Türkçe ve Rusça kaynakları bile faydalanamıyoruz. Raşideddin, Dulatî, Jalairî, Abılğazı gibi ulemaların şecerelerini hala yayınlayamadık. Rus alimleri Aristov’un, Velyaminov-Zernov’un Kazak tarihi, kültürü hakkında yazdıkları eserleri bile yeniden basılmadı. Onları şimdiki okurların bulması çok zordur. Hatta XIX asırda, Kazak topraklarında yaşanan Kenesarı Kasımov’un mücadelesi, tarih sayfalarından hak ettiği yeri alamadı. Bu milli mücadele konusunda etraflı araştırma hala yapılmadı. Bir sözle özetleyecek olursak, el değmeyen meseleler ve konuları sayıp bitirmek mümkün değildir.
Kazakistan Rusya idaresi altına girdiğinden bu yana kaydedilen resmi belgelerde “Kazak” kelimesine hiç rastlanmıyor. Çünki, Rusya bir halkın adını bilinçli olarak yok etmeyi amaçlamıştır. Kazakları resmi belgelerde Kırgız, Kırgız-Kaysak olarak göstermiştir.
Adı değil varlığı bile değişen ulusun geçmişi hakkında düzenli ve gerçek malumatı, yeni nesil nereden bulup okuyabilir? Tarihi malumatlar, tek taraflı yarım bilgilerden ibaretti. Mesela halkın Ekim devriminden önceki eğitim derecesi değerlendirildiğinde sadece Rusça bilen, Rus kültürünü tanıtmaya çalışanlar hesaba alınmıştır. Geçmiş çağlarda onlarca şehri olan halkımız, şehrin ne olduğunu bilmeyen, ekin ekmeyi bilmeyen, okuma yazması olmayan cahil sayıldı. Rus Çarlığı, Kazakistan’ı kendi idaresi altına aldıktan sonra halka adını unutturarak eritmeyi amaçlamıştır. Bununla da kalmamış yerlerin, suların illerin adlarını da değiştirmeyi hedef almıştır. Kazakistan’ın Kuzey ve merkez eyaletlerinde başlayan bu yer adı değiştirme siyaseti, Güney Kazakistan’da XIX asır sonu ve XX asrın başlarına kadar sürdü. Yüzlerce yer adı değiştirildi. Elbette, Ruslar arasında ezilen halka merhametle bakan Rus aydınları da oldu. Onlar ellerinden geldikleri kadar halkımızın iyi tarafını methetmiştir. Ama böyle şahıslar çok azdı. Uzaktan aramayalım, XX asrın başlarındaki kültürümüzün gelişmesine kasten yapılan engeller çoktur. Daha dün aklanan Şakereim, Jusipbek, Mağjan, Mirjakup, Ahmetler’i sovyet döneminde yaşayan Kazaklar tanıyamadı. Okul, üniversite programlarında onların adı bile geçmedi. Bunun gibi şahısları yok sayarak, yazılı edebiyatı anlatabilir miyiz? Sadece bunlar değil, bunlar gibi çok kahramanlarımız suçsuz günahkar oldular.
– İnsan isminden, sokak ve yerlere ad verme bir kültür meselesidir. Bu durum sizi düşündürüyor mu?
– Tarihî şahısları anma konusuna gelirsek, Avrupa ve Asya halkı, kendi şehirlerine, illerine ve sokaklarına o topraklarda doğmayan ve ülkeye hizmet etmeyen insanların adını vermiyorlar. Bizim ülkede tam tersi. Kazakların her hangi bir şehrine bakalım, insanın hayal edemeyeceği sokak adları var bizde. Demosfen gibi ta yunan filozofundan tut, eski dünya tarihinde kim varsa onların hepsinin adları sokaklara verilmiştir. Bazıları bunu internasionalizm olarak yorumluyor. Ama şehir ve sokaklara ad vermedeki yolsuzluklar bunun internasiyonalizmle bir alakası olmadığını gösteriyor. Dünyanın dört köşesinde yaşayan şahısların hepsinin adı verilmiş, ama halkımız tarihinde çok önemli yere sahip kahramanlarımıza gelince bir sokak bile bulamayız.
Eksiğimiz, dediğim gibi saymakla bitmiyor. Mesela meşhur halk bestecisi Dauletkerey, Ikılas’ın, Kazangap, Tokan, Sugir, Abıl, Dayrabaylar’ın adları, iltifata layık değil mi? Halkımıza gerçekten hizmet eden, başka halk temsilcileri de unut kalmakta. Kazak nazım eserlerini, ilk defa, 1870 yılında ayrı kitap olarak bastıran akademik V.V. Radloff, Şokan’ın arkadaşı olan insancıl, adil bir alim, folklor derleyicisi G.N.Potanin, Kazaklar hakkında türlü malumatlar derleyen, özellikle de şarirler mirasını inceleyen Polyak eğiticileri G. Zelinskiy, A. Yanuşkeviç, Kazak operasının temelini atan besteci Brusilovskiy gibi devlet adamlarının isimleri her hürmete layiktir. Kazakistan şehirlerinde özellikle de Almatı’da heykel çok azdır. Bizim ülkemize gelen misafirler sadece topraklarımızın büyüklüğüne, yer altı hazinelerimizi görmek için gelmiyorlar. Onlara bir kaç Rus devrimci heykeli mi göstereceğiz?
Büyük savaşçı, şair Mahambet, benzeri olmayan kuyşıler Kurmangazı ve Tattimbet’in heykelleri yapılmadı. Stalin tasfiyesinin kurbanları olan S. Seyfullin, B. Mailin, İ. Jansugirov gibi büyüklerimize anıt yapmanın zamanı geldi de geçti bile. Yukarıda anlatılanların özeti şudur ki, tarihimizin derinliğini inkar etme veya farkına varmama, tarihî vakaların çarpıtılması, değiştirilmesi, yazılı kaynakların arşivte toz olması, sanatın tüm sahasında genç kuşağı milliyetçi ve vatanseverlik ruhta terbiye edememe ve başka da türlü sebeplerden dolayı tarihi bilinci hiç yok bir kuşak yarattık.
– Hiç bir şey yoktan var olmaz. Herşeyin bir kökü, temeli olur. Bizim bugünkü varlığımızın, kültürümüzün damarları tarihe dayanır. Bilim-ahlak bağı ve halkın ahlak geleneği ve devamı konusunda fikrinizi alabilir miyiz? Milli terbiyenin içtimâi önemi hakkında ne dersiniz?
– Halkımız, ahlak, terbiyeye yönelik asırlarca kalıplaşmış, denenmiş, güvenilir, zengin bir geleneğe sahiptir. Asırlarca halkı parçalanmaktan koruyan, bir arada tutan örf adetlerimiz, geleneklerimiz, muhteşem insancıl kaidelerimiz hürmete ve takdire layıktır. Biz onları yitirmeye başladık. Kazak halkı mal ve mülkten vicdanını üstün tutmuştur. Eskilerde çok fakir kişi bile en güzel yemeğini misafirler için saklarmış. Ben türlü halkın edebiyatını okudum. Ama onların hiçbirinin en güzel aşı, misafirler için ikram olarak sakladığını duymadım. Yolculuğa gidenler kapılarını kilitlemezmiş. Kazakların bir birlerine verdiği söz bile Allah adına yapılan yeminden bile kuvvetlidir. Ben burda kendi halkımı boş boş övmüyorum. Bu bir hakikattir.
Büyüklere hürmet, hiçbir zaman yanıltmayan harika gelenektir. Anne babaya ve büyüklere saygı, küçüklere şevkat, merhamet, hayır işleri halk arasında yaygın bir adettir. Kazak halkında hiçbir evlat sırf kendi çıkarları için anne babasını bakımsız bırakmazdı. Maalesef şimdi bu durum bizde moda oldu. Şimdi “Kara şal” gibi şarkılar çıkmaya başladı. Bu şarkılar toplumda ahlak çöküntüsü başladığını gösterir.
Kendileri sağ salim iken ana babasını huzurevlerinde yaşatanlar haysiyetsiz, toplumdan kovulması gereken insanlardır. Bunun gibi olaylara baktığımda manevi çökmenin en son derecesinde bulunduğumuzu farkediyorum. Sadece insanlara verilen o en kutsal duygu anne ve evlet arasındaki doğal sevgiyi ayak altı edenlerin, anne babasını huzurevine verenlerin listesi yapılmalı ve resimleri sokaklara asılmalıdır. Bu Kazak kültürünün en asil geleneğine düşen kurttur. Onlar, sadece yiyip içmeyi bilen, düşünmeyen, beyinsiz insanlardır.
Bir başka ciddi mesele, şehirlerde yaşları gelip te evlenmeyen gençler sayısının artmasıdır. Şehir yetimhanelerinde bırakılan çocukların büyük bir kısmının Kazak olması, bizim namusumuzu zedelemiyor mu? Nüfüs istatiğine göre yaşları 25-35 arasında evlenmeyen kızların sayısı 80 bini aşıyormuş. Bunlar, kısmetleri olup, evlenirse 80 bin ev olur, onların çocukları olur. Bu nüfusumuzu arttırma şansı demek oluyor. Bu problem üzerinde araştırma yapan sosiyologlar var mı? Köyden şehire gelen kızlar üniversite kazanamayınca utanır, köye dönmez ve fabrikalarda çalışmaya başlar. Yurtlarda kalan gençlerin evlenme imkanları yoktur. Çünkü, Almatı’dan ev almak çok zordur. Almatı’da her yıl inşa edilen konutlar, sırada bekleyenler ve başka ülkelerden gelenlerden artılmıyor. Evsiz barksız gençler, kiralık evlere sığınıyorlar. İdarenin bu meseleyi çözmesi lazım. Ama bunu kimse umursamıyor. En azından yeni evlenenler için bir artı bir daireler çoğaltılmalı. Halkımızın nüfüsünü arttıracak genç nesilin, yıllarca yalnız başına yaşayanların meselesini çözmek lazımdır. Bu konuya yakından alakalı bir olay anlatmak istiyorum. Bir zamanlar Karakalpak nüfüsü çok az olduğu için güçlü komşularından her zaman baskı alıyormuş. Buna çok kızan Maman biy adında bir dânâ şahıs, “Karakalpakta evlenmeyen kadın erkek kalmasın, halkımız çoğalsın”, fermanını çıkartmış. Bu