Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

Albayrak partisinin 11. sırasında, CDA’lı Coşkun Çörüz partisinin 18. sırasında tekrar milletvekili adayı gösterilmektedir. Bunlara ek olarak Groen Links’den Doğan Gök partisinin 18. sırasında, D66’dan Fatma Koşar Kaya partisinin 11. sırasında ve aynı partiden Müslim Yıldırım da aday gösterilmişlerdir. Yeni kurulan ve ilk defa seçimlere katılacak Duurzaam Nederland Partisi eş başkanı Seyfi Özgüzel’de partisinin 1. sırasından adaylıklarını koymuşlardır.

      Netice olarak; 15 Mayıs seçimleri sadece üç beş Türk adayın milletvekili olarak seçilmeleri meselesinden ibaret değildir. 15 Mayıs milletvekili seçimleri aynı zaman da Hollanda Türklerinin politik tavırlarının belirlenmesi, politik şuurlanının ölçülmesi, entegrasyon sürecinin bir yansıması, vatandaşlık görevinin yerine getirilmesi, Hollanda’da azınlıklara uygulanacak politikaya etki gücünün gösterimi, ülke yönetiminde her türlü sorumluluğa soyunmanın bir ifadesidir. Ve dahi, 15 Mayıs milletvekili seçimleri yükselmekte olan ırkçı hareketlere verilecek en güzel bir derstir.

Nisan 2002

      Sıkılan kurşunlar ve sevgi bakanlıkları

      Hollanda tarihinde eşine çok ender rastlanan bir cinayete tanık olduk. Hepimizi şok etti. Onaltıncı yüzyıldan sonra ölümle sonuçlanan bir siyasi öldürme olayı. Sanki Hollanda’nın 11 Eylül’ü oldu. Olayın insanlar üzerindeki etkisi ve beraberinde getirdiği tartışmalar, suçlamalar, yorumlar, iddialar günlerdir bitmek bilmiyor. Öldürelen insan, siyasi bir lider mi? Dini bir önder mi? Irkcı mı? Kahraman mı? Demokrasi şehidi mi ? Reformcu mu? Yerleşmiş, oturmuş siyasi düzene baş kaldırıcı mı? Gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz.

      Cinayet bilindiği gibi akşam saatlerinde işlendi. Olay anında radyo ve televizyonlara aksetti. Aksetmesiyle birlikte onbinlerce insan tam 1 saat 45 dakika öyle dua ettiki “inşallah, olay bir müslüman ya da yabancı tarafından işlenmemiştir”. Ve olayın olduğu akşam saat 20.00 haberlerinde sanığın beyaz Hollandalı olması nefesini tutan onbinlerce insanı bir nepze olsa da rahatlattı. Bu geçen süre içinde yabancıların telefonları susmadı. Nedir bu olay, kim yapmış, neden yapsın? Ne olabilir ? Eğer cinayeti işleyen yabancıysa, hele bir de Türk veya Faslı ise, işte o zaman yandık soruları soruldu ve yorumları yapıldı durdu yabancılar arasında.

      Öldürülen Pim Fortuyn artık Hollanda’da tarihi bir fenomen oldu. Adamı tanımayan kalmadı. Çok farklı tartışmaları beraberinde getirdi. Gün geçmiyor ki, televizyonda olay üzerine bir tartışma programı olmasın. Siyaset adamları, yazarlar, köşe yorumcuları, psikologlar, sosyologlar, din adamları, öldürülen şahsı yakınen tanıyanlar hep tartışıyorlar programlarda.

      Hollanda nereye gidiyor? Gerçekten Hollanda iddia edildiği gibi artık güvenli değil mi? İnsanlar rahat ve huzur içinde sokakta dolaşamıyorlar mı? Gerçekten Hollanda demokrasisine kurşun mu sıkıldı? Hollanda toplumda yükselen bir gerginlik, şiddet ve kriminalite mi var? Huzur ve güven kalmadı mı? Altı ay önce ortaya çıkıp, onbinlerce insanın sevgisini kazanan bu insandaki sır nedir? Diyorlar psikologlar ve cevap veriyorlar: “insanlar ancak korku ve gelecekten endişe duymaları halinde bu şekilde davranabilirler”

      Gerçekten gelecek korkusundan kaynaklanan kollektif bir tavır mı bu bilemiyoruz ama, gözle görünen bir gerçek var ki, o da Pim Fortuyn’un sanki insanlara bir kurtulma recetesi sunmuş, yerleşik politiya yaptığı eleştiriler kitleler tarafından destek bulmuş olmasıdır. Zira, binlerce, onbinlerce insan sokaklara dökülmüştür. Değişik yerlerdeki anma törenlerinde konulan çiceklerin hesabı mümkün değildir. Kilisede Pim Fortuyn’a son bir defa elvada demek için insanlar tam üç buçuk saat ayakta beklemişlerdir. Siyasi lideri sevenlerde kuyrukta bekliyor, öldürülme olayına karşı çıkan ve sıkılan kursunların demokrasiye sıkıldığını söyleyen Yeşil Sol’a mensup olan gençlerde kuyrukta.

      Tartışmalar o kadar derinleşiyorki ilginç teklifler ve fikirler de çıkıyor. Yaşanan bu olayın Hollanda parlementer sisteminde yeni bir başlangı oluşturcağından, yeni kabinenin sevgi bakanlıkları oluşturmasına kadar varan teklifler ve görüşler.

      Bizim de içinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz Hollanda Nereye gidiyor? sorusu son günlerin en populer ve en ciddi sorusu oldu. Sosyalistlerin oy kaybetmesi, sağ ve ırkcı söylemlere sahip olan siyasilerin ise her geçen gün oylarını artırmaları dikkat çekmektedir. Avusturya ile başlayan, Fransa ile devam eden bu artış Hollanda’da ayyuka çıktı. Bir de buna öldürülme olayı eklenince manzara daha da vahim gibi geliyor insana.

      Ancak, herşeye rağmen, bu ve benzeri gelişmeler, içinde yaşadığımız toplumu yapıştıracak yeni elementlere, sembollerle ihtiyaç olduğunun işaretini vermektedir. Tartışmalardan ve gelişmelerden anlaşılan o ki iktidar ya da geleneksel siyasi partilerle vatandaş arasında uçurumlar var. İktidar partileri vatandaşa heyecan verebilecek yenilikleri sunamıyorlar, böylelikle halkın yönetime katılımı azalıyor. Meydana gelen boşluk yeni çıkan ve mevcut yönetimleri halk diliyle eleştiren siyasi ekipler de yükselişe geçip, oy oranlarını yüzde 30’lara kadar yükseltebiliyorlar.

      Bu gelişmelerin, görünen bir bölümünde yabancılar üzerine kurulan politikalar etken olsa da, meselenin özünde insanların iç huzursuzluğu, modern insanın oluşumu, insanın kendi içinde çatışması, modern pedagojinin ilkeleri ve dahi global değerlerin, normların şekillendirilmesi önemli rol oynamaktadır.

      Kanaatime göre, Avrupada’ki sağ veya ırkçı siyasi yükselişler, globalleşme süreci de göz önüne getirilince, geçici bir fenomendir. Bizler, Avrupalı müslümanlar olarak, “Anadolu İslam” anlayışını her şeyden önce kendi çocuklarımıza, sonra kurulacak olan “Sevgi Bakanlıkları” na sunma noktasında hazırlanmalıyız.

Mayıs 2002

      Anadolu İslam‘ı

      Üç hafta önce yayınlanan ‘Sevgi Bakanlıkları’ başlıklı yazının sonunu şöyle noktalamıştık: “Bizler, Avrupalı müslümanlar olarak, “Anadolu İslam” anlayışını her şeyden önce kendi çocuklarımıza, sonra kurulacak olan “Sevgi Bakanlıkları”na sunma noktasında hazırlanmalıyız”…

      O hafta bazı okuyucularımız e-mail adresimize gönderdikleri mesajlarda “Anadolu İslamı” dediğin nedir mahiyetinde yorum ve sorular gönderdirler. Hepsine buradan teşekkür ederim. Öncelikle, bugün masaya yatırılan İslamın modernitede nasıl anlaşıldığı ve yorumlandığı yönünde bir tespit yaparak, Anadolu İslam’ına değinmek istiyorum. İslam, bizim dışımızdaki bir takım şartların da zorlamasıyla insanlık gündemini ve de özellikle içinde yaşadığımız insanların/toplumun gündemini işgal etmeye devam ediyor. Her gün farklı nedenlerle tartışma arenasına taşınan İslam ya da müslümanların norm ve değerleri, davranışları, görüşleri, yorumları irdeleniyor, zaman zaman da adeta bir korkunun sembolü olarak takdim ediliyor. Sunuş şeklinde daha da ileri gidilerek ortaya modern uygarlık “miti” yani kendini değil sadece karşısındakini yargılayan ve suçlayan bir düşünce şekli ortaya çıkıyor ki, bu da en azından dini fundamentalizm kadar bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. (Nuray Mert – Radikal) Çünkü bu şekilde düşünenlerin ellerinde bir de güç var, muktedir olmak var, dünyanın efendiliğine soyunmuş olmak var. Tayin, maniple işi olduğundan farklı gösterme gücü var ellerinde. Bu mekanizmanın bir tarafı. Diğer taraftan, meselenin tarihi arka planı ise yani İslamın bugün terörizmle özdeşleştirme projesi, Max Weber’den başlayarak onu izleyen oryantalistler ve Marks ile devam eden süreç sonrası İslamın bir “militarist din” olarak takdim edilmesi projesidir. İslamın despotizm ve militarizmle kavramsallaştırılması günümüz tartışmalarının kaynağını oluşturmaktadır. (Hilmi Yavuz – Zaman) Bu da problemin bir başka yönüdür. Tarihsel proje sonucu İslam hakkında günümüzde hakim olan anlayışın tespitinden sonra, sıra neyi,