Tölögön Kasımbekov

Kırgın


Скачать книгу

dedi sırtını göstererek efendisi, eğer ödemeyeceksen daha görmediğini göstereceğiz! Ta uzaklardaki karlı ve buzlu dağları göstererek: Anladın mı?

      Yok, zavallı anlayamadı. Yanındakiler ise kendi aralarında konuşuyorlardı:

      – Beş yıldır yer parasını almadım.

      – Neden?

      – Çok da zengin değil.

      – Zengin mi fakir mi sana ne? Al parasını! Sen de alınan paradan belli bir ölçüde vergi ödeyeceksin hazineye hatırlıyorsun değil mi? Beş yıl için on somdan elli som olacaktı ve onun da birçok kısmı hazineye gidecekti.

      –On som büyük para, beş yıl için on beş hayvan ödemeli. Bu fakir için büyük bir zenginlik. Ödemesi zor olacak.

      –Hadi efendi o zaman sen hazineye ödeyecek parayı öde, bunlara dokunma, bunlar birbirlerini bırakmazlar, zengini fakiri için öder! dedi.

      İri sarışın kadın eşiğe gelerek durdu ve onları sofraya davet etti. Kuzmin hemen misafirini içeriye aldı ve votkayı da getirdi.

      Göç edilerek gelen halka verilen yerin boş kalmaması ve köylerdeki fazla yerleri kiraya verme görevleri yönetim tarafından göç edip gelenlere verilmiştir. Kira parası da belirlenmiş. Kiracılardan para alsa da almasa da fark etmiyor ama kendisi hazineye vergi ödeyecekti.

      Biraz sonra efendi kızarmaya başladı. Kösmün’ün önünde ölmek isteyip daha oradan gidemeyen Cayloobay’a Efendi yüz ifadesini değiştirerek baktı ve parmağıyla onu göstererek kötü küfretti galiba, dudaklarını oynattı. Onunla beraber yürüyen Kuzmin Cayloobay’a bakıp göz kırptı. Efendisini gönderdikten sonra:

      Şimdi gel dedi komşusunu avutarak ikimiz biraz içelim.

      Zaten sinirlenen komşusu elini çekti:

      – Bırak!

      – İç biraz, hemen düzeleceksin Cayloobay.

      – Bırak, beni aldatma. İçmeyeceğim senin bozonu17. Seni kardeş olarak görüyordum!

      – Bana bak dedi Kuzmin, ben seni değil vergi isteyen efendiyi zorla aldatarak gönderdim. Kâğıt, yöneticilere gerekiyordu. Seni üzecek diye söylemiyordum. Senin yerine ben ödüyorum artık bundan sonra da öyle yaparım, üzülme sen!

      Cayloobay biraz yumuşadı. Kuzmin:

      Onun önünde biraz sert olmalıydım. Öyle yapmazsam kanuna uymuyor diye beni göndereceklerdi!

      “Aa doğru” diye düşündü ve biraz sakinleşti Cayloobay.

      Hayvan kaybolmuş diye bir ses duyulmuştu.

      Bunu incelemek için seçilen köy muhtarlığına yerli iki köy heyeti ve adaletli olmak için bir grup şahit de toplanmıştı.

      Onların her biri değerli, saygın ve önemli kişilerdi. Geniş boz üy içinde oturuyorlardı.

      Eşik tarafında hayvanı kaybolan sarı sakallı yeni kardeş Kuzmin ve beş yıllık kira parasının zorla yarısını ödeyen ve bir tek atı kalan Cayloobay oturuyordu.

      Hım kaymakam başkanı kendisini tanıyan yer sahibinin isteği az mıymış? Davacı zengin mucuk Kuzmin’di. “Bilinmezse bunlar hırsız, bilinirse parasını alamayan oluyorlar” diye Kuzmin, köy muhtarına bile dikkatlice bakıyordu. “Hırsız” Cayloobay’mış, hırsız gibi de bir hali yok, kendini savunacak mı, ya da benim hırsız olduğumu ispatlayamaz mı diyor, ya da kaderine yenilmiş mi belli değil ama onun hiç de korkacak hali yoktu.

      Bitmeyen iş, tartışma da bitmiyor. Nahiye müdürü sakindi:

      –Ee, dedi kimden şüpheleniyorsunuz efendim?

      Tabi efendi olacak. Efendi diye sadece yöneticilere hitap edilmiyor, gün geçtikçe zenginleşenlere de efendi denir. Buna göre yöneticilerine doğru yol açılarak değeri daha da arttı. Başta geldiğinde “ey mucuk” yerine “efendi” diye hitap etmelerine de artık alıştılar:

      –Hım, ne desem? Biraz gücendi bilerek neden soruyorsunuz diyormuş gibiydi. Yuvarlak halı üstünde iki ayağını bükerek oturan bu yabanilerin hepsi Ak Paşa önünde suçlanmalı der gibi hırslanarak: Hepiniz biliyorsunuz!

      Buranın tercümanlarına inanmıyor o, hep German’ın yanında, duyduklarını hemen çeviriverdi.

      Köy muhtarı suratını astı, ne kadar Ruslar tarafından seçilse de kendi halkı ona yakındır. Suratını asması razı olmamasıydı.

      Sağ dizi tarafında oturan nahiye müdürü bunu hemen fark etti ve alçak sesle şöyle dedi:

      –Siz “hepiniz” diyorsunuz. Bu “hepiniz adaletli değilsiniz” demek mi?

      Başını salladı mucuk.

      Bu hareketi ise “sizlere boşuna anlattım” der gibi anlaşıldı. Yerli efendilere ve birbirlerine baka kaldılar.

      Eğer onlar yönetici olsalardı “lafına bak” diyeceklerdi. Eskiden biri hayvanlarına sürekli saldıran kurdu tutup arka bacağını kesmiş sonra “ee şimdi saldır bakalım” demiş! Kendini yerlinin iyisi, iş bileni ve akıllı olduklarını sananlar kurdun halini hatırlayarak sessizleştiler.

      Bunu köy muhtarı da hissetmemiş değildi:

      Efendim, dedi alçak sesle, diğeri ise daha kendini büyük görmeye başladı gür sarı sakallı, ürkütmeden söyleyin, davanız varsa eğer!

      “Ürkütmeden” demesine memnun olmuş gibi oturanlar gülüştü:

      Efendim, söyleyin işte, hayvan mı kaybettiniz yoksa sarı kafalı insan mı kaybettiniz? dedi oturanlardan birisi.

      Efendi boş bir cevap vermedi:

      –Sarı kafalı kaybolmaz elinde tüfeği var, dedi kaşlarını çatarak, kaybolan hayvan işte. Memesi yere değen iki sağmal inek!

      –Şüphelendiğiniz birisi var mı?

      Kuzmin, eşikte oturan komşusuna doğru baktı.

      –Dur, dedi Cayloobay, demin evlerinde de kavga etmişlerdi. Çek haram kolunu, sakalını da kopararak eline vereceğim şimdi! Sinirlenerek başköşe tarafına yaklaşmaya başladı: Ey köy heyeti! Ey adalet! Sağmal ineğin kesip yendiğini hiç duydunuz mu siz? Sağmal hayvan kutsal o kesilmez ki!

      Kalktı:

      –Ey bizde “sağmal hayvana bıçak değdirmek, çocuğunu emziren kadına el kaldırmak demek” demek değil mi? Ne dersiniz buna? Sizler bana kurt oldu demek mi istiyorsunuz?

      Biri başını salladı birbiriyle omuzlarını değdirerek konuşmaya başladılar.

      –Ee, buna ne dersiniz? dedi köy muhtarı.

      –Bunu bilen sağmal ineğe dokunmaz, dedi aksakal.

      Kuzmin:

      –O zaman benim iki ineğim gökyüzüne uçmuştur, dedi herkese bakarak. Ben kaymakam başkanına bir sorayım belki onlar görmüştür. Belki onlar Çin’e gitmiştir.

      “Lafına baksana”. “Korkuttuğuna bak!” diye içten düşündüler.

      Ne demek! Gerçekten ineği kaybolmuş gibi. Şüphe edilenin de söyledikleri doğru. Köy muhtarı düşünüyordu, nahiye müdürleri hiçbir şey düşünemediler, aksakal içten her şeyi ölçüyordu.

      –Köy muhtarı, hırsız belki dışarıdan gelmiştir. Aşağıdaki nehir ile köyden ineği çıkarmıştır. Ama onu nasıl bulacağız? dedi. Ne yapacağız, etrafımızda gündüzleri hayvan kayboluyorsa artık ne yapacağız?

      Çaresizliğini hissederek:

      –Ne yapacağız ki, halktan toplayıp ineğin yerini doldurmazsak dinmeyecek