılar.

      Göç ve vatandaşlık dairesi (IND) eski başkanı Hilbrand Nawijn, D66’lı Roger van Boxtel’den devraldığı yeni bakanlık çalışanlarını Adalet bakanlığı bünyesine alması da bu işin tuzu büberi olmuştur.

      Her ne kadar tüm göçmenler veya yabancılar kriminel olmasalarda yeni hükümetin Adalet bakanlığında oluşturduğu bu masalara yönelik yabancılar ve entegrasyon bakanlığı ister istemez sevimsiz bazı çağrışımları beraberinde getirmektedir. Bu çağrışımlardan Hollandalı olmayanların bazıları mutlaka rahatsız olacaklardır.

      Bir taraftan, hükümetin büyük ortağı olarak ‘saygının yaygınlaştığı, sorumluluğun arttığı, etrafa sevgi ve dostluk duygularının saçıldığı bir toplum’ arzu edeceksiniz ve bunu bir hükümet politikası haline getirecekseniz, diğer taraftan da toplumda bazı kesimleri adeta potansiyel suçluymuş gibi bir duyguya sürükleyeceksinız. Bu dualizm, bu çifte standart nasıl açıklanablir? Nereye yerleştirilebilir doğrusu bilemiyorum.

      Devamla, aylardır tartışılan vatandaşlık kursları ve önceden ödenecek kurs üçretlerini ve sadece kursları başarıyla bitirenlere verilecek oturma izni, artık yeni hükümet tarafından tereddüt edilmeden izlenecek politikalar arasındadır. Artık Hollanda’ya kaliteli göçmen ve yabancı girebilecek. Kurslarda da bunun elemesi yapılacak.

      Bir başka nokta ise göçmen kuruluşları meselesidir. Göçmen kuruluşları ki, bir çoğu hükümetten yardım alamıyordu. Artık bundan böyle zor yardım alabilecekler. Göçmenler adına proje üretenler başarılı olsun olmasın milyonları alanların işi oldukça zor. Bu güne kadar adeta bir şebeke gibi çalışan bir çok kurum işte şimdi ayvayı yedi. Bizim için ya da Türklerin çoğunluğu için değişen ne olacak. Dün zaten doğru dürüst yardım alınamıyordu. Bu gün de zor alınacak, ya da hiç alanamıyacak. Doğrusu bizim için, büyük çoğunluk için değişen fazla bir şey yok. Dün, D66’lı Boxtel’en bakanlığından proje müracatlarımıza standart bir mektupla ‘yaptığınız etkinlikler kriterlerimize uygun değildir’ cevabı gelirken bu gün ve yarınlarda LPF’li Nawijn’in bakanlığında da daha kötü bir cevap gelecek bir hali yok herhalde. Ne yapalım, tezgahları kurup göçmenler adına projelerine destek alanlar düşünsün.

      Biz, yine de, her türlü zor şartlara rağmen daha bilinçli, projeli, programlı ve stratejik çalışmalar yapmak zorundayız. Hangi hükümet iş başında olursa olsun!

Ağustos 2002

      Hollanda’da Nawijn fenomeni ve azınlıkların vatandaşlık bilinci

      Arzu ettiğimiz ve tartışmayı plânladığımız konuları artık sıcağı sıcağına yazamıyoruz. Hollanda gündemi o kadar hareketli ki. Ne Johannesburg’taki Sürdürülebilir Kalkınma İşbirliği Zirve toplantısında alınan kararları, tartışmaları ve gelecek on yıllarda yapılacak işleri ne Tarihin Sonu eseriyle tanıdığımız Fukuyama’nın Yeni İnsan Tipi adlı son kitabının içeriğini ne Hollanda’da din özgürlüğüyle ilgili anayasanın altıncı maddesini ne de Çevre Aktivistleri ile Marksistlerin bağlantılarını yazmaya fırsat kalmıyor. Bu tür yazıları şimdilik erteliyoruz. Hollanda’daki politik -daha doğrusu popülist- açıklamalar bizim de gündemimizi tayin etmeye devam ediyor.

      Hollanda gündemi neden bu kadar hareketli?

      Bu soru karşısında genel anlamda iki nokta karşımıza çıkıyor. Bunlardan bir tanesi, 15 Mayıs milletvekili seçimleriyle işbaşına gelen yeni hükümetin yeni politikaları olurken, bir diğer nokta da, yeni hükümetin Yabancılar ve Entegrasyon Bakanı Nawijn’in durmak bilmeyen, ardı arkası kesilmeyen pek güzide(!) açıklamalarıdır.

      Onun iş başına geçmesinden sonra -yani bakan olduğu günden itibaren- yapmış olduğu birbirinden ilginç, zaman zaman anayasaya da aykırı açıklamaları, uygulanması bir hayli zor olan teklifleri ve tehditleri adeta “Hollanda’da bir Nawijn fenomeni” başlattı.

      Bu yeni Nawijn fenomeninin ortaya attığı en son teklif, bilindiği gibi, yabancılara yönelik proje ve etkinliklere yapılan ödeneklerin kesilmesi ve kaldırılması yönündeydi. Bundan önceki teklifleri ise malum; karısına şiddet uygulayan yabancı erkeklerin yurt dışı edilmesi, suç işleyen Faslı gençlerin Hollanda pasaportlu dahi olsalar sınır dışı edilmesi vb.

      Bütün bu açıklamalar bize Hollanda’da bazı işlerin iyi gitmediğini ve birtakım rahatsızlıkların olduğunu göstermektedir. 15 Mayıs seçimleri öncesi Pim Fortuyn’in başını çektiği ve dile getirdiği şikayetler çok garip bir şekilde sanki iktidara taşınmakta ve nerdeyse bu görüşler yavaş yavaş hükümet politikası olma yolunda gibi bir görünüm arz etmektedir. Bu anlamda göçmenler, azınlıklar ve de özellikle Türkler ve Faslılar LPF’li bazı bakanlar tarafından adeta “günah keçisi” olarak seçilmiştir.

      Oysa Hollanda’yı ve geleceğini sarsan gelişmeler, muhtemel endişeler nasıl sıradan bir Hollandalıyı ilgilendiriyorsa biz azınlıkları da bir o kadar ilgilendiriyor.

      Eğer bugün Hollanda gazetelerinde “Artık vatandaşların sorumluluklarını tekrar gözden geçirmesi gerekiyor,” yönünde ifadeler kullanılıyorsa, aynı sorumluluk, aynı muhasebe biz azınlık grup bireylerini de, biz azınlık vatandaşlarını da ayrım gözetmeksizin kapsamalıdır.

      Eğer bugün Hollanda’da birey ve devlet ilişkisi yeniden düzenlenmelidir tartışması yapılıyorsa, bu tartışmanın ortasında azınlıkların da bulunduğu unutulmamalıdır. Zira bu toplumun bir kısmını da azınlıklar teşkil etmektedir.

      Eğer bugün Hollanda’da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplumun materyalistleştiği, norm ve değerlerinin, yargılarının değiştiği ve artık insana yatırımın parayla değil, yaratıcılık ve moral değerlere göre olması gerektiği savunuluyorsa, bu tartışmaların göbeğinde azınlıklar da vardır, olmalıdır.

      Biz, azınlık bireyleri olarak, azınlık örgütleri olarak bu tür tartışmaların neresindeyiz sorusuna cevap ararken, bu konuya yapacağımız katkıları da unutmamalıyız. Hal böyle iken adı bile bir abesle iştigal örneği olan Yabancılar Bakanlığı, yapmış olduğu açıklamalarla suni gündem yaratarak, zamanımızı boşa harcatıyor.

      Azınlık örgütleri ve bireyleri kendi kuruluşlarının günümüz Hollanda toplumundaki fonksiyonlarını