Tölögön Kasımbekov

Kırgın


Скачать книгу

bir iş için dedi biraz düşünelim, bizde şimdilik mühendis yok.

      Şabdan ise:

      –Bizde var dedi gülümseyerek.

      Müdür ise mühendisin ne olduğunu bilmeyen bunlar mühendis var diyorlar. Bu kadar da yalan olur mu diye düşündü ve onlara gerçekten şaşırarak baka kaldı:

      –Getir o zaman dedi Şabdan. Kimi getireceklerdi?

      Minicik eşek! Eşeğin heybesinin iki gözüne elenen kum yüklenmişti.

      Müdür tercümana dikkatle baktı “bu mu mühendis?” diyormuş gibi. Eşeğe bakarak güldüler.

      Şabdan dalga geçtiklerini hissetti:

      –Başla! dedi o da güldü.

      İki ihtiyardan biri beyaz renkli eşeği tutarak diğeri ise ardından yürüyerek arığın ölçüsünü alıp dağ eteğinden başlayarak dümdüz gittiler.

      Heybenin iki gözünün dibi ince neşter ile delinmişti iki delikten sarı kumlar çizgi gibi dökülüp eşeğin iki tarafından iki çizgi olarak düşüyordu. Eşek doğal olarak inatçı bir hayvan olduğundan yükü ağır olsa da yürüyeceği yer yamaç da olsa dengesini sağlayarak dümdüz yavaşça hareket etme gibi özelliği vardı.

      Çizginin sonuna kadar yapılmasını beklemediler.

      Şabdan, “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek çizginin tam ortasına arığın başından başlayarak ketmenle14 kazmaya başladı.

      “Hadi!”

      “Allah yardımcımız olsun!”

      “Başlayın!”

      Herkes birbiriyle konuşup tıpkı köydeki at yarışmasındaki gibi heyecanla başladılar.

      Arığın aşağı tarafının ucu görünmeye başladı. Şabdan, tabanı biraz hizaya gelmeye başladığı zaman su gelecek şekilde bakıp, arığın tabanına suyun geleceği tarafa yatarak iki ayakkabısının ucu biraz görünürse “derhal gelecek”, eğer ayakkabısı tam görünürse o zaman biraz daha kazmak gerekir diye söyledi.

      Müdür ise Şabdan’ın hep yanında, arığın içinden özenle yürüyerek geldi.

      Şabdan çok mutluydu:

      –İyi, iyi diye övdü işi severek yapın, su akarsa iyi olacak, akmazsa üzülürüz, su yavaş akmalı, yavaş.

      Biraz durdu:

      –Ta dağ eteğindekilere de ulaşsın, yiğitler.

      –Oo dedi birisi orası çok yüksek!

      –Yok, birazcık sadece, gözünüz ile bir ölçün.

      Bakıp kaldıklarında eskiden kalan bir sözü söyledi Şabdan:

      –Kulak her şeyi duyar, ta eskiden bir çiftçi böyle arık kazmış, ama suyu yerine ulaştıramayıp çok zorlandığı zamanlarda bir yabancıya rastlamış. “Ee, Allah’ın sevdiği nasılsın?” diye sormuş. “iyi” demiş çiftçi aldırmadan su çıkardım demiş. “Oo, orası yüksek değil miydi?” demiş diğeri. “Çıkardım işte” demiş çiftçi. “Ee arık eğri kazılmış değil mi?” demiş yabancı. Çiftçi ise bir şey demeden düz arığını daha eğri hale getirerek yukarıya ulaştırmış ve böylece su da oraya şiddetle gitmiş.

      –Oo dediler duyanlar eğer gerekirse bizde eğri büğrü yaparız!

      –Evet, böyle yaparak sonunda bulduğu buğdayından un yapamaz mıydı? diye devam etti Şabdan konuşmasına değirmen kurmuş tarımcı dedi. Bir bakmış buğdayı çukura dökülmüyordu. Şimdi ne yapacak? Günlerin birinde yabancıya rastlamış. “Aa nasılsın?” demiş. “İyi, Allaha şükür, değirmen kurdum” demiş çiftçi. O ise şaşırıp “bu çamurdan yoğrulan zavallıya Allah akıl mı vermeye başladı” diye düşünüp, yem düşüyor mu “diye sormuş. “Evet” demiş. “Aa taşına çakıldak koymamışsın?” demiş. Çiftçi yine aldırmadan üst taraftaki taşına değen, ön tarafına gerileyici tahtadan yapılmış çakıldak bağlamış böylece yem de düşmeye başlamış.

      –Oo! dedi yine halk.

      –İyilik demek bu demek işte dedi Şabdan: “kendin bilme bileni de dinleme” diye beddua var, kendin bilmezsen bileni de dinlemiyorsan bu dünyanın hiç iyiliğini göremezsin ama iyiye kulak asarsan maksadına ulaşırsın dedi.

      İş on beş gün devam etti.

      Ucu dağ eteğiyle birkaç mesafe aralığındaki ikinci dereye ulaştıktan sonra arığa su gelecek diye halk heyecanla arığın başına geldi. “Kara öküz” koyulup pekiştirildiğinde arık tamamlanmıştı. Suyu yavaşça geri nehir yatağına çeviriyordu.

      İri ve iyi bir kısrak duruyordu. “Hadi bakalım, bu hayvan Allah’ın yolu için dediler “bu yeni arık sağlam olsun, arık dolu aksın tüm insanlara eşit olarak Allah kendisi nasibini versin” diye Şabdan başta olmak üzere tüm halk ellerini yukarı kaldırarak bata(dua) ettiler.

      Halkla beraber Cayloobay ile Kuzmin de sarı sakallarını okşayıp, müdürün bu halkın kutsal duasına ters ters bakarak geçtiğini fark edip cebine bakınmaya başladı.

      Demin ete doyan etçiler bu kısrağı da kesiverdiler. Karnını parçaladılar ve içindeki sarı kaymak kazı (et parçası ismi) görününce ağızlarının suyu aktı. Ona bakarak bir diğeri ise direk bir parçasını kesip yemeye başladı.

      Kuzmin de Cayloobay ile eti yediler ama yine de neşeli değildi, bu arığın ne kadar bölümü ona ayrılacağını merak ediyordu. “Ne kadar olacak acaba?” Kendine ayrıldığı gibi mucuklarınınkini de defalarca içinden hesaplıyordu.

      Bu bir o tarafa yürüdü bir diğer tarafa yürüdü, bir yabancı mucuk gel diye bir işaret etti. Kuzmin onlara gitti. Birbirlerini tanımadan bile elindeki votkayı koydular ve “yeni mutlu yaşam için” diyerek içtiler.

      –Ey, dedi demin düşündüğü ve kaygılandığı merakı yoktu artık, bir arık kazan kişiye geldi, bu işi ne kadara yapıyorsun?

      –Ey dedi arıkçı yanındaki arkadaşına bu Cake’nin (Cayloobay) “bu bir zavallı” dediği yeni kardeşi mi acaba? Bu bir zavallı değil ki? Neden böyle bakıyor?

      Arkadaşı:

      –Alkol içmiş galiba o kediyi kaplan yaparmış, evet dedi. Az Rusçasıyla yeni kardeşinin merak ettiği soruya “bu aşar, aşar olduktan sonra herkes bedava çalışır, bu sadece kardeşçe yardım etmektir” diyerek anlattı. “Bedava” dediğini Kuzmin anladı ama yine de hâlâ düşünceliydi, yine de inanamıyordu.

      4

      Sessizlik, uğuldayan fırtına gibi yaklaşıyordu. Daha da yaklaşmaya başlamış gibiydi.

      Ne bir ses ne bir çağrı ne bir dalgalanan bayrak, ta uzaktan iki kanat dolusu uçsuz bucaksız atlar geliyordu.

      –Ey!

      –Kim bunlar?

      –Yabancı

      –Düşman mı?

      Köydekiler endişeye kapıldılar.

      Ala-Bel törüne saklandı. Dışarıya bakan kazancı, ihtiyar ve kadınlar ellerinde olan silahlarını aldılar. Silahı olmayanlar da çubuk, sırık ve sopalar alarak düşmanın karşısına çıktılar.

      – Irıskulbek Han acelece giyinirken aklına geldi. Rus mu? diye sordu. “Kazaklar galiba” diye cevap aldı. “Hadi germaşka” diye bir ses geldi. “O zaman Baytik!” diye han inanamadı. “Kız alalım, kız verelim”, “kardeş olalım, komşu olalım, beraber olalım”