Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

iktidara talip olan siyasi partilerin, kadroların bu sorulara verecekleri cevap ve vatandaşa gelecek vaadleri Hollanda’da ikinci Pim Fortuyn’lerin yeniden ortaya çıkmasını engelleyecektir. Aksi takdirde bu tür rahatsızlıklar yeni liderleri ortaya çıkarır ve ülke kriz üstüne kriz yaşar.

Ekim 2002

      Gaflet mi? Önyargı mı? Yoksa Tahammülsüzlük mü?

      İki hafta önce bu köşede, islama ve müslümanlara Hollanda medyasını kullanarak ağır hakaretler yapan, tabiri caizse Hollanda’daki müslüman kitleyi ve özellikle Hollanda’da yetişen genç nesli kışkırtmak isteyen Somali’li Ayaan Hirşi Ali’nin kesin tesbit edilmeyen, ancak ‘ölümle tehdit’ olayı bahane edilerek yapılan açıklamalara ve tepkilere yer vermiştik. Medyanın ve kamuoyunun bunca ilgisine ve tepkisine rağmen, tehdit olayının acaba bir düzmece olup olmayacağını sormuştuk. Zira olayın gelişme ve ele alınış şekli Avrupa’da ve Hollanda’da geçtiğimiz yıllarda yaşanılan bazı olaylarla benzerlik arzediyordu. Ama bir çok Hollandalı köşe yazarı, düşünürü, siyasetçisi böyle bir soruyu sormadan olayın üzerine körükle gitmişti. Eline kalemi alan Ayaan Hirşi Aliye destek vermiş ve topyekün olarak müslümanların eleştiye dayanamadıkları, tahammül edemedikleri mesajı verilmeye çalışılmıştı. Oysa islam ve müslümanlar bir çok kişi tarafından zaten hergün eleştiriliyordu. Bunların bir tanesi de Ayaan Hirşi Ali olurdu. Bunda kızılacak, cıngart çıkarılacak bir durum yoktu. Ancak bayan Hirşi Ali’nin içinde bulunduğu psikolojik durum, Somali’de geçen çocukluk yılları, aile içindeki konumu ve aile bireyleriyle olan ilişkileri ve diğer bir çok sebep olayı islama ve müslümanlara eleştiriden daha çok hakaret noktasına, aşağılama ve nefret etme noktasına getiriyordu. İçinde bulunduğu bocalama, frustrasyon, bireysel kriz ve travmanın sorumlusu olarak bir çok insanın kurtuluş bulduğu, sıkıntılı olunan zamanlarda daha sıkı bağlanılan ve bir çok kişinin mutluluğa erdiği din olan islamı sorumlu tutuyordu. Bu yüzden fırsat bulduğu her ortamda, platformda, televizyon, radyo programlarında hakarete varan bir uslupla islama ve müslümanlara saldırıyordu. Söylediklerine bazı müslümanlar tarafından cevap verilsede Hollanda medyası için esas olan Ayaan Hirşi Ali’nin söyledikleriydi. Nihayetinde Ali eski bir müslümandı, onun bu tür eleştiriler yapması, milletin arayıpta bulamadığı bir fırsattı. Ve öylede oldu. Taki tehdit(!) edilinceye kadar. Tehdit olayından sonra haftalarca gündemde kaldı Hirşi Ali. Destek ilanları, internet adresleri, yardım fonu oluşturulması ve yorum yazılarıyla bayan Ali adeta masum, hakkı yenilmiş bir insan posizyonuna getirildi.

      Ancak geçen hafta, haftalık Vrij Nederland gazetesi ‘tehditle yalan arasında’ başlığı ile bir yazı yayınlamıştı bayan Hirşi Ali olayı ile ilgili. Günlerce Hollanda’nın Salman Rüşti’si olarak tanımlanan Hirşi Ali sözkonusu yazıda adeta hesaba çekiliyor ve tehdit olayının uydurulup uydurulmadığı üzerinde duruluyordu. Eski işvereni Wiardi Beckman Vakfı(işçi partisinin araştırma kurumu) müdürü, Ayaan Hirşi Ali’nin Somali’li arkadaşı, Londra’daki babasının görüşlerinin yer aldığı yazıda Hollanda medyasında olayların nasıl geliştiğini, özellikle NRC Handelsblad, Trouw ve de Volkskrant’ta olayın ele alınış şekli irdelenmekteydi. Tehdit telefonunun nereden geldiği, ciddi olup olmadığı araştırılmadan sanki tehdit eden şahış tesbit edilmişcesine olayın üzerine gidildiği, Ayan Hirşi Ali’nin başta babası olmak üzere yakınlarının tehdit olayını ciddiye almadıklarını, tehdit olayını bizatihi Hirşi Ali’nin kamuoyu oluşturmaya yönelik söylemleri, kendisinin dinden döndüğü için ölüm fetvası çıkarıldığı, artık korkudan her hangi bir programa katılamacağını ilan ettiği belirtiliyor yazıda. Polisin bile elinde tehdit edildiğine dair belge olmadan, tüm medya ve taraftarlar elbirliğiyle tehdit olayının ciddiyetine sorgu sual etmeden, baştan inanmışlardı.

      Olayın bu noktaya gelmesi, abartılması, olduğundan büyük ve korkunç gösterilmesi bize Hollanda medyası ve gazetecilerinin, islam ve müslümanlar ya da kendileri gibi olmayanlar hakkında ne kadar ön yargılı ve peşin hükümlü olduklarını bir defa daha ortaya koyuyordu. Vrije Nederland gazetesinde çıkan yazı sonrası olayı büyüten gazetelerden, Trouw ve NRC Handelsblad olaya tekrar tam sayfa ayırarak harekete geçmiş, Vrije Nederland gibi bir gazetenin nasıl böyle bir yazıyı yayınladığını sorarak hayretlerini belirtmişlerdi. Sanki Hollanda’da herkes her konuda hem fikir de, bu konuda ayrılığa gerek yokmuş gibi bir tavır. Sonuç ne olursa olsun, ayrı düşünmeden dolayı kimsenin ölümle tehdit edilmesini asla tasvip etmemekle birlikte, aslı astarı olmadan, hangi amaca hizmet ettiği bilinmeden olayın üzerine gitmek ve bir grup insanı rencide etmek doğru bir davranış olamaz.

      Somali’li Hirşi Ali olayında yaşananlar Hollanda medyasının, fikir ve düşünce adamlarının unutulmaz bir ayıbıdır. Bu ayıpla medya bu ülkede azınlıkların, müslümanların uyum sürecine olumlu bir şekilde nasıl katkıda bulunacak, doğrusu merak konusu.

      Diğer taraftan aynı günlerde Hoogzand’ta meydana gelen çirkin olayın sorumlusunun ilk günlerde de Telegraaf gazetesinin başını çektigi yayınlarla Türkler olarak ilan edilmesi Holladna’daki tüm Türk topluluğunu derin bir üzüntüye uğratmıştı. TurksForum adlı internet gazetesinin yayınladığı son haberde, yapılan araştırmalara gore Türklerin sözkonusu olayla ilgileri olamadığını duyuruyordu. Ve Türklere yapılan bu haksızlığın mektupla, e-maille protesto edilmesini öneriyordu.

      Her iki olayda olduğu gibi, münferit olayların genelleştirilmesi, doğru dürüst tebit edilmeden bir grubun zanlı olarak suçlanması, her ne kadar tarihsel önyargılarla izah edilsede, esasen hakim grubun kendileri gibi olmayanları anlama ve dinleme zahmetine katlanmadıklarının açıkça bir ifadesidir. Anlayış, uyum, kaynaşma hep azınlıklardan beklenmemelidir.

Ekim 2002

      Psiko-Pedagojik Sorunlar ve Gençlik

      Günlerden pazar. Son oniki yılın en şiddetli fırtınasının yaşandığı bir günü yaşıyoruz. Rüzgarın şiddetinden bir çok ağaç yıkılmış. Caddelerde yer yer kalın ağaç dalları var. Yağmur alabildiğine yağıyor. Amsterdam merkez istasyonunun çatısının bir bölümü rüzgarın şiddetinden uçtuğu için tren istasyonu kapatılmış. Şehirlerarası iletişim hemen hemen durmuş. Televizyon ve radyolardan yetkililer çok luzumlu değilse dışarı çıkılmamasını tavsiye ediyorlar vatandaşa.

      Biz de, böyle bir günde önceden verilmiş bir sözü yerine getirmek için Ayasofya camiinin ders lokalinde bir grup gençle adolesans yani ergenlik döneminde gençlerin karşılaştıkları sorunları tartışıyoruz. Fırtınanın, rüzgarın ve yağmurun çıkardığı sesler arasında gençlere ilk önce adolesans’ın tanımını yaparak, bu dönemde ortaya çıkan gelişmeleri tanımlamaya çalışıyoruz. İşe pedagojinin ergenliği tarif edişiyle başlıyoruz. Pedagojiye göre ergenlik: ‘çocukluktan çıkmış olup, fiziki ve ruhi olarak tam bir gelişme dönemi içine girme halidir, ergenlik döneminden önce gelen ve büluğ bunalımıyla kendisini gösteren dönemdir ”. Sosyolije göre ergenlik: “bireyin, üyesi olduğu toplum trafından artık bir çocuk gözüyle görülmekten çıktığı, ama yine de kendisine henüz tan bir yetişkin insan statüsü, rolü ve fonksiyonu tanınmadığı hayat dönemidir”.

      Bazı psikologlar ise adolesans dönemini dış etkenlerin de etkisiyle ‘ruhun ikinci doğumu’ olarak tarih ederler. Bu dönem bunalım dönemi olarak görülür.

      Artık çocukluk bitmiştir. Soru sorma zamanı değildir. Şimdi ergenliğe ilk adımların atıldığı, iddiaların dillendirildiği, ben’in keşfedildiği, tartışmaya meydan vermeyecek kadar iman etme döneminin başladığı, kesin yagılara sahip olma, sırf tahrik etmek için konuşulduğu, karşı çıkmaktan zevk alındığı, kendi kendisini tasdik etmenin ön planda olduğu, doğmatik görüşlerin hakim olduğu bir dönemdir adolesans dönemi.

      Gençlik