Veyis Güngör

Siyasi Katılım


Скачать книгу

ve geniş vizyonlu eski bakan Jan Pronk’un şu sözleri dikkate şayan: “ekonomik çatışmalarla (fakirlik-zenginlik) kolay mücadele edilebilir, ancak kültürel ve kimlik çatışmalarıyla mücadele etmek çok zordur. Ve tehlikelidir”.

      Hiç birimiz ya da hiç kimse, Hollanda’da veya dünyanın hangi bölgesinde yaşarsak yaşayalım, bu tür çatışmalardan medet umamayız. Ne çabuk unuttuk savunmasız ve suçsuz yedi bin Bosnalı erkeğin acımasızca katledildiğini.

      Beyler! Diyalog’dan başka yolumuz, metodumuz, seçeneğimiz yoktur. Konuşacağız, tekrar konuşacağız, tanışacağız, anlayacağız ve işi kolay kılacağız.

Aralık 2002

      İt Ürür Kervan Yürür

      Oldukca hareketli ve bir o kadar da anlamlı bir milletvekili seçimlerini geride bıraktık. Geçen yılın Mayıs ayında yapılan seçimlerine göre kazançlıyız. En azından üç Türk kökenli milletvekili meclise girerken, azınlıklara karşı sertleşenler de bir yerde boylarının ölçülerini almışlardır herhalde. Koalisyonun şekline göre dördüncü ve beşinci Türk asıllı milletvekili de meclise girebilir. Son seçimde, Hollanda’da şartların her geçen gün kötüye gitmesi tüm Hollandalı olmayan azınlıkları olduğu gibi Türkleri de aktif olarak sandığa gitmesini sağladı. Bu hafta açıklanacak tercihli oylara göre Hollanda siyasetine duyduğumuz ilgi ve katılım daha netleşecek. Ancak seçimlerden önce gözlemlenen olay Türklerin seçimlerde daha aktif oldukları yönündeydi. Geride kalan ve göçmenler için ürkütücü beş, altı aylık tecrübe insanı çileden çıkarmaya yetiyordu. Kültürel Antropolog dr. Kadir Canatan seçimler öncesi Hollandanın halini “bu ülkede her şey değişiyor. Siyasette popülist aşırı sağ sesler yükseliyor; ekonomide enflasyon ve pahalılık devam ediyor. Her şeyden daha kötüsü zihniyet değişiyor: Liberal, ılımlı ve hoşgörülü sosyal iklim yerini katı, boğucu ve yabancı düşmanı bir iklime bırakıyor. Azınlıklar ve yabancılar konusunda her gün yeni bir skandal patlıyor” şeklinde yorumluyordu. Doğuş gazetesi baş yazarlarından Canatan, Platform dergisindeki yazısında ise biraz daha ileri giderek seçimlerin sıradan bir seçim olmadığını, bu seçimlerin ‘kanımızı bozmak’ isteyenlerle buna karşı direnenler arasındaki bir mücadele olduğunu belirtmişti.

      İşte bu duygularla Türkler ve diğer azınlıklar 22 Ocak seçimlerinde sandık başına gittiler. Ama olaylar ve skandallar bir türlü bitmek bilmiyordu. ‘İti an, çomağı hazırla’ atasözümüzde de en güzel şekilde ifadesini bulduğu gibi, daha seçim sonuçları duyrulmadan, millet sandık başına giderken de Volkskrant’ta yayınlanan bir yazıyla CDA milletvekili Coşkun Çörüz ve arkaşları yeni bir karalamayla karşı karşı kalmışlardı. Çirkin, bir o kadar da bayağı ve yirmi yıl öncesi maktığın ürünü suçlamayla güya Coşkun Çörüz’ün Bozkurt olduğu ileri sürüldü. Kendilerine araştırma grubu adı veren, kimi bizim kanı bozuklarında yer aldığı grup haberin tüm basına yayılması için ilk önce basın bildirilerini ANP’ye teklif etmişlerdi. ANP haberi ciddi bulmamıştı. Daha sonra GNP’ye teklif edilen bildiri aynen ANP’de olduğu gibi GNP tarafında da ciddi bulunmamıştı. Bunun üzerine araştırma grubu bildiriyi gazetelere göndermişlerdi. Ve ciddi bir gazete olarak bilinen de Volkskrant’ta balıklama dalarak olayı sayfalarına taşıdı. Tam da seçim günü böyle bir haberin patlatılması sadece Coşkun Çörüzle sınırlı kalmayıp topyekün Hollanda Türk toplumuna yapılan bir hakaretti. Haber okununca ortada yeni olan bir şeyin olmadığı, öğrencilik yıllarında, içinde benim de olduğum bir grup insanın o zaman birlikte gençler ve öğrenciler için yaptıkları etkinliklerden hareketle kurulan bazılarına göre garip ilişkilerdi. Gerçi aynı arkadaş grubuna yapılan bu iğrenç ve gayri ciddi benzetme ve çirkin suçlama ne ilkti ne de son olacaktı. Ama olayın sanki bir başka boyutu var gibi. Zira haberin son paragrafı, bir ay önce Hollanda’daki Türk kökenli politikacılara yapılan iddia, yani milletvekili adaylarından bazılarının Türkiye Cumhuriyetinin memuru iddiasını tekrarlayarak bitiyordu. Haberin bu olayla ilgili olup olmadığını ileride göreceğiz.

      Ancak haberin bir bölümünde benim de ismimin geçmesi ve Türk milliyetçilerinin ve dahi bozkurtların çıkarlarını korumakla itham edilmem çok garipti. Sözkonusu grupların Hollanda’da çıkarları nedir bilemiyorum ama, dost ve düşman benim Holladna’da kimlerin çıkarlarını koruduğumu, etkinliklerimize Türk toplumunu oluşturan tüm mozaiğin katıldığını, zira organize ettiğimiz etkinliklerin Türkiye’nin her tarafını temsil ettiğini gayet iyi bilirler.

      Tüm bunlara rağmen, bugüne kadat kaç defa ifade ettik bilemiyorum ama, bir defa daha, sağır sultanlar için ifade edelim ki; biz, kültürümüze yabancılaşmadan, değerlerimize ve Türkiye’ye küfür etmeden, azınlık haklarına duyarlı, Hollanda’daki insanlarımızın her alanda şuurlanması, ilerlemesi, kalkınmasını isteyen, katkıda bulunan ve bütün bunları da bizi anlayan Hollandalı dostlarımızla birlikte, yardımlaşarak, ortaklaşa yapılacağına inanan insanlarız. Devamla şahsi düşüncem şudur ki; kendi değerlerimizin yani Anadolu’dan getirdiğimiz ögelerin, Hollanda şartlarında yeniden yorumlanmasını isteyen, içinde bulunduğumuz ülkenin de değerlerine saygılı olan ve bu değerlerle çatışmayan, diyalog ve birlikte çalışmaya inanan, yirmi yıl öncesi Türk matığına göre ne sağcı ne solcu olan, ne boz-kurtçu ne devrimci ne akıncı olan, Türk kökenli, müslüman, Hollanda vatandaşı kimliğimizin içini doldurmaya çalışan, etkinliklerini bu çerçevede geliştiren ve birey olabilmenin hazzını duyan sade bir vatandaşım. Bunun dışında her hangi bir yan kimliğe ihtiyacım yoktur. İt ürür, Kervan yürür!

      Biz bu işlerle uğraşırken, Hollanda’da gündeminde bir başka bomba patlatılıyordu. Bize atılan çamurdan üç beş kişi zarar görürken, VVD’den milletvekili seçilen eski müslüman Somalili Ayaan Hirşi Ali, Hz. Muhammed ile ilgili akla ve ağıza alınmayacak itamlarda bulunuyordu. Hollanda’da yaklaşık bir milyon müslümanın psikolijisi geçtiğimiz hafta sonu bu manyak milletvekilinin Trouw gazetesinde yayınlanan röportajı ile çalkalandı.

      Zira Ali sözkonusu röportajda Hz. Peygamberi Bin Laden, Humeyni ve Saddam Hüseyin’e benzetiyor ve devamla Hz. Muhammed için “Bizim batı ölçülerimize göre sapık bir adam” diyordu. Sadece bunula yetinmeyip daha da ileri gidiyor ve “Hz. Muhammedi kişi olarak aşağılık buluyorum” dedikten sonra ’11 Eylül olayları İslamiyetin sonunun başlangıcıdır’ kehanetinde de bulunuyordu. Bütün bu söylenenler Hollanda müslüman toplumunu çileden çıkarmaya yetr ve artardı. Öyle de oldu. Hiç sesini duymadığımız kurum ve kişilerden tepkiler yükselmeye başladı. Rahatsızlık son safhada.

      Tartışma uslubundan çok uzak, saldırma uslubu kullanan Ayaan Hirşi Ali ülkedeki müslümanların haklı tepkilerini hafta sonu evinde pis gülüşleriyle takip etti.

      E-mailime ilk tepki Rotterdam’dan CDA belediye meclis üyesi Alaeddin Erdal’dan geldi. Haklı olarak isyan ediyordu. Ayaan Hirşi’yi bir provakatör olarak görüyor ve müslümanların siyasi partilere reaksiyonlarını göstermeleri ve sessiz toplum olmadığımızın anlaşılmasını istiyordu sayın Erdal. Gerçekten de öyle oldu. Reaksiyonların ardı arkası gelmiyordu. Müslüman toplum dijital dünyada, basında ve televizyonda çok ciddi bir şekilde tepkisini göstermeye devam etti. Bana ulaşan tepkiler arasında Erdinç Saçan’dan tutunda Haselhof’a, Turkse Forum’dan tutunda İslam Üniversitesine, Türkistan bulteninden tutunda Hollanda Öğrenciler Birliği’ne varıncaya dek uzanan çok yönlü tepkiler zinciri oluştu.

      Ekrem Karadeniz, müslümanların annelerinden ve babalarından daha çok sevdiklerini dile getirerek müslümanların en çok sevdiklerine dil uzatmanın ne Batı ne Doğu kültürüne sığmadığını haykırıyordu. Bayan Hirşi’nin 21. yüzyılda müslümanlara karşı Haçlı Seferi açmamasını ve mecliste varolan problemlerle boğuşmasını tavsiye ediyordu.

      Rotterdam