kelimelik “çalışın” yanıtı ile ifade olunan teşvikçi talimat sonraki yıllarda Türk-Müslüman kanının akıtılmasına yol açan korkunç bir sürecin başlamasına neden oldu. Ermeni din adamlarına ve milliyetçilerine verilen “çalışın” cevabı Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük faaliyetlerini güçlendirdi, Ermeni terörizminin temelini attı ve hareket çizgisini tayin etti. Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yerleştirilmesi sürecini hayalden gerçeğe çeviren de işte bu “çalışın” cevabından sonraki gelişmeler olmuştur. “Çalışın” cevabı Ermeni milliyetçi çevreleri ve din adamları için her şeyden değerliydi. “Çalışın” vaadinden sonra XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti’ne karşı bölücülük çalışmalarına başlayan Ermeni milli askeri-siyasi örgütlerinin, terörist gruplarının hemen hemen hepsinin Çarlık Rusya’nın topraklarında, bu ülkedeki ayrı ayrı ilgili kamu kuruluşlarının himayesi, doğrudan desteği ve hayır duasıyla tahsis edilmiş kuruluşlar oluşu tesadüf değildir. Tanınmış araştırmacı Jorj de Malevil “1915’te Ermeni Faciası” kitabında şöyle yazıyor: Rusya’nın Kafkas ordusunun Van seferi sırasında orduda hayli gönüllü Ermeni askerleri vardı. 18 Mayıs 1915 yılında Rus çarı özellikle sadakatlerinden (Osmanlı Devleti’ne karşı ihanetlerinden – S.Ş.) dolayı Ermenilere teşekkürünü beyan etti. Aram Manukyan Rus valisi tayin edildi.49 Sonraki aşamada Bolşevik örgütleri Rusya’da güçlendikçe sosyalist eğilimli Ermeni milliyetçi örgütlerinin kurulup bu ülkeden Osmanlı topraklarına gönderilmesi daha etkin hale gelmiştir.
Böylece, eğer uydurma “Ermeni Meselesi” büyük güçler tarafından adaletsizce savunulmasaydı, sahte “Ermeni Soykırımı” siyasi gündeme oturtulamazdı. Eğer dünyada çifte standartlar olmasaydı, uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesi Ermeni milliyetçilerini bu kadar cezbedemezdi. Eğer “Ermeni Meselesi” ve “Ermeni Soykırımı” konuları dünyanın süper güçleri tarafından desteklenmeseydi, SSCB’nin çöküşü arifesinde Azerbaycan topraklarına karşı yeni asılsız iddialar ortaya atılamazdı. Bu iddialar kanlı savaşa sebep olmazdı. Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilemez ve bir milyondan fazla insan mülteci ve göçmen durumuna düşmezdi. Ermenistan’ın saldırgan politikası bölgenin kapsamlı gelişimini tehdit etmezdi.
Delil her zaman delil olarak kalır. Gerçek şudur ki, Ermeni milliyetçileri son iki yüzyıldan daha fazla bir zamanda dünyanın siyasi ortamına uygun faktörleri kullanarak tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenilerin yoğun olarak yerleşmelerini sağlamış, bu topraklarda kendilerine devlet kurmuşlar. Saldırgan Ermenistan devleti uluslararası alandaki çifte standartları, değişen sosyo-politik pozisyonları, dünya Ermenilerinin siyasi ve maddi olanaklarını kullanarak Azerbaycan Cumhuriyeti’ne karşı toprak iddialarını sürdürmektedir ve işgalci politikasının bir kısmını SSCB’nin çöküşü sırasında oluşmuş sosyo-politik durumdan yararlanarak gerçekleştirmiştir.
Ermeni milli burjuvazisinin mali kaynakları, Ermeni-milliyetçi örgütlerinin çeşitli devletlerin sosyal-siyasi hayatındaki etkili pozisyonları, Ermeni kilisesinin eş güdümü ile hayata geçirilen belirli amaçların siyasi hedef yapılması uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisinin sonraki etaplarının hayata geçirilmesi konusunda Ermenistan devletinin en büyük yardımcısıdır. Tanınmış araştırmacı Guram Marhulia şöyle yazıyor: üç deniz arasında devlet kurmayı yüce amaç edinen Ermeni milliyetçi çevrelerinin asılsız iddiaları tarih literatürüne hiçbir bilimsel dayanağı olmayan “Büyük Ermenistan”, “Türkiye Ermenistan’ı”, “Kilikya Ermenistan’ı”, “Batı Ermenistan”, “Dağlık Ermenistan”, “Aran Ermenistan’ı”, “Ermeni Meselesi”, “Ermeni Soykırımı”, ”Bakurakert” gibi sahte terimler dahil etmiştir.50 Ermenilerin kayıtsız şartsız hizmet ettiği uydurma “Büyük Ermenistan” ideolojisi Ermenileri organize suça teşvik eden, suçlu Ermenilerin cezalandırılmamasını sağlayan oldukça tehlikeli bir faaliyet yönüdür.
Ermeni lobisi özellikle son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleştirdikleri tehlikeli organize suçları durmadan artırırlar. Suç yoluyla elde edilmiş maddi kaynakların bir kısmının Ermeni diaspora kuruluşlarına gönderildiği ispatlanıyor. Ermenistan devletinin yayılmacı politikasına karşı sadık tutum, Ermeni organize suç örgütlerinin cezalandırılmaması vb. olgular ise insanların istikrarlı ve huzurlu yaşamına karşı çifte standartların oluşturduğu tehditlerin acı bir örneği olarak incelenmiştir.
Gerçek olan şudur ki, saldırgan Ermenistan tüm parametreleri ile Azerbaycan’nın gerisinde kalıyor. Bu devletin işgalci politikasının hayata geçmesini sağlayan en önemli faktör dünyadaki çifte standartlardır. Fakat Ermenilerin saldırgan planları sadece Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan’dan koparmak niyeti ile sınırlı kalmıyor. Uydurma “Ermeni Soykırımı” meselesinin ve bunun tanıtılmasının ilk kez Ermeni milliyetçileri tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi gündeme getirildiği ve o dönemde Paris Barış Konferansı tarafından reddedildiği bilinmektedir. Şu anda Avrupa ülkelerinin “Ermeni Soykırımı” konusunu bu kadar önemsemesi onların özel çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Onlar Türkiye ve Azerbaycan topraklarını kullanarak “Büyük Ermenistan” fikrini tamamen gerçekleştirmek için çabalıyorlar.
2015 yılında ise biz sahte “Soykırım” ın 100. yıldönümü iddiası ile yüz yüze geldik. Ermeni devleti, Ermeni Kilisesi ve Ermeni milliyetçi çevreleri uydurdukları sahte “Ermeni Soykırımı”nın 100. yıl dönümü için özenle hazırlandılar.
Bu konuda Ermenilerin esas güvenceleri Türkiye ve Azerbaycan’da stratejik çıkarları olan uluslararası güçler ve dünya basınıdır. Konuyla ilgili mevcut sayısız olaylardan bir örnek: 2005 yılının Nisan ayında Almanya basını, 23 Nisan 1915’te İstanbul’da güya 2350 Ermeninin hapse atıldığını ve daha sonra sınırdışı edildiğini yazmıştır. Halbuki bu olayda sırf terör ve bölücülük faaliyetleri yürüttükleri için tutuklanan 235 silahlı Ermeni sınır dışı edilmiştir. Üzerinden 90 yıl geçtikten sonra bu olay hakkında bilgi yayan Almanya basını 235 rakamının sonuna bir sıfır daha eklemiştir.51
Tanınmış Avusturyalı bilim adamı E.Feigl şöyle yazıyor: 1905 yılının 19 Şubat (4 Mart) tarihinde Bakü’de Ermenilerle yerli Azerbaycanlılar arasında çatışmalar başladığında şehrin garnizon komutanı Nakaşidze olaylara kesinlikle müdahale etmemiş ve garnizonlardan tek bir asker dışarı çıkmamıştır. Ermeni milliyetçileri ise her zamanki gibi yine dünyaya haykırarak bağıra-çağıra, güya Bakü’de 1500 Ermeninin katledildiğini iddia ediyorlar. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Başkonsolosu bu konuda kendi ülkesine sunduğu raporda olup bitenler hakkında yayılan söylentilerin tamamının Ermenilerin uydurması olduğunu ve tüm bunların karmaşa yaratmaya hizmet ettiğini bildirmiştir.52
Başka bir olay: terörist Andronik 19 Şubat 1918’de Bogos Nubar’a çektiği telgrafta şöyle yazıyordu: şu anda birliğimizde 12000 silahlı kişi mevcuttur. Eğer Fransa bize yardım ederse 15 Mart’a kadar gönüllülerimizin sayısı 25000 kişiye ulaşacaktır.53 Tüm bu delilller Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’nda şüphesiz Osmanlı Devleti’ne karşı savaşan taraf olduklarını, silahlı bölücülük faaliyeti yürüttüklerini, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’da soykırımlar yaptıklarını, 100 yılı aşkın süredir terör faaliyetleri yürüttüklerini kanıtlıyor.
Ermenilerin asılsız toprak iddialarının sadece Azerbaycan için değil, onların yerleşik oldukları tüm ülkeler için tehlike yarattığını altını